‘SÜREÇTE BİR SORUN YOK’
Hüseyin Yayman
16 Eylül 2014 Salı 12:24
“Artık devlet değişti. Eski inkar zihniyetini terk etti” diyen Dicle, bölünme kaygılarına karşı ‘Milli geliri 10 bin dolarlık ülkeden ayrılıp 1000 dolar olacak bir ülke”nin tercih edilmeyeceğini ifade etti...
Hatip Dicle, 14 yıl cezaevinde yattı. 1991’de HEP’ten Diyarbakır milletvekili seçildi, DEP Genel Başkanlığı yaptı. Kamuoyu kendisini o dönemdeki sert demeçleriyle hatırlıyor. Öcalan çizgisindeki siyasetiyle biliniyor. 2011’de Diyarbakır milletvekili seçildi ama seçim kurulu mazbatasını vermedi. Çeyrek asır sonra Dicle, bilge bir insan olarak ortaya çıktı. Geçen hafta yapılan Demokratik Toplum Kongresi’nde eşbaşkan seçilen Dicle, sorularımızı yanıtladı.
- Sizce çözüm süreci nasıl işliyor, gidişatta bir sorun var mı?
Gelinen noktayı analiz ettiğimizde ümitvarız. 1984’ten bu yana süren kanlı dönem iki yıldır süren diyalogdan sonra kanı durduran bir süreç yaşanıyor. Bu sürecin müzakerelere ulaşmasını ve kalıcı barışla noktalanmasını istiyoruz.
- Peki gelişmeler istediğiniz yönde mi?
Hükümetin ve sayın Öcalan’ın açıklamalarına bakıldığında süreçte bir sorun yok.
- Geçmişle mukayese ettiğinizde süreci nasıl görüyorsunuz?
Arada çok büyük farklar var. Devlet ve PKK arasında şiddetin çözüm olamayacağına ve PKK’nin kurulduğu dönemdeki politik hedeflerinin gerçekleşmeyeceğine dair bir kabul var. O dönemde rahmetli Özal önce bizimle ciddi ciddi savaştı. Mesela koruculuk, OHAL, özel timlerin kurulması Özal dönemi pratikleridir.
Özal ve federasyon!
- Peki sonra ne oldu Özal’da, ne değişti?
Sonunda Ortadoğu’da yaşananları gördü. Birinci Körfez savaşının yarattığı türbülansı fark etti. SSCB’nin dağılması önemli değişikliklere yol açtı. Bu gelişmeler Özal’a şiddet uygulamalarıyla Kürt sorununun çözülemeyeceğini gösterdi.
Sonra yeni yollar aramaya başladı. İlk defa Güney Kürdistan liderleriyle bir süreç başlattı.
- Özal’ın Barzani ve Talabani’yle görüşüp bir federasyon istediği söyleniyor bu doğru mu?
Özal rahmetli oldu ve kapalı kapılar ardında ne konuşulduğunu bilmiyoruz. Ancak sayın Talabani’nin bize ilettiği anekdotlar var. Talabani ‘O günlerde Kürdistan yerel parlamentosu kurulmuştu. Yerel meclis karar alıp biz Türkiye ile federasyon temelinde bir birleşme görüşmeleri yapabiliriz’ kararımızı Özal’a ilettik demişti.
- Özal bu teklife ne cevap vermiş?
Doğrusu, Özal’ın bu konuda bize bir açıklaması olmadı. Ancak rahmetli Özal’ın kamuoyu önünde konuşmaları ve bazı politikaları var. Benim kişisel kanaatim Özal’ın federasyon fikrine sıcak baktığı yönündedir.
‘Özal bana söyledi’
- Peki günümüze geldiğimizde açılım sürecinde son durum nedir?
Devletin ve PKK’nin hedefleri değişti. Devlet o dönemde ‘biz bunları bastırırız. Nasıl ki 28 isyan bastırıldı. 29. PKK isyanı da bastırılır’ diyordu.
- PKK’nin hedefi neydi?
PKK’nin programına bakıldığında ‘PKK bağımsız birleşik Kürdistanı’ hedefliyordu. İki taraf da hedeflerine varacaklarını düşünüyordu. Savaş 1984’te başladı. Hızla büyüdü. Öcalan sonraki değerlendirmelerinde ve savunmalarında bir analiz yapıyor. ‘Aslında biz Özal’ı çok iyi değerlendiremedik. PKK devletteki bu dönüşümü okuyamadı’ diyor.
- Özal’ın başlattığı süreçte tam ne yaşandı?
1993’te biz, Mam Celal (Talabani) ve bazı gazeteciler devredeydi. Öcalan ‘Özal’ı zor durumda bırakmamalıyız. Elini güçlendirmeliyiz’ diyordu. Özal ise ‘Öcalan’ın tüm yaptıkları yanlış değil. Ancak silahla bu iş çözülmez. Gidin ona söyleyin silahları sustursun, biz ondan sonra devlet olarak kesin adım atacağız’ tezini savunuyordu.
- Özal bunu size mi söyledi?
