23 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara10°C
  • İzmir19°C
  • Berlin1°C

SUZAN HANIM

Ahmet Altan-

15 Ocak 2012 Pazar 02:55

Ben onu tanıdığımda henüz kırkına varmamıştı herhalde.

Çok güzel bir kadındı.

İnsanlarla arasına biraz ürkek bir gülümsemeyle mesafe koyardı.

O ürkek gülümsemenin içinde, belli belirsiz sezilen bir alaycılığın pırıltılarını gördüğümü hissederdim.

Kızına âşık olduğumu biliyordu sanırım.

Bana hiçbir zaman, hiçbir şey söylemedi bu konuda.

Bütün duygularını ve düşüncelerini koyu bir ketumiyetin arkasında gizlerdi.

Dilinde, ona pek yakışan hafif bir Kilis aksanı vardı.

Bir keresinde şimdi hatırlamadığım bir nedenden dolayı aniden evlerine gitmek zorunda kalmıştım, içeride arkadaşlarıyla çay içip kadın kadına konuşuyorlar, kahkahalarla gülüyorlardı, her zaman solgun bir resmini gördüğüm bir çiçeğin gerçeğiyle karşılaşmış gibi oldum.

Onu öyle kahkahalar atarken gördüğüm için utanmıştı, sanki onu asla öyle görmemem gerekiyordu.

Ne garip, onu en çok o kahkaha atan haliyle hatırlıyorum.

Zaten sadece iki halini gördüm o uzun yıllar boyunca, ürkek gülümsemesini ve bir sefer rastladığım kahkaha atışını, başka bir halini görmeme hiçbir zaman izin vermedi.

Ne kaşlarının çatıldığını gördüm, ne ağladığını, ne yakındığını.

Bir keresinde, o zamanlar bekâr bir teğmen olan kocasını evlerinin önünden atla geçerken nasıl gördüğünü anlatmıştı.

Heybetini, yakışıklılığını.

Güzel bir çift olmuşlardı gerçekten.

Ben “kırklı” zamanlarını biliyorum ve daha sonrasını.

Biri çok yakışıklı, biri çok güzeldi.

Kızlarına âşıktım.

Kızları da çok güzeldi.

Ve, bir gün kaçırdım kızlarını.

Karların yağdığı ıssız bir aralık gecesinde kaçtık.

Kilisli Albay Cemal Bey’in ilk andaki öfkesiyle beni vurmak istediğini söylemişlerdi daha sonra, sanırım onu Suzan Hanım yatıştırmıştı.

Biz ıssız bir nikâh dairesinde evlendikten bir süre sonra yeniden karşılaştığımızda o ürkek gülümsemeye hafif bir sitem gölgesi yansımıştı ama bana bir şey söylememişti.

Ona kısa bir süreliğine de olsa çok acı çektirmiş olmalıydım, öfkesiyle meşhur Cemal Bey’in neler yapmış, neler söylemiş olduğunu tahmin edebiliyordum.

Ama o, yaşananlardan bana hiçbir şey yansıtmama kibarlığını göstermişti.

Eşraf kızıydı ne de olsa.

Kilisli Topaloğullarından.

Albayın ölümünden sonra güçlü, bağımsız bir hayat kurdu kendine, tek başına yaşadı.

Son bir iki yılı zor geçti sadece.

Gülnur iyi baktı ona, iyi evlatlık yaptı.

Suzan Hanım’ın ölümünü geceyarısını biraz geçe öğrendim.

O kahkaha atan hali geldi önce gözümün önüne.

O gençliği, güzelliği, mesafeli ve ürkek gülümsemesi sonra.

Dilindeki hafif Kilis aksanı, kibarlığı.

Derindeki duygu ve düşüncelerini arkasına sakladığı koyu ketumiyeti.

Bir hayat geçti benim hayatımın içinden.

Ben onu pek tanımadım, o beni pek tanımadı ama birbirimizin hayatına değdik, birbirimizi bildik, birbirimiz hakkında fikirlerimiz oldu.

Yaşın kaç olursa olsun, ölüm bir masumiyet, çocuksu bir şaşkınlık getiriyor.

Ölüm şaşırtıyor seni.

Çocuklaştırıyor.

Önemsizleştiriyor.

Bir gün oturup konuşabilseydik eğer, aramızdan o ürkek gülümsemeyi kaldırabilseydik, benim yanımda kahkaha atmaktan utanmasaydı, çekinmeseydi bundan herhalde bana unutamayacağım maceralar, aklımdan çıkmayacak hikâyeler anlatırdı.

Ama olmadı.

Çok üzülmek için çok tanımaya da ihtiyaç yok bazen.

Çok üzüldüm.

Suzan Hanım’ın tahmin edebileceğinden çok daha fazla.

Benim tahmin edebileceğimden de çok daha fazla.

Sulu sepken bir kar yağıyor dışarıda.

Onu soğuk bir havada toprağa vereceğiz.

Mahallenin bütün çocukları, şimdinin yaşlıları, tabutu sırtlanacağız.

Kadınlar ağlayacak herhalde.

Biz ağlamamaya çalışacağız.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.