SURİYE DEVRİMİ VE PKK
Orhan Miroğlu
26 Temmuz 2012 Perşembe 08:18
Geçen yüzyılın ilk çeyreğinde Ortadoğu yeniden şekillenir ve milli devletler kurulurken, Kürtler en temel haklarından bile mahrum edildiler.
Ancak, Sykes- Picot ve Lozan’dan sonraki dönemde, Kürt milliyetçiliği ve mücadelesi daha da güçlendi.
Aynı dönemde, Kürtler yurttaşı oldukları ülkelerin siyasi akım ve ideolojilerinden etkilendiler ve bu etkilenme en çok da kesintisiz bir Batılılaşma ve modernleşme süreci yaşayan Türkiye’de görüldü.
En azından 1960’lardan beri, Kürt milli talepleri genellikle sol bir tahayyülle ifade ediliyordu ve bu sol tahayyülün günümüzde en güçlü temsilcisi kuşku yok ki PKK’dir.
Tabii bu sol anlayış, her bakımdan “Made in Turk” bir sol anlayıştı, Marksist sol’la fazlaca bir alakası yoktu ve Kemalizm’den besleniyordu.
Suriye ve Irak’ta Kürt hareketi Baas milliyetçiliğinden başlangıçta etkilendi, ama bu etki hiçbir zaman Türkiye’deki gibi “gidilecek yolu gösteren” bir pusula hâline gelmedi.
Sonuç olarak bütün KDP’ler demokrat-muhafazakâr bir çizgiyi benimsediler.
PKK ise “sol” bir hareket olarak kaldı.
PKK “modeli” Kemalizm’den beslenen bir modeldir; ve bu modele bu kadar sıkıca sarılmak, Kürt halkının en fazla ihtiyaç duyduğu şey olan, demokratik çoğulculuğun önünü kesiyor.
Nerede ve hangi koşullarda yaşıyor olurlarsa olsunlar Kürtlere tek bir lider ve tek bir yönetim modeli önermek, gerçeği fazlaca zorlamaktan ve Kürtler arasındaki güvensizliği arttırmaktan başka bir işe yaramıyor.
Esad, isyanı bastırmak için katliamlara giriştiğinde, PKK medyası, Ortadoğu’daki Kürt-Şii ittifakı üzerine yapılan analizlerle doluydu.
PKK Baas’ın, Suriye devrimini bastıracağını ve Kürt bölgesinde bir egemenlik alanı kurmasına Esad’ın razı olacağını hesaplıyordu.
Bu yüzden de, Suriye muhalefetiyle ve başka Kürt gruplarla PYD’nin ilişkileri hiçbir zaman iyi olmadı.
Hewler (Erbil)’de Mesut Barzani’nin ev sahipliği ve liderliğinde gerçekleşen anlaşma sanki bir normalleşme olacağını gösteriyordu; ama PKK’nin sonraki günlerde, Suriye Kürtlerini tek başına temsil ediyormuş gibi davranması, hem Güney Kürdistan hükümetini, hem SUK’u ve hem de Suriye’deki Kürt gruplarını PKK’ye karşı yeni bir tutum almaya zorlayabilirdi. PKK’nin Suriye’de belli bir gücünün olduğu ve Irak sürecinde olduğu gibi, siyasi sürecin dışına atılamayacağı çok açık. Ama bu ona bütün Suriye Kürtleri adına davranma hakkı vermiyor.
Esad sonrası Suriye’nin belli ki toprak bütünlüğü korunacak ve Esad’ın gücü Suriye’yi giderayak bölmeye yetmeyecek.
Kürtlerin Suriye’deki gelecekleri Suriye halklarının geleceğine bağlı, ama Kürt şehirlerini de elbette Kürtler yönetecek.
Suriye devrimi PKK için önemli bir siyasi sınav gibi duruyor.
Çünkü bu devrim, PKK’nin iktidarı başkalarıyla beraber paylaşma kabiliyetini, sadece Kürtlerin değil, uluslararası toplumun görüp müşahede etmesi ve sınaması açısından da PKK’ye önemli bir şans veriyor.
Önünde iki tercih var.
Kendisiyle beraber hareket etmeyen Suriye Kürtlerini ve Güney Kürdistan’ı, SUK’u ve Batı’yı karşısına alma pahasına bir özerk bölge buna tampon bölge de diyebilirsiniz peşinde koşmak, ki bu siyasi intihardan farksızdır , ya da Suriye devriminin bir parçası olmayı kabul etmek.
Türkiye ve Güney Kürdistan Suriye Kürtlerine komşudur.
PKK birine karşı silahlı mücadele yürütüyor, öbürünü de Kürdistan’ın bütün parçalarında kendisine yegâne siyasi rakip olarak görüyor.
Siyasi rekabet normaldir ve çoğulculuğun gereğidir.
Ama PKK, Güney Kürdistan’da olduğu gibi, Suriye’de salt kendine ait bir hükümranlık alanı kuramaz. Suriye’nin siyasi-etnik haritası ve halklar sosyolojisi böyle bir zorlama tasarrufa izin vermez.
PKK’nin 24 temmuzda Suriye’deki süreçle ve içinde PYD’yi de barındıran Kürt muhalefetiyle ilgili açıklaması bu gerçeğin anlaşıldığını gösteriyor ve önemlidir.
KCK bu açıklamada, “Kürtlerin kurduğu birliğin arkasında olduğunu”, “Suriye’nin birliği, bütünlüğü ve demokratik özgür yaşamı çerçevesinde Kürt halkının verdiği mücadeleyi desteklediğini” belirtiyor.
Bu açıklama “Suriye’nin birliğine karşı değiliz, Suriye Kürtlerini tek başımıza temsil etme iddiamız ve uluslararası toplumla, Güney Kürdistan ve Türkiye’yle, Suriye’de çatışmak gibi bir niyetimiz yok” manasına gelir.
Irak süreci PKK’de bir değişim yaratamamıştı, çünkü onu yönetenlerin sol anlayışı onu sürecin içinde değil dışında bıraktı.
Ama şimdi durum farklı; Suriye devrimine rağmen PKK eski PKK olarak kalamaz.
Çünkü devrimin içinde artık; ve içinde olmak için fazla bir çabanız ve isteğiniz olmamış hatta devrilecek olan diktatörle bir zamanlar teşrikimesai yapmış olsanız bile, bir devrimin içinde olmak, eğer değerlendirebilirseniz, değişim için büyük bir şans verir size..
Belki erken bulacaksınız bu fikri, hak vermezlik de etmem doğrusu, ama “PKK Türkiye ile barış için acele etmek zorunda”.
Çünkü Suriye’de artık kaybedeceği bir şeyler var ve bu pozisyon onu daha fazla savaşmaya değil, uzlaşma ve diyaloga zorlayacaktır.
Bu kadar kolay mı olacak her şey, değil tabii, Kürt siyaseti artık “düşünce çatışması” sath-ı mailine girmiş bulunuyor.
Bu “sath-ı mail” içinde, birilerinin de PKK’yi arzu ettikleri yerde tutmak için çaba gösterip, “fikir üreteceklerine” ve bayağı da direneceklerine hiç kuşku yok.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.