Evet bizzat bana söyledi. ‘Öcalan’a benden selam söyleyin. Ona deyin ki bizim süreli ateşkeslere değil süresiz bir ateşkes dönemine ihtiyacımız var. Silahların konuştuğu bir ortamda biz bu talepleri karşılayamayız.’
Özal’ın generalleri!
- Peki sonra ne oldu?
Ateskeş 16 Nisan’da bitiyordu. O dönemde Özal, HEP’li milletvekilleriyle çok sık görüşürdü. Özal diyordu ki ‘Dinlendiğimi biliyorum. Kefenim her zaman yanımda. Kimseden korkmuyorum. Ama Süleyman Bey iki defa darbe gördüğü için korkuyor. Ben bazı generalleri ikna ettim. Bazılarıyla da konuşup anlatıyorum. Eğer devleti ikna edemezsem Cumhurbaşkanlığı’ndan istifa edip, yeni parti kuracağım’ diyordu.
- Özal’ın ikna ettiği generaller kimdi?
Özal bu generallarden bize bahsetmedi. Ancak bizim dolaylı olarak öğrendiğimiz uçak kazasında öldürülen Eşref Bitlis olduğu yönünde.
- Sizce Özal’ın ölümüyle Öcalan’la yürütülen görüşmeler arasında ilişki var mı?
Özal 17 Nisan’da vefat etti. Biz o gün Şam’daydık. Basın toplantısı bitmiş ve süresiz ateşkes ilan edilmişti. Akşam İstanbul’a döneceğiz. Mam Celal bizi yemeğe davet etti. Sayın Talabani ‘Çok kötü bir haberim var. Özal vefat etmiş. Özal’ın ölümü bu işin bittiğini gösteriyor. Bu proje artık yürümez’ dedi.
- Öcalan Özal’ın ölümüne ne dedi?
Biz Sayın Öcalan’ın düşüncelerini de alalım dedik ve onunla yeniden görüştük. Öcalan bize gidip Semra Hanıma ve çocuklarına taziyelerimi iletin dedikten sonra ‘Bu bir Türk Devlet geleneğidir. Başarısız olanın başını alırlar. Başaramayanın devlet tarafından imha edilir. Öyle anlaşılıyor ki Özal öldürüldü. Özal’a MGK’da PKK’yı yok etme görevi verilmişti. Özal bunu yapılamayacağını anlayınca Öcalan’la görüşmelere başladı. Bunu kabullenemediler ve Özal’ı öldürdüler.’
- Sizce Özal eceliyle mi öldü, öldürüldü mü?
Biz Özal’ın öldürüldüğünü düşünüyoruz. Geçmişte Korkut Özal bizi cezaevinde ziyaret etti. Çok duygusal bir ortamdı. Biz Özal’dan bahsedince çok duygulandı ve ağladı. Korkut Özal bize ‘ben sizi burada görünce utanıyorum’ dedi.
Misak-ı Milli fikri
Dicle, Abdullah Öcalan’ın “Misak-ı Milli’yi dünyanın yeni koşullarına ve Kürtlerin yeni durumuna göre güncelleştirmeliyiz” sözlerine dikkat çekti.
- Peki sizce bugün böyle bir federasyon ihtimali var mı? Öcalan’ın bu yönde açıklamaları var
Gerek ABD ve gerekse AB’nin yaklaşımı ‘ülkelerin toprak bütünlüğünün korunması’ yönündedir. Bugünkü Ortadoğu tablosunda yeni bağımsız devletlerin kurulması, yeni sorunlar doğuracaktır. Maliki ve Güney Kürdistan yönetimi arasında çıkan tartışmada büyük güçler ‘Irak’ın bütünlüğünü savunan bir tavrımız var, Kürt dostlarımızın da buna uymalarını bekliyoruz’ şeklinde bir yaklaşımları var.
- Bunu biraz açar mısınız?
Bu konuda sadece Türklerin ve Kürtlerin niyeti artık yetmeyecek. Ancak sayın Öcalan ‘Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda kabul edilen Misak-ı Milli’yi dünyanın yeni koşullarına ve Kürtlerin yeni durumuna göre güncelleştirmeliyiz’ diyor.
- Erdoğan’ın ‘Vizyon belgesi’nde söz ettiği 1920 ruhu benzer bir anlama mı geliyor?
Birinci meclisin ruhu konusunda bir ortaklaşma olduğu kesindir. Biliyorsunuz 1921 Anayasası’nda Türklerle Kürtler arasında bir birliktelik var. Öcalan da, Erdoğan da buna vurgu yapıyor. Bugünkü Güney Kürdistan ve Rojava bölgesi Osmanlı Kürdistan bölgesi içindeydi. Misak-ı Milli, Türklerin ve Kürtlerin ortak yaşadıkları coğrafya olarak tanımlanmıştı. Musul ve Kerkük için Lozan’da tartışmalar çıktı. 1926’da koparıldı. Meclis’te büyük tepkilere yol açtı. Kürt milletvekilleri sert biçimde karşı çıktılar. Mustafa Kemal de buna karşı çıkıyordu. Ancak reel koşulları çok iyi değerlendiren politik usta olduğu için İngiltere ile bir savaşı yorgun Türkiye’nin göze alamayacağını söylüyor.
