23 Kasım 2024
  • İstanbul3°C
  • Diyarbakır18°C
  • Ankara16°C
  • İzmir16°C
  • Berlin4°C

SÜREÇ VE KAVUK

Ece Temelkuran

12 Mart 2013 Salı 08:36

CNN Türk'te Rıdvan Akar'ın hazırladığı Münir Özkul belgeselinde Ferhan Şensoy konuşuyordu, gözleri doluyordu:

"Sorup duruyorlar bu kavuğu ne yapacaksın diye. Dümbüllü kavuğu Münir abiye verirken şart koşmuş: Genç biri olacak, halkın sevdiği biri olacak, muhalif olacak!"

Son şartta duruyor, ağlamaya başlıyor:

"Yok ki böyle biri!"

...

Ve bu hikayeyi, geçtiğimiz hafta Ankara'da kalabalık söyleşilerde en az dört kez anlatım. Kimse sormadı:

"Peki Ferhan Şensoy neden birini yetiştirmemiş?" diye. 

Çünkü herkes çok meşgul "süreçlerle". Müzakere süreçleri ile, "içinden geçtiğimiz şu süreç" ile, hep işte "süreçler" ile. Ömür biter oysa, bu ülke de süreç bitmez. 

Kitabın seyahati

 "Düğümlere Üfleyen Kadınlar" romanı çıktığı için "turneye" çıktım. Şimdilik, İzmir, Ankara ve Diyarbakır geride kaldı. Konuşmalarda bir kaç şeyden söz ediyorum. 1. İnanmaya inanmak 2. Anlama tutunmak 3. Muhalif bir tavır olarak varoluşsal neşe 4. Kendimizden genç insanlara el vererek yetişkin olmak, insanlığın örgütlenmesi

Muhtemelen bundan sonrakilerde de bundan söz edeceğim. Ve muhtemelen ben bunlardan söz edip bitirdikten sonra -ve gündelik politika ile konuşmak istemediğimi söylememe rağmen- sorulardan biri "Süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?" olacak. 

Hepsine birden şöyle demek istiyorum:

Öyle bölünür ki zaman süreçlere, şuncacık ömründe bu memleket için, insan için ne yaptığının oturup hesabını yapamazsın. Hayatı bu türlü planlayamazsın. Bu, hayatının senden çalındığının kanıtıdır kardeşim, gözünü aç! Ömrün, inandığın şeyler bakımından -insanı, dünyayı, hayatı iyileştirmek- boşa geçiyor olabilir. Fena halde tufaya geliyor olabilirsin. Süreçler yüzünden sen de Ferhan Şensoy gibi -bu büyük sanatçının, saygı duyduğum bu dehanın affına sığınarak söylüyorum- bir gün geriye baktığında kendi şahsi "kavuğunu" devredecek birini bulamayacak olabilirsin. Bizim işimiz bunu yapmak. Zamanın gündelik politikanın süreçlerine bölünmesine, parçalanmasına izin vermeden, tarihin ilmeğini kaçırmadan bizden sonrakilere deneyim devretmek.

Bu da ancak inanmakla olur. İnanmaya inanmakla ve inanmayı istemekle, bunu seçmekle olur. İnsana inanmayı seçmekle olur. Anlam duygusunu kaybetmemek esastır elbette. Bu anlam ve inanç iskeleteni korumak için de varoluşsal neşeyi muhafaza etmek gerekir. Sözünü ettiğim neşe, Nietzche'nin "lekesiz bir aklın ebedi günışığı" değil, Türkçesi "hıyar gibi gamsız olmak" değil. Daha içerikli bir neşeden söz diyorum elbette. 

Takaat 

Son iki yıldan sonra ilk kez kalabalıklarla karşılaşıyorum. Herkes yorgun, bezgin ve bıkkın görünüyor. Haklı nedenlerimiz var, biliyorum. Sanırım bu yüzden söyleşilere gelenleri güldürmek istiyorum. Epey de gülüyoruz zaten. Gülmeliyiz de. Devam edebilmek için. Yaşamak için. Yukarıda söz ettiğim şeyleri yapacak takaat bulabilmek için, o takaati kendimizde ve birbirimizde yaratabilmek için. 

Bunları söylemek istedim bu hafta. Hem yaratmaya çalıştığım gülüşmenin, neşenin felsefi arka planını aktarmak için, hem de hepimiz bir gün kavuk elimizde kalmayalım diye. Süreçleri izlerken yani. Süreçlere kilitlenmişken ömür bitmiş olmasın diyerek...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.