SURİYE’DE SİYASİ ÇÖZÜME DOĞRU
Bayram Bozyel
24 Kasım 2017 Cuma 11:53
IŞİD’in elindeki son büyük yerleşim merkezi Rakka’nın kurtarılmasından sonra 10 Kasım’da Vietnam’da gerçekleştirilen 25. Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) toplantısında bir araya gelen ABD lideri Trump ile Rusya lideri Putin Suriye’de savaşın son erdiği ve siyasi çözüm döneminin başladığını deklere ettiler. Ve hemen arkasından Astana Süreci kapsamında altyapısı hazırlanan Soçi Zirvesi geldi. 22 Kasım’da Rusya’nın Soçi kentinde bir araya gelen Rusya lideri Putin, İran lideri Ruhani ile Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye toplumunun bütün kesimlerinin katılacağı bir Ulusal Diyalog Kongresi’nin toplanması yönünde görüş birliğine vardıklarını açıkladılar. Rusya inisiyatifinde gerçekleştirilen bu zirvenin 6 yıllık Suriye iç savaşında bir dönüm noktası teşkil ettiği açık. Ancak kesin olan bir başka nokta Suriye’de savaşın izlerinin silinmesi ve ülkede durumun normalleşmesinin daha uzun bir süreç gerektireceği gerçeğidir..
2011 yılında başlayan Arap Baharı etkisiyle Suriye’de barışçıl ve sivil gösteriler başladığında Esad rejiminin yaptığı ilk şey, sert ve acımasız yöntemlerle barışçıl muhalefeti şiddete zorlamak, böylece hem muhalefetin masumiyetine ve barışçıl niteliğine gölge düşürmek hem de daha kolay kazanabildiğini hesapladığı iç savaşın yolunu açmak oldu.
Suriye iç savaşı 21. Yüzyıla girmekte olan insanlık için utanç verici bir sayfaya dönüştü.
Bugün geriye dönüp baktığımızda Suriye iç savaşında üç önemli gelişmenin tayin edici etkisinden söz edilebilir.
Bunlardan birincisi Mısır’da Mursi iktidarının devrilmesiydi. Suriye iç savaşı başladığında ABD, Türkiye ve diğer müttefikleri Suriye rejimine en çok altı aylık bir ömür biçiyorlardı. Altı ayda Suriye’de Esad rejimi devrilecek ve yerine ılımlı İslamcıların önderliğinde yeni bir yönetim kurulacaktı. Arap Baharı sürecinde Müslüman Kardeşler ’in Mısır’da iktidara gelmesi ABD’yi ılımlı İslam projesi konusunda tereddütte sevk etti, ardından da 2013 yılında Sisi’nin askeri darbesiyle Mursi iktidarı düşürüldü. Bu aşamadan sonra ABD Suriye’de rejim değişikliğini rafa kaldırdı ve bölgede etkinlik alanını tahkim etmeye odaklandı. Ancak Türkiye’nin ABD’nin bu politika değişikliğini fark etmesi zaman aldı ve geçen dönemde Türkiye, rejimi devirmek adına önüne çıkan ne kadar ılımlı-radikal İslamcı gruplar varsa, bunlar üzerinden Suriye iç savaş girdabına daldı.
2014 yılında IŞİD’in ortaya çıkmasının Suriye iç savaşının gidişatı üzerinden birden çok etkisi oldu. Birincisi IŞİD gibi vahşi bir örgütün Irak ve Suriye’de ortaya çıkıp etkinlik alanını hızla genişletmesi bu örgütü bütün dünyanın hedef tahtası haline getirdi. Bu durum sadece rejim üzerindeki baskıları hafifletmekle kalmadı, aynı zamanda IŞİD’e karşı savaşta Esad rejimini “muteber” bir müttefik haline getirdi. Öte yandan Suriye Kürtlerinin Kobani ile sembolleşen IŞİD karşıtı mücadelesi ve giderek Kürtlerin artan prestiji Türkiye’yi hem içerde hem de Suriye bağlamında Kürt meselesinde radikal bir politika değişikliğine yöneltti. Daha da önemlisi bu gelişmelerden sonra Türkiye bakımından rejim değişikliği öncelik olmaktan çıkarak Kürtlerin önünü kesmek Türkiye’nin önceliği haline geldi.
Suriye iç savaşının gidişatını değiştiren ve Esad rejimini kurtaran en önemli gelişme hiç kuşkusuz Rusya’nın Ekim 2015’te bu ülkedeki savaşa aktif bir biçimde girmesi oldu. Rusya, Suriye’de askeri üslerine yenilerini kattı ve büyük bir askeri kuvveti bu ülkeye kaydırdı. Rusya gerçekleştirdiği etkin hava operasyonlarıyla güç dengesini kısa sürede rejim lehine değiştirdi. ABD’nin yanı sıra hatta ondan daha fazla Suriye’nin kaderinde rol alan bir aktör haline geldi. Rusya’nın müdahalesi Esad rejimini olası bir çöküşten kesin olarak kurtardı.
