STRATEJİK MEVZİ: ÇÖZÜM SÜRECİ
Günay Aslan
19 Şubat 2014 Çarşamba 09:45
Daha önce yazmıştım ama hem hafıza tazelemek hem de gidişatı öngörmek açısından tekrarlamanın faydalı olacağını düşünüyorum.
1992 yılında Özgür Gündem'e Kürt Yüzyılı başlıklı bir yazı yazdım. Yazımda dönemin başbakanı Demirel'in talimatıyla yapılan bir araştırmayı ele aldım.
Prospektif 2025 başlıklı araştırma, "Türkiye’nin ya Kayseri ile Edirne arasına çekilerek küçüleceği ya da Edirne'den Kerkük'e kadar genişleyerek büyüyeceğini" öngörüyordu!
Türkiye’nin bekasıyla ilgili bu –gizli- araştırmayı Hürriyet yazarı Zeynep Göğüş'ün bir yazısından öğrenmiştim.
Göğüş, daha o zaman Kürt sorununun Türkiye’nin sınırlarını değiştirme olasılığına dikkat çekiyor, araştırmanın bunu gözler önüne serdiğini söylüyordu.
Yazımda bu araştırmadan söz ettim ve Kürt ulusal bilincini devlet şiddetiyle önlemenin mümkün olamayacağını belirttim.
Buradan hareketle de Türkiye'nin önce Kürtleri kabul etmesi, sonra da onlarla eşitliğe ve özgürlüğe dayalı ortak bir gelecek kurması gerektiğini söyledim.
Bunu söylediğim için İstanbul DGM'de yargılandım ve 2 yıl hapis cezası aldım.
O yıllarda Kürde Kürt demek her babayiğidin harcı değildi! Devlet bunu diyene ağır cezalar veriyor; Kürt halkının özgürlük mücadelesinde yer alan gazeteci, yazar, siyasetçi, sanatçı, din adamı; kim varsa ya hapse atıyor, ya sürüyor, ya da öldürüyordu.
Ne var ki hayatın gerçeğini ve tarihin istikametini baskıyla değiştirmek mümkün olmuyordu.
Aradan geçen 22 yılda Türk devleti şiddete dayalı bütün yolları denedi; Kürtlere, Türklere ve o ülkede yaşayan herkese ağır bedeller ödetti ancak, bir sonuç elde edemedi.
Kürtleri yenemedi. Kürt sorununu şiddet yöntemleriyle çözemedi. Çözmek bir yana daha da derinleştirdi.
Soğuk Savaş’ın sona ermesi, Ortadoğu’da statükonun çökmesiyle birlikte de bu sorun şiddeti her geçen gün biraz daha artan bir devlet krizi haline geldi.
Küresel hesaplaşmanın merkez üssüne dönüşen Ortadoğu’da son yıllarda tarihin akışı hızlandı ve 2025 senaryosunun öngörülenden daha erken bir zamanda gerçekleşeceği ihtimali ortaya çıktı.
Bölgesel rekabet şiddetlendiği günümüzde Türk devletinin Kürtlerle uzlaşmadan Ortadoğu’da güç olması bir yana varlığını korumasının bile mümkün olmadığı anlaşıldı.
Devlette bunun farkında ve bu yüzden bir yandan Güney Kürdistan’la stratejik ilişkiler geliştiriyor, diğer yandansa Çözüm Süreci yürütüyor.
Ne var ki bunları başarıyla yürüttüğünü söylemek mümkün görünmüyor.
Devlet- iradesi parçalandığı için- bu süreçleri kalıcı hale getirecek adımları at(a)mıyor. Bundan sonra atıp atmayacağıysa bilinmiyor. Bunu devlet içindeki savaşın belirleyeceği anlaşılıyor.
Türkiye’de bugün tarafların elindeki bütün imkanları, denenmiş - denenmemiş bütün metotları kullandığı ve daha da kullanacağı, herkesin ölümüne savaştığı ve daha da savaşacağı kritik bir süreç yaşanıyor.
Bir cephesine Cemaat’in, diğerine hükümetin komuta ettiği bu savaşı kimin kazanacağını söylemek de –bu aşamada- pek mümkün görünmüyor.
Hükümet avantajlı gibi görünse de karşı cephenin de kolay lokma olmadığı anlaşılıyor.
Cemaat'in cephesinde CHP, TÜSİAD, ulusalcılar, ordunun ve bürokrasinin bir kesimi yer alıyor. Ayrıca bu cepheyi Türkiye’yle çıkar çatışması yaşayan küresel bazı güçler de destekliyor.
Hükümet cephesindeyse MİT, MÜSİAD ve Türk ordusunun yüksek komuta kademesi duruyor.
Cemaat’ten boşalan yeri doldurmaya çalışan MHP de -el altından- hükümeti destekliyor. Cemaat cephesi inkara, imhaya ve yağmaya dayanan eski Türkiye adına savaşıyor. Bu cephe Türkiye'nin olduğu gibi kalmasını istiyor.
Hükümet cephesiyse Türkiye'nin olduğu gibi kalması halinde küçüleceğini ileri sürüyor!
Aslında bu savaş, 'Türkiye Kürdistan’la bölünecek!' diyenlerle, 'Türkiye Kürdistan'la büyüyecek' diyenler arasında yaşanıyor. Savaş kızıştıkça iki cephede de bölünmelerin ve dökülmelerin yaşanacağı da gözleniyor.
Ayrıca Kürtler bu savaşın dışında kalsalar da Beyaz Türklerle Anadolu Türkleri arasındaki bu savaşın en stratejik mevzisinin Çözüm Süreci olduğu da biliniyor.
Cemaat’in, İşçi Partisi’nin, sol liberallerin ve küresel bazı güçlerin süreci hedef almasının altında bu gerçek yatıyor.
Dolayısıyla Kürt hareketinin yakalanan ivmeyi kaybetmemesi için hem hafıza tazelemesi hem de gerçekçi ve nitel öngörüler hazırlaması gerekiyor…
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.