‘Türk halkına hiçbir küskünlüğüm yok’
- Siz 15 yıl cezaevinde yattınız? Geçen zamanları nasıl görüyorsunuz. Küskünlüğünüz var mı?
Türk halkına hiçbir küskünlüğüm yok. Biz Türkiye toplumuyla devleti ayıran bir yapıdayız. Türkiye toplumu belli ölçülerde resmi ideolojinin etkisinde kalmış ama ana düşünce olarak Kürtleri kendi dindaşları, kardeşleri bir halk olarak görüyor. Bunun yanında 30 yıllık savaş döneminde bile Kürt halkında aşırı milliyetçi bir duygu gelişmedi. Zaten öyle olsaydı Bosna gibi iki halkın bir arada yaşaması mümkün olmazdı. Dolayısıyla bizim mücadelemiz devletin inkar politikalarına karşıdır.
- Şimdi devlet değişti mi?
Evet artık devlet değişti. Eski inkar zihniyetini terk etti.
- Neden değişti peki?
Devlet, Kürt sorununu nasıl çözemeyeceğini anladı. Ancak nasıl çözüleceğine dair bir projesi yoktu. AK Parti’yle birlikte bu projeler somutlaştı.
‘Davutoğlu önemli ölçüde rahatlattı’
- Peki bir finalden bahsediliyor, size göre son durum nedir?
Müzakere yasası önemli ve tarihi bir adım. Süreci ilerletme konusunda hükümette bir irade görüyoruz. 1 Ekim’den itibaren Ocak ayına kadar önemli bazı siyasi hamlelerin yapılacağına inanıyoruz ve bekliyoruz. Hükümetin irade beyanı bizi umutlandırıyor. Davutoğlu’nun açıklaması bizi önemli ölçüde rahatlattı. Davutoğlu ‘biz hızla adımlar atmalıyız. Çünkü Ortadoğu’nun bugünkü koşullarında heran bir provakasyon olabilir’ diyor. Bu yaklaşımı değerli buluyoruz.
- PKK ne yapmamalı?
Öcalan’ın talimatları doğrultusunda hareket etmesi gerekiyor. Bu Kürtler için de doğru ve akılcı olandır.
Öcalan: Tamamen boşaltamayız
- Süreç bu saatten sonra geri döner mi?
Sürecin geri dönülemeyecek yere gitmesi için güven artırıcı adımlar atılmalıdır. Öcalan bunu daha önce de söyledi. Tek bir gerillanın Türkiye’de kalmaması gerektiğini söylemişti. Avukatların söylediğini aktarıyorum. Öcalan 1999’da devlet heyetine ‘Dağları tamamen boşaltamayız. Yarın başka gruplar bu stratejik noktalara yerleşir’ demiş. Devlet heyeti de bu riskleri göz önüne alarak Öcalan’ın bu talebini makul bulmuş ve kabul etmiş.
‘Bodrum’u size bırakıp dağlara mı gideceğiz’
- Gelinen noktada güven ve muhataplık sorunu aşıldı mı?
Kısmen aşıldı diyebiliriz ama hala dağlarda gerillalar var.
- Neden var? Neden çıkmıyorlar?
Sanırım verilen sözler var ve onların yerine getirilmesini bekliyorlar. Onun için adımların karşılıklı olarak seri biçimde atılması gerekiyor.
- Bu adımlar atıldığında ülke bölünecek diye bir görüş var bu konuda ne dersiniz?
Türkiye toplumu şu konuda rahat olmalı. Güney Kürdistan’a bakalım. Irak’taki Kürtlerin yüzde 90’ı burada yaşıyor. Bir karşılaştırma yaparsak Türkiye’de böyle bir durum yok. Bugün Edirne’den 7 bin oy alıyoruz. Gökçeda’ya gitseniz üçte birinin Kürt olduğunu görürsünüz. Kürtlerin gidip yerleşmediği bir vilayet kalmadı. Böyle bir ortamda akıl şunu gerektiriyor.
- Nedir o akıl?
Bölünme Kürtlerin yararına değil. 1920’lerdeki Rum mübadelesi gibi bir mübadele yapamayız. Bunu ayrıca istemiyoruz. Metropollerde yaşayan Kürtler de bunu istemiyor. Dolayısıyla Öcalan’ın Türkiyeli çözüm dediği demokratik cumhuriyet teziyle bu sorunu çözmemiz lazım. İspanya tarzı bir model gerekiyor. Milli geliri 10 bin dolar olan bir ülkeden ayrılıp muhtemelen milli geliri 1000 dolar olacak bir ülkeyi mi tercih edeceğiz. Kopuş teorileri tam tersi durumlarda gelişiyor. Dünya örneklerinde zenginler ayrılmak istiyor, fakirler istemiyor. Kürtlerin bölünme konusunda ne gizli ajandaları var ne de bu proje akılcıdır. Emeğimizi neden bırakalım. Ape Musa (Anter) ‘Uyanıklar Bodrum’u, Marmaris’i size bırakacağız da dağlara mı geleceğiz’ derdi.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.