SÜREÇ TIKANDI; EEE?
Cafer Solgun
04 Kasım 2013 Pazartesi 08:48
Çözüm Süreci’ndeki tıkanma durumu, görünen o ki, mevcut “çatışmasızlık” hâli devam ettiği için iktidar tarafından çok da “dert” ediliyor değil. Bu kayıtsızlık KCK’de ciddi bir rahatsızlık yaratıyor. Sürecin devamında rolü azalmayan, aksine daha da artan Öcalan da rahatsızlığını en açık ifadelerle belirtti. Kaygılarını kendisiyle görüşen devlet heyetine de iletmiş olduğunu tahmin etmemiz güç değil. Denebilir ki bu bir süreç ve AK Parti de bir siyasal parti, dolayısıyla genel seçimlerin provası şeklinde geçeceği şimdiden belli yerel seçimler öncesinde kritik bir adım atmasını beklemek doğru değil. Bunu açık açık dillendirenler de var zaten. Olabilir. Ama buradan hareketle Kürt tarafını “etkisiz eleman” konumunda tutmak doğru ve gerçekçi midir? Bu da herhalde görmezden gelinemeyecek önemde bir soru oluyor.
Şunu açıklıkla belirtmek gerekir ki, süreç başladığından bu yana silahların patlamamış olmasında PKK’nin olduğu kadar, kaygılara neden olan “kalekol” yapımlarına karşın operasyonlarını durduran TSK’nin de bunda büyük payı var. Kuşkusuz bu siyasi iradenin hanesine yazmak gereken bir olumlu tutumdur ve aynı sorumlu yaklaşımın sürmesini beklemek gerekir. Fakat benim son yazılarımda dikkat çekmeye çalıştığım husus, sürecin devamını artık bir “temenni” konusu olmaktan çıkarmak gerektiğidir. Süreci desteklemek iddiasında olanlara yönelik artık daha somut görüş ve öneriler etrafında konuşmak gerektiğini hatırlatıp durmamın sebebi de bu zaten.
Süreci “seçim” gibi birtakım siyasi hesaplara kurban etmemek için, herkesin daha sorumlu davranması gereği var. Sürecin eşit, onurlu, kalıcı bir barış ortamına taşınması ve Kürt sorununun demokratik çözümü, bir imkân olarak önümüzde durmaktadır. Bu imkanı seyretmek değil, değerlendirmek durumundayız.
Yazılarıma “Kürt sorununun yegâne tarafı PKK mi?” seklinde eleştiri getiren çevreler oldu. Hemen söyleyeyim, tabii ki değil. Ama öznel düşüncelerimiz bir yana, bir olgu olarak karşı karşıya olduğumuz gerçek, Kürt sorununun çözümünde PKK ve İmralı’nın sorunun merkezinde bulunduğudur. Bu gerçeği görmezden gelerek barış ve çözümden bahsetme imkânı yoktur. Hele ki İmralı ve Kandil, demokrasi içinde sorunun çözümüne açık duran bir konumda iseler. Ancak farklı Kürt çevrelerini de sürecin birer aktörü hâline getirmek, kuskusuz gereklidir ve bunun öncülüğünü yapması da sadece PKK’den değil, devletten de beklemek gereken bir sorumluluktur.
Ben önermiş olayım: Neden iktidar geçmişte Alevi açılımında olduğu gibi bir dizi “çalıştay” ile sorunla ilgili kişi ve kurumları sürecin sorumluluğuna ortak edecek bir dizi toplantı düzenlememektedir? Ben, bunun tam da zamanı olduğunu düşünüyorum. Mevcut “tıkanma” durumunu aşmaya da somut katkı sunacak bir adım olacaktır bu.
Bu toplantıların gündemi, bileşenlerinin talep ve önerilerini de dikkate almak kaydıyla, örneğin, “ne yapmalı” sorusunun yanıtlarını derlemek olur.
Kimin ne yapması gerektiği konusunda herkesin bir görüşü mutlaka var. Buradan hareketle bu toplantıların çok da gerekli olmadığı düşünülebilir. Ama zaten mesele de kimin ne yapacağını bilemez hâlde olması filan değil. Yapılması gerekenler konusunda üzerinde ittifak edilmiş bir iradeyi ortaya çıkarabilmek, konuyla ilgili kişi ve çevrelerin katkı ve katılımına olanak sağlayabilmek. Bu çalıştayların sonucunda “sürpriz” veya öngöremediğimiz bir sonuç ortaya çıkacağı kanısında değilim elbette. Ama herhalde ne yapmalı sorusunun yanıtlarını bir kez daha birbirimize vermek durumundayız. Öte yandan bu, hem iktidar açısından ve hem de KCK/PKK açısından süreci yürütmek konusunda olumlu ve itici bir rol oynayacaktır. Görünen, herkesin, geldiğimiz nokta itibarıyla bu tür bir motivasyona ihtiyaç duyduğudur.
Çözüm Süreci, Kürt sorununun barışçıl çözümü konusunda mutlaka değerlendirmek durumunda olduğumuz bir imkân ve fırsat. Bu imkân ve fırsatı değerlendirememeyi, yeniden kanlı bir sürece geri dönmeyi düşünmek bile istemiyoruz. Ama düşünmek istemiyoruz diye bu ihtimalin varlığından kaygı duymamayı da doğru ve anlaşılır bulmuyorum.
Kaldı ki, “ortalığın karışması” sadece silahların yeniden patlaması da demek değil. Gezi süreci “uzak” bir hatıra değil herhalde. Kürdistan’da muhtemel bir kitlesel kalkışma durumu silahların yeniden patlamasını ve zaten bunu arzulayanların provokatif hamlelerle ortaya çıkmalarını beraberinde getirebilir.
Benim görebildiğimi herhalde bu ara sus pus olmuş “uzmanlar” da görüyordur, ben yine de mevzuu dosdoğru yazmaya devam edeceğim. Lafı dolandırmanın sürece bir hayrı yok çünkü...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.