18 Mayıs 2024
  • İstanbul21°C
  • Diyarbakır26°C
  • Ankara26°C
  • İzmir26°C
  • Berlin21°C

SÜREÇ ÇÖKTÜ, AMA...

Cafer Solgun

20 Mart 2014 Perşembe 08:59

Başbakan Erdoğan’ın yürüttüğü “istikbal ve istiklal mücadelesi”nin Çözüm Süreci’ni “sabote” etmek isteyenlere karşı yürütülen bir “mücadele” olduğuna, görev ve misyonları Erdoğan’ı güzellemek olanlar dışında itibar eden kaldı mı acaba?

Bu argümanın rüşvet ve yolsuzluk iddialarını örtbas etmek için kullanıldığını ve insanların barışa dair umut ve beklentilerini kişisel ikballeri için “çerez” kabilinden istismar etmenin ahlaki bir tutum olmadığını daha önce de yazdım. Bu cümledeki “ahlak” vurgusunun sırıttığının farkındayım; zira ortalığa saçılan ve içerikleri muhatapları tarafından dahi yalanlan(a)mayan iddiaların her biri diğerinden “yüz kızartıcı” suçlar sınıfına giriyor. Bu ortamda ahlaktan bahsetmek, gerçekten de hayli “naif” kalıyor.

İhtiyaca binaen “uzman” kadrosunda medya organlarına mevzilendirilmiş arkadaşlara soracak olsak, “darbe ve sabotaj girişimiyle mücadele hâlindeyiz, görmüyor musun” derler sanırım. Ne de olsa “barış” dediğimiz, neticede Erdoğan’ın bizlere “bahşetmesini” beklememiz gereken bir “şey”! Bu çakma uzmanlar geçtiğimiz yıl açıkladıkları takvimlere göre süreç çoktan bitmiş, dağdakiler de düze inmişti. Her şey “Öcalan düğmeye bastı mıydı, tamamdır” çizgisinde yürüseydi eğer. Neden yürümedi peki? “Siyaset bilmez Kandil ve Kürtler Öcalan’ı anlamadığı için” mi mesela?

Kandil “AKP muhatap olmaktan çıkmıştır” açıklaması yaptıktan sonra Murat Karayılan, sürecin en “kritik” boyutuyla ilgili merak edilen bir konuya da açıklık getirdi ve “Öcalan çağrı yapsa bile gerilla silah bırakmaz” dedi. Bunu düşünmek için şartlarının Öcalan’ın özgürlüğü olduğunu söyledi. Hatırlıyoruz; “uzmanların” geçen sene henüz rüşvet ve yolsuzluk soruşturması da patlak vermemişken açıkladıkları takvimlere göre geçen eylül ayında gerilla “topluma kazandırılmış” olmalıydı. Bu sene de Öcalan serbest kalacaktı hatta...

Dün dündür bugün de bugün” diye bir şey var. Bütün zamanlarda desteksiz atış yapanların her daim sığındıkları liman. Baki kalan sürece dair sorusu olanların tamamının “barış karşıtı” olarak yaftalanması. O da böylelerinin çaresizliği ve alışkanlığı gereği. Savunduğunuz görüş bir “görüş” bile olamayacak kadar çürük bir zeminde dillendiriliyor ve bütünüyle Başbakan Erdoğan’ın tutumuna koşullu olmak gibi bir “zaaf” taşıyorsa, bu durumda kendini tatmin ve birilerine “bakın ne yazdım” mesajı yollamanın ötesinde bir değer de ifade etmez. Ve o “değer”i maddiyattan ibaret bir ölçü olarak görmek, kendi başına düşkünlüğe delalet bir düzeyi ortaya koyar.

Bitirmeden söyleyeyim: Silahların yeniden patlaması ve Türkiye’yi yeniden kanlı bir girdaba sürüklemek kadar büyük bir yanlış olamaz. Yeniden diyalog, müzakere, çözüm noktasına gelmek için, asker, gerilla veya sivil, bir tek insanımızı dahi yitirmek, “bedel” ödemek lüksümüz yoktur artık. Bunun vebali, sorumluluğu kimsenin taşıyamayacağı kadar büyüktür, ağırdır.

Ancak “İmralı düğmeye basarsa...” konsepti, açık ki çökmüştür. “Barış ve çözüm süreci” belki bundan sonra asıl anlamını kazanmış olarak sürecektir, sürmelidir. AKP, meşru hükümet olduğu müddetçe tabii ki “muhataptır”. Mesele, sorunu ve süreci çok hafife almasıdır. Gündelik siyasi çıkarlarına alet edeceği bir sorun olarak görmesidir. Öcalan’ı da, PKK’yi de doğru anlayamaması ve meselenin gerçekten de bir “yeni Türkiye” meselesi olduğunun bilinç ve sorumluluğuyla hareket etmekten uzak durmasıdır.

Bu arada Öcalan’ın muhataplarına dün teslim edilen yeni Newroz mesajının geçen yılkiyle aynı hava ve içerikte olacağını düşünmediğimi de belirtmiş olayım.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.