23 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara12°C
  • İzmir19°C
  • Berlin0°C

SOSYALİST PARTİLER VE KAPİTALİZM

Murat Belge

10 Eylül 2011 Cumartesi 10:52

“Sosyalist Parti” deyince, insanın aklına ilkin Batı dünyasından tanıdığımız partiler geliyor, çünkü bunların dünya tarihinde oynadığı rol daha ağır basıyor. Gelgelelim, yakın dönemde “ne gibi bir rol oynuyorlar?” diye baktığımızda, söyleyecek fazla bir söz bulamıyorum. Rol mol oynadıkları yok sanki.

Örneğin, işte, bir kriz var orta yerde, süreceği de belli. Bununla ilgili yorum yapan, kehanette bulunan kişi çok. Ama, sözgelişi, halen varolduğunu bildiğimiz Sosyalist Enternasyonal bu konuyla ilgili bir şey söyledi mi? Söylediyse ne söyledi? Aranızda bunu duyan, bilen var mı?

Bazı sosyalistler irili ufaklı bir kriz göründü mü, “Kapitalizmin sonu göründü!” diye konuşurlar. Bu da bana çok yanlış görünür, ama bunu bir başka yazıda, daha ayrıntılı bir biçimde anlatmaya çalışayım. Sonuçta, “Kapitalizmin sonu göründü” demek de, doğru veya yanlış, bir yorum ve bir değerlendirme. Ama Sosyalist Enternasyonal’den bu kadar bir söz de kulağıma çalınmış değil. Fısıldayarak söylediler de onun için kulağıma çalınmadıysa bu da mazeret sayılmaz: böyle bir durumda Sosyalist Enternasyonal’in sözleri gümbür gümbür yankılanmalı.

Niye böyle oluyor? Bence, sosyalist partiler kapitalist sistemle öylesine içli dışlı oldular ki, böyle bir kriz çıktığında, herhangi bir liberal ya da muhafazakâr parti gibi onlar da öncelikle sistemi nasıl kurtaracaklarını düşünmeye başlıyorlar. Çünkü onların da, kapitalizmden öte bir ufukları kalmadı; zaman içinde yok ettiler öyle bir ufku. Britanya’nın yıllar süren Thatcher yönetiminden (bence bir felâketti) sonra seçim kazanmayı başaran Labour ve Blair, Thatcher’ı taklit etmekten başka bir yöntem bulamadı.

“Niye böyle oluyor” diye sorduğumda, aklıma birçok farklı açıklama geliyor. Bunların arasında önemlice bir tanesi, komünizmin uğradığı başarısızlık. Çin Komünist Partisi’nin harıl harıl kapitalizmi kurmaya çalışmasını bu hesabın içine öncelikle koymuyorum. Öncelik, Sovyetler Birliği’nde. Öyle bir rejim yarattılar ki, Batı dünyasında kitlelere, “Haydi, onlar gibi olalım” demenin anlamı veya imkânı kalmadı. Kalmayınca, sosyalist ya da sosyal-demokrat parti kendi işlevini “kapitalizmi daha iyi yönetmek” olarak görmeye başladı. Zaman içinde, kapitalizmin dışına çıkmayı da düşünmez hale geldi.

Ama sonuç olarak, bazılarımız bunu düşünmeye devam etmiş ve hâlâ ediyor olsa da, ortaya anlamlı ve gerçekleştirilebilir bir proje koymuş değiliz. Sosyalist partiler dediğim şekilde işlevlerinin tanımını daraltırken, komünist partiler de Moskova’da hayatın ne kadar güzel olduğunu anlatmaya devam ettiler ve onların da farklı, anlamlı ve gerçekleştirilebilir bir projesi oluşmadı. Neyin olmayacağını çoğumuz iyi kötü anlıyoruz, çünkü ortada bir “olamama” örneği var; ama neyin olabileceği konusunda zihnimiz bugün de karışık; görüşlerimiz bulanık. Sonunda “daha adil bölüşüm”den başka bir şey bulup söyleyemiyoruz.

Bu da bizi kaçınılmaz bir şekilde “kriz avcılığı”na getiriyor; biz beceremediğimize göre bari şu meret kapitalizm kendi tökezleyip devrilsin, diyoruz. Diyoruz da, o zaman da duruma “biz sosyalistler”in egemen olacağı, olurlarsa da, o enkazdan çıkacak yolu bulacakları konusunda hiçbir garanti yok. 1929 buhranının yangın yerine çevirdiği ülkelerden sosyalizm mi çıktı?

Yapılabilecek işlerden biri, isterseniz kendimizi geçmişten fazla kopuk hissetmemek için, “somut durumun somut analizi” diyelim, bugün ne olduğunu, “oluyor” dediğimiz şeyleri kimin yaptığını, bunların nasıl insanlar olduğunu (“Beş N bir K”ya doğru yol almaya başladık) araştırmaya, anlamaya çalışmak olabilir.

Eleştirdiğim sosyalist partilerin böyle bir çalışmaya girdiğini de sanmıyorum. Merak etmez hale gelmek de çok acıklı bir durum.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.