22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara11°C
  • İzmir17°C
  • Berlin-2°C

‘STRATEJİK DERİNLİK’TEN ARTA KALAN, HALEP’E BİR GEÇİT

Kadri Gürsel

26 Aralık 2015 Cumartesi 16:28

İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez, başta ABD ve Rusya olmak üzere dünyanın bütün büyük güçleri ortak bir düşmana karşı verdikleri mücadeleyi koordine etme kararlılığı gösteriyorlar.

İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD ve Rusya’yı zoraki müttefik yapan faktörler Nazizm ve Japon militarizmi idi. Şimdiki ortak düşmanları, IŞİD veya kendine verdiği adla ‘İslam Devleti.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyetler Birliği ile ABD’nin Nazizme karşı verdiği savaşın nedenleri farklı olsa da amaçları birdi: Nazizmi ortadan kaldırmak. Şimdi de IŞİD’e karşı ABD ve Rusya’nın verdiği mücadelenin nedenleri örtüşmüyor ama amaç aynı: IŞİD’i yok etmek.

El Nusra da hedefte

Sadece IŞİD değil…

Büyük güçler arasındaki koordinasyon çabasının somut ürünü olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 18 Aralık’ta aldığı 2254 sayılı kararında bir El Kaide türevi olan El Nusra’nın da IŞİD’in yanı sıra yok edilmesi gereken terörist hedefler arasına konulduğu görülüyor.

Cihatçı gruplar eliyle yürütülen her türlü İslamcı aşırıcılık tehdidi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD ve Rusya’yı aynı safta birleştiren mücadelenin ortak hedefi haline geliyor.

BMGK, ‘Suriye hükümeti‘ olarak tanıdığı Şam rejimiyle muhalefet arasında, krizin kalıcı siyasi çözümünü öngören bir siyasi geçiş sürecinin müzakere edilmesi için temasların Ocak 2016’dan itibaren ivedilikle başlamasını öngörüyor.

Gelinen nokta bu işte… Şam rejimini devirecekler diye sınırdan rahatça girip çıkmalarına göz yumulduğu için Suriye’nin Türkiye’ye komşu bölgelerini mesken tutan bilumum cihatçı teröristler, BMGK kararında temsil edilen dünya iradesinin gözünde ‘düşman hedef‘ konumunda…

Ankara’dakilerin devirip yerine kendi meşreplerine uygun olanını geçirmek için uğraştıkları Şam rejimi, BMGK kararında ‘Suriye hükümeti’ adı altında sorunun resmi muhatabı…

AKP bu oluşumun içinde mi, dışında mı?

Şimdi bu AKP Türkiye’si, yeni dünya ittifakının neresinde olabilir? İçinde mi, dışında mı? Ankara, bu yeni tarihsel oluşumun dışındaymış gibi görünmemek için bol miktarda kozmetik harcıyor.

Sahadaki gerçekler ise AKP Türkiye’sinin, uygulaya geldiği felaket Suriye politikasının yol açtığı kalıcı hasar nedeniyle usulca dışlandığını gösteriyor.

Bakın sahada bu nasıl tezahür ediyor:

Rus uçağının 24 Kasım’da düşürülmesinden iki gün sonra Rusya Suriye’ye S-400 hava savunma sistemini konuşlandırarak güneyindeki hava sahasını Türk Hava Kuvvetleri için fevkalade riskli bölge haline getirdi. Dahası Rusya, Suriye’deki hava gücü varlığını neredeyse iki katına çıkardı ve ülkeye avcı uçakları konuşlandırdı.

ABD’nin bu gelişmelerin akabindeki adımı ne oldu dersiniz?

ABD gayet manidar bir şekilde, İncirlik’te iki aydır bulundurduğu 12 F-15 avcı uçağını Avrupa’ya geri çekti. Amerikalı askeri yetkililer bu kararlarını“Türkiye kendi hava sahasını koruyabilecek güce sahiptir” diyerek izah ettiler (Kaynak: airforcetimes.com).

İncirlik’te konuşlu, ‘tank katili‘ diye de bilinen bir düzine A-10 ise kalmaya devam edecekti. Alçaktan ve düşük hızla uçabilen bu uçaklar hem IŞİD hedeflerine karşı çok etkiliydiler hem de S-400’ler tarafından vurulma riskleri azdı. Dolayısıyla İncirlik’te tutulacaklardı.

F-15’ler çekilince Rus S-400’lerinin yanlışlıkla Amerikan uçaklarını vurması ihtimali böylece azaltıldı.

Stratejik hedef; Rakka’nın Türkiye’yle bağlantısını kesmek

Daha önemli bir olay ise bel kemiğini PYD’nin silahlı gücü YPG’nin teşkil ettiği, içinde Araplar başta olmak üzere yerel etnik grupların da yer aldığı Suriye Demokratik Güçleri adlı koalisyonun ABD’nin hava desteğinde IŞİD’e karşı 24 Aralık’ta başlattığı Tişrin Barajı operasyonudur.

Şimdilik Fırat’ın doğu yakasında cereyan eden bu operasyonun hedefinin IŞİD’in elindeki Carablus ile başkenti Rakka’nın bağlantısını kesmek olduğu anlaşılıyor.

Stratejik hedef ise Rakka’nın Türkiye’yle bağlantısını, başka bir deyişle ‘dünyayla bağlantısını‘ kesmek ve son aşamada buraya yönelmek…

Devam ederse, Ankara’nın PYD’yi Fırat’ın batısına geçmekten men eden ‘kırmızı çizgisi‘ bu operasyonda aşılabilir.

Tişrin Barajı’nın batı yakası ile Halep arasında kalan bölgede ise Şam rejiminin ordusunun Rus hava desteğinde IŞİD güçlerini baskı altına aldığına dair haberler söz konusu…

Bu iki harekatın koordineli olmadığını düşünmek imkansız.

Şam hülyalarından geriye kalan ‘stratejik derinlik’

Karışık gibi görünebilir ama durum şudur: Ankara’nın sıcak savaş sürdürdüğü PKK’nın Suriye’deki uzantısı YPG, Türkiye’nin müttefiki ABD’nin desteğinde bir yandan, Türkiye’nin soğuk savaş içinde olduğu Rusya’nın desteklediği düşman Şam rejiminin ordusu diğer yandan, IŞİD’i kıskaca alarak Türkiye’yle bağını kesmeye çalışıyorlar.

Bu tabloda Türkiye’nin adı ‘sebebiyet veren‘ olarak geçiyor. Türkiye’nin rejimi izleye geldiği Suriye ve Kürt politikalarıyla bu tablodaki ABD ve Rusya gibi aktörlerin bölgeye çekilmesine, PYD ve IŞİD gibi aktörlerin ise güçlenmesine neden olmuştur.

Şam hülyalarından geriye kalan ‘stratejik derinlik‘ ise Öncüpınar’dan başlayıp Halep’te biten kısacık yolu koruma gailesinden başka bir şey değildir. (Diken)

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.