SÜLEYMANİYE’DE ANKARA’NIN NE ADI NE DE KENDİSİ VARDI
Kadri Gürsel
16 Mart 2015 Pazartesi 02:59
Ahmet Davutoğlu dışişleri bakanı iken geçen yıl 4-5 Mart tarihlerinde ikincisi düzenlenen “Süleymaniye Forumu”nun açılış toplantısında konuşmuş ve kürsüyü o dönemdeki Iraklı muadili Hoşyar Zebari ile paylaşmıştı.
Bu yıl 11-12 Mart tarihlerinde üçüncüsü düzenlenen Süleymaniye Forumu’nda ise bırakın Türkiye’nin bakan düzeyinde temsil edilmesini, oturumlarda konuşmacı olarak Ankara’dan herhangi bir yetkili bile yoktu.
Öğrendik ki davet edilmediklerinden değil, tam tersine Süleymaniye’ye gelip açılış oturumunu izledikleri halde konuşmaktan son anda caydıkları için sahneye çıkmamışlar.
Yoksa, forumun “Mümbit Hilal’de Kargaşa” başlıklı oturumuna Ankara’dan bir yetkili konuşmacı olarak katılacaktı.
Yetkiliyi konuşmaktan caydıran faktörün ne olduğunu anlamak için müneccim olmaya gerek yok, oturumun başlığı nedeni açıklıyor: “Kargaşa”, yani IŞİD.
Süleymaniye Forumu’nda IŞİD tartışılırken kentin 100 kilometre kadar batısında, Kerkük civarında Kürt güçleri ve IŞİD arasında şiddetli çarpışmalar olmaktaydı. İran destekli Irak ordusunun Tikrit’i geri almak için başlattığı saldırı da sürmekteydi.
2014’teki Süleymaniye Forumu’nun düzenlendiği Irak ile 2015’tekinin Irak’ı arasındaki en büyük farkı IŞİD’in haziranda Musul’dan başlayarak çok sayıda kenti ele geçirmesi oluşturuyor. Bu nedenle forumdaki bütün oturumların baskın ve yaygın konusu IŞİD sorunu idi.
Bölgede Ankara’nın IŞİD hususunda oynadığı role olumlu bakılmadığı da bir gerçek. Dolayısıyla Ankara yetkilisi oturuma katılsaydı izleyicilerin rahatsız edici sorularına ve hatta medeni protestolarına muhatap olurdu ve haliyle hem kendisinin hem de rapor verdiği hükümetinin canı sıkılırdı. O da zeki biri olduğu için tehlikeyi gördü ve vazgeçti.
Süleymaniye’de Ankara’dan kimse yoktu.
Dahası, Ankara’nın adı da yoktu...
Geçen Perşembe, forumun ikinci günündeki ilk oturum, “IŞİD’i yenmenin stratejisi: Son mu yoksa yeni bir çatışmanın tohumları mı?” başlığını taşıyordu.
Panelistler arasında üst düzeyli isimler vardı:
Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Usame El-Nuceyfi, Irak Ulusal Güvenlik Müsteşarı Falih Fayyad, Kürdistan Bölgesel Hükümeti Genelkurmay Başkanı Fuad Hüseyin, ABD Başkanı Obama’nın IŞİD karşıtı koalisyon nezdindeki özel temsilcisi Brett McGurk...
Oturum boyunca konuşmacılar IŞİD’e karşı izlenecek stratejiyi tartıştılar ve bunu Türkiye ve Erdoğan adlarını bir kez bile telaffuz etmeden yaptılar.
Fuad Hüseyin mesela, şunları söylerken Türkiye’den hiç bahsetmedi:
“IŞİD’e karşı savaş kolektif bir savaş olmalıdır. Stratejimiz IŞİD’i zayıflatmak ve onu yeniden bir terör örgütü seviyesine geriletmek ise hepimiz için strateji IŞİD’i Irak’ta ve Suriye’de yenmek olmalıdır. IŞİD Suriye’de de yenilgiye uğratılmazsa Irak’a geri gelir. Suriye’deki Kürtler bu savaşta ortağımız olmalıdır.”
IŞİD’i Suriye’de de yenmekten söz edilecek ama Türkiye’nin esamisi okunmayacak...
Normal mi?
Değil elbette.
Dayanamayıp söz aldım.
“Erdoğan ve Türkiye adlarını bir kez bile telaffuz etmeden IŞİD’e karşı izlenecek savaş stratejisini tartıştınız. Bunun nedenini açıklar mısınız?” der demez salondan alkışlar yükseldi.
Devam ettim:
“Türkiye, izleye geldiği Suriye politikası nedeniyle kendisini IŞİD’e karşı savaş mevzuuyla alakasız bir ülke konumuna mı soktu yoksa Türkiye’den bahsetmemek hususunda aranızda bir anlaşma mı var?”
Ve yine salondan alkışlar yükseldi.
Soruma Kürdistan Bölgesel Hükümeti Genelkurmay Başkanı Fuad Hüseyin cevap verdi. Konuya gayet ilginç bir noktadan giriş yaptı ve şunları söyledi:
“Daeş’i (IŞİD) yenmek ve Daeş’i bir devlet olmaktan çıkarıp terör örgütü konumuna itmek, onu ideolojik olarak da yenmeden mümkün değildir”.
Türkiye ve Erdoğan’la ilgili bir soruya cevap verirken “Daeş’in ideoloji cephesinde de yenilgiye uğratılmasının şart olduğundan” bahseden “kurmay zekası”, Türkiye’deki iktidar ve IŞİD arasındaki bir ideolojik rabıtayı diplomatik feraset ile kurmaktaydı.
Hüseyin sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye’nin önceliği farklı. Türkiye Esad’la savaşılmasını isterken, Araplar, Kürtler ve uluslararası toplum IŞİD’le savaşmaya öncelik veriyor. Türkiye bu önceliğini değiştirirse durum da değişir.”
Ankara’dakiler Esad’ı devirme saplantılarından kurtulamazken şunlar olabilir:
IŞİD Irak’ta yenilgiye uğratıldıktan sonra Suriye’ye çekilir; orada da yenilgiye uğratılması için bu kez ABD öncülüğündeki koalisyonun muhatabı Esad rejimi olur. IŞİD’e karşı savaş, “Cenevre 3” müzakerelerinin, başka bir ifadeyle “Esad’lı siyasi çözüm”ün de zeminini oluşturur. ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin dün ülkesinin eninde sonunda Esad’la müzakere etmek zorunda kalacağını söylerken kastettiği bundan başkası olamazdı.
Türkiye esaslı bir U dönüşü yapmadığı takdirde mevzuyla alakasını yitirmeye devam edecek.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.