16 Mayıs 2024
  • İstanbul18°C
  • Diyarbakır24°C
  • Ankara15°C
  • İzmir22°C
  • Berlin21°C

SÜREÇ GAZETECİLİĞİ

Hilal Kaplan

25 Şubat 2013 Pazartesi 06:31

Biliyorum, bu kelimeyi duymaktan bıktınız ama olmakta olanın tam adı da bundan başkası değil: Süreç. Adım adım devam eden, nihayete ermesi için sırasıyla ve karşılıklı mesafelerin katedilmesini gerektiren, sonucunu kimsenin şimdiden tam olarak kestiremedeği bir zaman dilimi.

Buraya kadar iyi hoş ama çözüme giden yolun selâmeti açısından kaygı verici bir gazetecilik türünün zuhur ettiğini de teslim etmek gerek. 'Süreç gazeteciliği' başlığıyla anlatmak istediğim de bu.

Kaynak olarak devletten mi, BDP'den mi, Kandil'den mi beslendiğini bilemediğimiz bazı gazeteler ve gazeteciler devamlı surette sürece ilişkin haberler veriyorlar. 'Haber' diyorum ama önemli kısmının sonradan aslının olmadığını gördüğümüz haberler bunlar. Ama söz konusu kalemler, kendilerinden o kadar emin yazıyorlar ki bir gazetecilik klişesi olan 'Bazı kaynaklardan aldığımız duyumlara göre' gibi mütevazı girişler bile kullanılmıyor artık. Hatta kanaat olduğu belli olan cümlelerde bile 'Muhtemel, olabilir, galiba', vb. kelimelere rastlayabilene aşk olsun. Sanırsınız arkadaşlar MİT Müsteşarı'nın ya da sürecin kilit isimlerinden olan bakanların koltuklarından analizlerini kaleme alıyorlar.

En son, İmralı'ya görüşmeye giden BDP heyetine ilişkin böyle haberler okumuştuk. İsimler günlerce havada uçuştu ama en son ortaya çıkan heyet kimsenin tahmin etmediği bir üçlüyü karşımıza çıkardı. Ya da yine, bazı yazarlar, Öcalan'ın cumartesi günü adaya giden BDP heyetine üç mühürlü mektup vereceğini, bunların birinin Kandil'e, birinin BDP'ye ve diğerinin de Avrupa'ya yönelik olacağını iddia etmişti. 'İddia etmişti' diyorum ama yazanlar, Öcalan'ın yanındaki koltuktan canlı bildirir gibi emindi aslında... Ve ne oldu? Öcalan'ın herhangi bir mektup teslim etmediği söylenmeye başlandı. Evet, bu sürecin yavaşladığına veya gerilediğine dair bir veri değil çok şükür ama kamuoyunda bu yönde kati bir beklenti oluşturulması ve ardından aslının olmadığının anlaşılması toplumsal algıya zarar veriyor.

Ak Parti hükümeti, 1999'dan beri Öcalan'la gizli kapaklı görüşen devlet geleneğinden daha farklı bir yol izliyor. Sürecin, olabildiğince şeffaf ve kamuoyunun gözleri önünde sürmesini sağlıyor. O yüzden, gücü de kırılganlığı da şeffaflığında saklı olan bu sürece ilişkin ne kadar çok şey bildiğimiz değil, ne kadar çok doğru şey bildiğimiz önemli. Bu olumlu iklimi, gazetecilik aşkı, öne çıkma hırsı, 'Ben yazmıştım' kibrine kurban etmeyelim, olur mu?

Biliyorum ki bahsettiğim 'süreç gazeteciliğini' de yine çözümü can-ı gönülden isteyenler yapıyor. Özetle derim ki: Biraz sakin, biraz yavaş. Çünkü, sonuçta, bu bir süreç...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.