SUÇ UNSURU OLARAK
Hilal Kaplan
13 Mayıs 2012 Pazar 06:17
Mülkün temelinin adalet değil, "esas duruş" olduğunu kanıtlayan yargımızın mağdurlarından birisi Yakup Köse. 28 Şubat süreci sırasında, henüz 14 yaşındayken, "terör örgütüne üyelik" suçlamasıyla tutuklanıp idam talebiyle yargılandı. Annesi, "hakimler herhalde 14 yaşında olduğunu göremiyorlar oğlum" diyerek son duruşmasına Mickey Mouse tişörtüyle çıkmasını istemişti Yakup'tan, öyle yaptı ama fayda etmedi. Hakimler kalemi kırdı ama yaş haddinden 10 sene hapis yatıp çıktı. Çıktıktan sonra hayatını düzene koymak için çabaladı. Evlendi, iki kız babası oldu.
Ne var ki sistem, Yakup'un yakasından düşmemekte kararlıydı. Kolunun kırıldığı ve canını zor kurtardığı 2000 yılındaki Hayata Dönüş katliamından ötürü 12 yıl yargılanan Yakup, geçtiğimiz sene 10 yıl hapis cezası daha aldı, dosya temyizde bekliyor.
Hesap burada da bitmedi. Yakup, 1999 yılında mahkûmiyeti devam ederken yüksek sesle tekbir getirdiği için disiplin cezası aldı. Yetmedi, cezaevi yönetimi bir de adli makamlara suç duyurusunda bulundu. (Aynı uygulama solcu mahkûmların attığı sloganlar üzerinden de yapılıyor.) Bunun üzerine, Yakup Köse hakkında, İstanbul 6 No'lu DGM'de "terör örgütüne yardım ve yataklık" suçundan dava açıldı.
Yakup, bir yıl cezaya mahkûm edildi. Hükmü veren hakimse, şu anda Ergenekon davası avukatlarından olan Metin Çetinbaş'tı. Yakup, geçtiğimiz günlerde cezasının Yargıtay tarafından onandığını öğrendi. Hakkında yakalama kararı çıkartılmış bile ve daha önceden yattığı yıllar göz önünde bulundurulup ceza mahsup edilmezse, her an tekrar cezaevine konabilir.
Şöyle diyor:
"Dün gibi hatırlıyorum, 12 yıl önceki mahkemede Çetinbaş, "Slogan attın mı" diye sormuştu. Ben de, "Evet, ALLAH-U EKBER dedim. Eğer ALLAH-U EKBER demek İbda-C örgütüne yardım yataklık suçunu oluşturuyorsa Türkiye'nin yüzde doksanı bu suçu işliyor! Belki siz de bu suç işleyenler arasında olabilirsiniz" demiştim. Ayrıca, "Hiç alakam olmamasına rağmen beni örgüt üyeliğiyle tutukladınız, şimdi de aynı örgüte yardım ve yataklıktan suçluyorsunuz; bu durumda kendime aldığım her şey veya herhangi bir hâdise karşısında gösterdiğim her tepki örgüte yardım ve yataklığa girer" diye hukuk garabetini ortaya koymaya çalıştım ama sonuç baştan belli; gene de varolsunlar, idam etmeden önce savunma yapmamıza müsaade ediyorlar!
Bu satırları yazarken kulağım kapıda, her an kapı setçe yumruklanıp "Aç kapıyı, polis!" sesini duyabilirim. 17 yıl önce 14 yaşındayken anne ve babamın gözü önünde bileğime takılan kelepçeler, 2012 yılında hanımımın ve iki kızımın gözü önünde tekrar takılabilir."
Yakup'u ısrarla demir parmaklıklar ardına göndermek isteyen bir güç var. O gücün, hakkaniyete uygun davranmasını sağlamadığımız takdirde, toplumsal her olguyu suç gibi gören bu zihniyet yüzünden mağdurlarımız katlanarak artmaya devam edecek.
Yakup Köse ve Salih Mirzabeyoğlu gibi 28 Şubat yargısı mağdurlarının davaları yeniden görülmeli.
O dönem haksız yere işini ve statüsünü kaybedenlerin hakları iade ve/veya tazmin edilmeli.
Başörtülü kadınlar değil, yasaklar hayatın her alanından kovulmalı.
Bunlar olmadığı müddetçe, lütfen toplumun karşısına "28 Şubat bitti" açıklamalarıyla çıkmayınız.
Poşu davası: Anlatılan bizim hikâyemiz
İstanbul'da yine molotof kokteyllerinin havada uçuştuğu bir eylemden bir saat kadar sonra, durakta otobüs bekleyen Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül göz altına alınır. PKK'ya yardım etmek, molotof bombası bulundurmak ve mala zarar vermek gibi ağır ithamlara karşı karşıyadır. Ancak dava sürerken önce Cihan'ı gözaltına alan polis, ardından "gizli tanık" ifadelerini değiştirip Cihan aleyhindeki suçlamaların asılsızlığına işaret ederler. Ne var ki Cihan'ın aleyhinde hâlen çok güçlü olan bir delil daha vardır: Boynuna sardığı poşusu. Üstüne üstlük Kürt oluşunu da göz ardı etmemek gerekir tabii, değil mi?!
Cihan, dava boyunca tam 24 ay cezaevinde tutuklu kaldı. Karar, Yargıtay tarafından onanırsa altı yıl daha yatacak. Adalet mekanizmasının, vatandaşı "küçük yaşta eğilmesi gerekenler" olarak gördüğü bir daha tescillenmiş olacak.
Kürtçeye "bilinmeyen dil", poşu ve başörtüsüne "bez parçası", tekbire "gereksiz slogan" diyen bu sistem, hepimizi farklı biçimlerde mağdur ediyor. Böyle yaparak Yakup'un hem çocukluğunu hem de gençliğini elinden aldılar, Cihan'ın gençliğine göz diktiler. Umulur ki ibret alırız.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.