Geçen dönemde ABD ve Rusya’nın Suriye konusunda bir konsensüs içinde harekete ettikleri sır değil. ABD Fırat’ın doğusunda etkinliğini sürdürürken, ülkenin geri kalanı daha çok Rusya’nın hareket alanı olarak belirlenmiş görülüyor. Öte yandan Suriye bazında oluşan ittifaklar zamanla değişti. Örneğin sürecin başında ABD ile yan yana duran Türkiye, ABD’nin Suriye Kürtlerine sunduğu destek vb. nedenlerle Rusya eksenine kaydı. Bir Rus askeri uçağının Türk jetleri tarafından düşürülmesi ise Türkiye’yi iyice Rusya’nın güdümüne soktu.
Suriye’nin yeniden şekillenmesinde ABD hala önemli bir aktör ve ona rağmen Suriye’de kalıcı bir siyasi çözümden söz edilemez. Buna karşın ABD’nin nasıl bir Suriye öngördüğüne dair açık ve net bir tasarı söz konusu değil. Rusya ise bu konuda daha aktif ve aldığı inisiyatiflerle Suriye’nin normalleşme sürecinde ses getirici adımlar atmaya devam ediyor.
Rusya, Türkiye ve İran’ı yanına alarak başlattığı Astana süreci sayesinde Cenevre’de pozisyonu lehine çevirmek istiyor. Bu kapsamda Rusya, Birinci Astana toplantısı öncesinde Suriye’ye ilişkin yeni bir anayasa tasarısı sundu, kurulacak yeni Suriye için federal bir sistem önerdi. Rusya her keresinde Suriye’de Kürtlerin haklarının tanınması gerektiğini savundu ve Kürt tarafının çözüm süreciyle ilgili platformlara katılmasında ısrar etti. Son olarak da Soçi’de yapılması planlanan Suriye Ulusal Kongresi’ne Kürtler dahil bütün etnik yapıların katılmasının altını çizdi.
Dün (22 Kasım’da) Soçi’de gerçekleşen Putin, Ruhani, Erdoğan görüşmesinde Kürtlerin siyasi sürece katılımı konusunda bir uzlaşıya varılmadığı görülüyor. Söz konusu liderler buluşmasında üzerinde uzlaşılan önemli başlıklar var elbette. Suriye’de bütün etnik ve siyasi tarafların katılımıyla bir Ulusal Diyalog Kongresi’nin toplanması, bu toplantıda rejimin niteliği ve yeni anayasa konusunun tartışılması, Suriye’de demokratik ve barışçıl bir seçimin yapılması üzerinde uzlaşılan konular arasında. Soçi’deki uzlaşı görüntüsünü bozan nokta Türkiye’nin PYD’nin katılımına karşı ortaya koyduğu açık itiraz oldu.
Bütün bu tablo içinde dört noktanın altını çizmekte yarar var.
Birincisi, Türkiye’nin PYD gerekçesi altında sürdürdüğü Kürt karşıtlığının ne kendisine ne de Suriye sorununun çözümüne bir katkısının olmayacağı açık. Suriye’de Kürtleri yok sayan, onların ulusal haklarını güvence altına almayan hiçbir projenin başarı şansı yok. Bu açıdan her şeye rağmen Kürtler siyasi sürecin içinde olmak zorundadır. Türkiye’nin uzun vadede yararına olan da budur. PYD siyasal sürecin içinde tutularak çözümün bir parçası olabilir, onun dışlanmasının kimseye bir yararı olmaz.
İkincisi, Kürtlerin bu süreçte etkin rol oynamaları onların kendi aralarında ulusal bir mutabakat ve temsil heyeti oluşturmalarına bağlıdır. PYD’nin merkezinde olduğu TEVDEM ile ENKS bu kritik aşamada bir araya gelerek ortak bir program etrafında anlaşmalı ve ortak bir heyetle ilgili platformlara katılmalıdırlar. Böyle bir ortak ulusal tutum hem Kürtlerin elini ve temsil kabiliyetlerini güçlendirir hem de Türkiye’nin itirazlarını anlamsız hale getirebilir.
Üçüncüsü, Rusya’nın öncülüğünde ilerleyen süreç nihai çözüm platformunun kendisi değil, onun ön hazırlığı niteliğindedir. Esas süreç Cenevre’de şekillenecek ve böyle bir süreçte ABD’nin tavrı önem taşıyacaktır.
Son olarak söylenecek şu. Görünürde Beşar Esad ve ekibi sürecin içinde yer alacak gibi görünüyor. Ancak bu durum Esad rejiminin kendi halkına karşı gerçekleştirdiği insanlık suçları gerçeğini ortadan kaldırmaz. Her ne olursa olsun Beşar Esad ve suç ortakları Suriye’de işledikleri ve sebep oldukları insanlığa karşı suçlardan dolayı uluslararası bir mahkemede mutlaka yargılanmalıdırlar. Aksine eli kanlı diktatörlerin hayaletleri Suriye’nin geleceğini karatmaya devam eder.
Evet, Suriye’de bir dönemin sonuna gelindi, ancak kalıcı ve nihai bir çözüm anlamında bu işin daha çok su çekeceği bir gerçek.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.