SÜREÇ NEREYE (2)
Gülay Göktürk
20 Temmuz 2013 Cumartesi 08:50
Dünkü yazımda çözüm sürecinin PKK açısından bir değerlendirmesini yapmaya çalıştım. Bugün de aynı süreçte hükümet cenahının nasıl bir görüntü verdiğine bakmak istiyorum.
Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki, AK Parti hükümeti, son dönemde çözüm sürecini zora sokan birçok olay yaşanmasına ve PKK kanadından "silahların miadını doldurduğu" fikrine ters düşen birçok açıklama yapılmasına rağmen, sürecin tıkanmaması için büyük dikkat gösteriyor. Hükümetin "paralel devlet kurulmakta olduğu" ya da "Kürtler'in kendi polisini de ordusunu da oluşturacağı" yönündeki açıklamalara son derece soğukkanlı yaklaşması; "Öz Savunma Birlikleri" denilen maskelilerin eylemlerini bile fazla büyütmeden ele alması bu kararlılığın göstergeleri...
Erdoğan bu sürecin çökmemesi için sonuna kadar direnmeye, sabretmeye ve iletişimi koparmamaya çalışıyor. Ama öte yandan, sürecin asıl güvencesi olacak olan reformlar konusunda bir ağırlık, bir ayak sürüme, bir savsaklamadır gidiyor.
Süreç çökmesin, ilerlemese de olur
Evet, hepimiz biliyoruz ki, bu reformlar PKK'yla pazarlık gereği yapılmayacak; Kürtler'in demokratik haklarını tanımak insan haklarına saygılı her iktidarın boynunun borcu olduğu için yapılacak.
Ama öte yandan bu reformların yapılması, Kürt halkının siyasete güvenini artıracağı için, "silahlı çözüm" alternatifini geniş Kürt kitlelerinin gözünde iyice gereksiz hale getireceği için, bu tabandan kopuk olmayan PKK'nın silaha dönme ihtimalini de azaltacak. Yani, reformlarla çözüm sürecinin selameti arasında doğrudan değilse bile dolaylı bir bağlantı var.
Peki o zaman, sürecin başarısızlıkla sonuçlanmasından bu kadar endişe eden bir iktidar, neden kendi anayasa paketini bir an önce Meclis'e getirmiyor?
Kendi tabanından mı çekiniyor?
Bana Başbakan'ın bu tereddüdünün tek sebebi kendi tabanıyla ilgili endişeleri gibi geliyor.
Malum, seçimler dönemi başlamak üzere ve Erdoğan gerek vatandaşlık tanımı, gerek anadilde eğitim, gerekse yerel yönetimlerin yetkisinin ciddi anlamla genişletilmesi gibi noktalarda muhafazakar seçmen kitlesine güvenemiyor.
Özellikle böyle bir anayasa değişikliğinin (bazı CHP'lilerin desteği alınsa bile) esas olarak bir AK Parti-BDP ittifakıyla gerçekleşecek olmasının AK Parti tabanında ciddi tepki yaratmasından çekiniyor. O yüzden de, seçim arifesinde böyle bir riski almak istemiyor.
Köklü anayasa değişikliklerini seçim sonrasına erteleyip bu dönemi de nispeten küçük değişikliklerle, daha ziyade jestlerle geçirmeye, sürecin çökmesine izin vermeden ama rölantiye alarak sürdürmeye gayret ediyor. Tabii bu arada, Suriye'de ortaya çıkan özerk bölge oluşumunun ne yöne evrileceğini de izleme ihtiyacı hissediyor.
Ne var ki ben bunun doğru bir politika olmadığı kanaatindeyim.
Gerekçelerimi bir başka yazıda sizlerle paylaşacağım.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.