21 Kasım 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır11°C
  • Ankara14°C
  • İzmir19°C
  • Berlin1°C

SURİYE'YE MÜDAHALECİ BAK!

Ayşe Böhürler

21 Nisan 2012 Cumartesi 01:25

Yıllardır İslamcıların ya da kendini "" sız tanımlamak isteyen Müslümanların -değil yeryüzünde- Türkiye'de de tek tip olmadığını anlattık durduk. Ancak bugün görüyorum ki; bırakın siyasi görüş farklarını İslamcıların arasındaki fikir farkları dahi hemen bir "düşmanlık, aymazlık, manipülasyon" gibi söylemlerle karşılanıyor. "Tek doğru akıl var" dayatmasını yıllarca eleştirdikten sonra gelinen nokta gerçekten insanı üzüyor.

Hem tüm İslam dünyasını kucaklayacak barışçıl bir söylem geliştireceksiniz hem de "sizden farklı düşünenlere" hele de aynı mahalleden iseniz asla tahammül edemeyeceksiniz. Bu "ne yaman çelişkidir" durumu gerçekten ibretlik.

1985 sonrasında daha yakından izlediğim, içinde olduğum İslamcı hareketin tarihi içinde bir çok dönemeç noktaları oldu. Bilim Sanat Vakfı kuruluşu bile bir tartışmanın ürünüydü. Yeni Şafak Gazetesi, Zaman Gazetesi, Mazlum-Der, AK Parti gibi bir çok yapı İslamcıların içinde farklı fikirleri temsil edenler tarafından şekillendirildi. Yani tek tip sağcı bir İslamcı yapı olmadığı gibi sağ muhafazakar düşünceye bazı noktalarda uzak muhalif bir İslamcı damar hep vardı. Ama o zaman tartışmalar dostçaydı.

Irak tezkeresine red kararı çıkarken zannedildiği gibi AK Parti hükümeti içinde de dışarıda da İslamcılar arasında fikir birliği yoktu. Irak'a müdaheleye iştirak etmediğimiz için çok şey kaybettiğimizi, ağır bedeller ödeyeceğimizi söyleyen çok kişi vardı...

Bir reel politik gerçekler bir de idealler var. Hükümet olarak tercihlerimiz elbette reel politiğe uygun olmalı. Ancak bireysel olarak fikir ayırımlarımızın olması da sağlıklı bir toplumun gereğidir. Bizden Amerikan halkı gibi "demokrasi götürüldüğü iddiasına" inanmamız beklenemez.

Niye mi bunları yazıyorum?

Suriye meselesi "Irak" gibi İslamcı kesim arasında ciddi bir tartışmayı ortaya çıkardı. Nedense hükümet kanadında özelikle dış politika sözcüleri ya da yazar ve akademisyenler, bu noktadaki eleştirilere hoşgörü bir tarafa tahammül dahi gösteremiyorlar.

Suriye'de Esed'in katliamını herkes görüyor. Ancak bunlar Suriye için apansız beliriveren yepyeni gerçekler değil. Dostluk günlerinde "Güzel Suriye" haberleri yapanlara kimse embedded gazeteci demezken şimdi Fehim Taştekin Radikal gazetesinde muhaliflerin Türkiye'de anlattığından başka bir yönü ile Suriye'yi haber yapınca embedded gazetecilikle damgalanıyor.

Ayrıca Suriye'ye giden gazetecilere uygulanan devlet denetimi eleştirilirken, Türkiyedeki muhabirlerde, gazetecilerde toplantılara çağrılmama endişelerini duyuyorum. Ortada bir bakanlık istemiyor, başbakanlık istemiyor sözleri dolaşıyor. Kim bu istemeyenler diye sorduğunuzda somut bir cevap yok. Kim bunlar siyasiler mi? Yoksa siyasi kimliği ve riski olmadığı halde siyasiler adına siyasilerden daha keskin hareket edenler mi?

Türkiye darbeleri ile hesaplaşırken, ekonomisi ile dünyaya fark atarken, demokrasi için büyük adımlar atarken bu yaklaşım tüm bu gidişata zarar veriyor. Fikir çarpışmalarına sağlam argümanlar değil egolar, statü hesapları hissediliyor. Farklı fikirlere tahammül edemeyenlerin bir başka ülkede demokrasi mücadelesine destek vermesi bir hayli ironik bir tablo ortaya koyuyor.

Her zaman Amerikan müdahalesine karşı olmuş İslamcıların aynı istikrarla Suriye'ye müdahaleye karşı olmaları anlaşılamaz bir şey değil. Ayrıca hiç bir yazar, gazeteci dünyadaki reel politiğe uygun görüş bildirmek zorunda değil. Hele de reel politiği bizzat etkilediğimizi iddia ettiğimiz bir dönemde farklı fikirlere daha çok ihtiyacımız var.

AHMED DAVUDOĞLU

Ahmed Bey benim İslamcı kesimden ilk tanıştığım kişidir. O zaman Boğaziçi Üniversitesi'nde öğrenciydi. İstanbul Erkek Lisesi'nde Birikim grubu etkili solcuların saygı duyduğu, sohbete değer bulduğu, kavga etmeyip fikir tartışmasına girdiği sağ görüşten tek insan olarak tanıtılırdı. Taa o zamanlarda da birikimi ile saygı gören birisiydi. Şimdiki dostlarımla buluşmamda O'nun ve eşi Sare Hanım'ın etkisi büyüktür. Her zaman dengeli, sağduyulu, aşırı İslamcılığa prim vermeyen daha akademik ve bilim adamı çizgisinde mücedelesini veren mütevazı birisi oldu. Askerden sivile her kesim ile ödün vermeden dengeli ilişkiler götüren yapısı ile o dönemlerde aşırılığa prim verenlerden ziyade daha merkezi sağa yakın bir İslamcı anlayışı ve yaşantıyı hep taşıdı. AK Parti kurucuları arasında olmadı; akademik çalışmalarını tercih ettiğini söyledi.

Ancak danışmanlık görevini kabul etti. Türkiye'nin dış politika paradigmasının değişmesinde stratejist olarak etkili oldu. AK Parti hükümetinde milletvekili olmadan bakan olan tek kişiydi. Aynı dönemde partide MKYK üyesi ve bir öncek seçimlerde milletvekili oldu. Elbette akademik dünyanın gerçekleri ile dış politikanın gerçekleri arasında farkı yakından gören ve özelikle İslamcı kesimin itirazlarını yakından bilen birisidir. Bunu yanı sıra dost sohbetlerinden yakından tanıdığım Davudoğlu farklı fikir ve seslere açıktır. Tahammül etmez, gerçekten dinler. Bu nedenle medyada tam tersi oluşturulan yanlış algıları hak etmediğini düşünüyorum. Yoğun temposu içinde bu tartışmalardaki keskinliği ve farklı sesleri susturma gayretini fark etmediğini düşünerek bugünkü yazım da böyle çıktı. Kısaca Suriye konusunda ya da başka konularda Türkiye'nin Dışişleri Bakanı'ndan da etrafındakilerden de farklı düşünebiliriz, bunu da söyleyebiliriz. En doğru politikanın bu olduğuna ikna olmak zorunda da değiliz. Gerçeğin farklı yüzlerine bakmak ne suç, ne kabahat, ne de yanlış bir şeydir. 25 yıldan fazladır tanıdığım "Hoca"nın görevi gereği duruşu farklı olsa da bu konuda bizden farklı düşündüğünü sanmıyorum.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.