SORUNLU ESASLAR VE PKK!
Yavuz Delal
08 Ocak 2015 Perşembe 13:50
Belki de bugün önümüze koymamız gereken temel tartışma esaslı sorunlarımızı sorunlu esaslarımızla irdelemekte olduğumuz gerçeğini ıskalamak olabilir! Yani şunu demek istiyorum; konuştuğumuz şeyler esaslı sorunlarımız mıdır yoksa sorunlu esaslarımız mıdır? Eğer esaslı sorunlarımızın sınırlarını sorunlu esaslarımızın çerçevesi belirliyorsa o halde biz gerçekte neyi konuşuyoruz; esaslı sorunlarımızı mı, sorunlu esaslarımızı mı? Ve eğer sorunlu esaslarımız var ise esaslı sorunlarımız esas olmaktan çıkar mı, çıkmaz mı? Zira esaslı sorunlarımızın çerçevesini sorunlu esaslarımızla belirliyorsak esas sorunumuzun sorunlu esaslarımız olması gerekmez mi? Bu taktirde önceliği neye vermeliyiz; esaslı sorunlarımıza mı, sorunlu esaslarımıza mı? Zira önceliği ele geçiren artık sorunlu esaslarımız değil midir?
Türkiye siyasal sisteminde “paralelci” olarak damga yiyen yapının esaslı sorunlarımızın sorunlu esaslarımızla kuşatılmasının ve konuşulmasının bir sonucu olarak doğmuş olması göz ardı edilebilir mi? Yani eğer esaslı sorunlarımız kendi doğasına uygun biçimde konuşuluyor olsaydı, bu yapının Türkiye siyasetine fiilen müdahale etmede kuvvet, imkân, salahiyet ve cesaret bulması söz konusu olabilir miydi? Ve 17 Aralık 2013’ten önce fiilen, ondan sonra ise resmen bizzat kendisi sorun olan bu yapının kendi sorunlu esaslarından bağımsız olarak Türkiye’deki temel sorunları, o sorunların doğasına uygun biçimde konuşacağını varsaymak en azından mantıksal örüntü açısından tutarsız olmaz mı?
İslam siyasi düşüncesinde muhalefet tarzı, ümmetin esaslı sorunlarına sorunlu esaslarla yaklaşmasaydı IŞİD gibi bir yapı ortaya çıkabilir miydi? İslam toplumları esaslı sorunları konuşmak ve çözmek için siyaset geliştirirken bizzat geliştirdiği muhalefetin kendisinin esaslı bir sorun olduğunu artık düşünmeli değil mi? IŞİD tarzının sorunlu esaslarını çözmek-çözümlemek ümmetin esaslı sorunlarının önüne geçmiş değil mi? Bu tarz bir muhalefet sorununu konuşmadan ümmetin esaslı sorunlarından bahsetmek ne kadar ikna edici olabilir?
Bir yönüyle sosyo-politik bir yönüyle de sosyo-kültürel esaslı bir sorun olan Türkiye’deki Alevi sorunu, “sorunlu Aleviler”le örtüştürülmenin ceremesi altında bocalamıyor mu? Esaslı sorunlarımızdan olan Alevi sorununun yerini şu an “Siyasal Alevicilik” sorunu işgal etmiş değil mi? Bu sorun konusunda gerçekte biz neyi tartışıyor-konuşuyoruz; Alevi sorununu mu, sorunlu Alevilerin sorunlu esaslarını mı? Sorunlu Aleviler neden bahsediyorlar; kendi sorunlu esaslarından mı yoksa esaslı Alevi sorunundan mı? Alevi sorunu, sorunlu Aleviler vasıtasıyla bir inanma-yaşama biçimi olmaktan öteye, bir siyaset yapma biçimi görünümüne bürünmüş değil mi? “Siyasal Alevicilik”in kendisi bir sorun olarak konuşulmadan Alevi sorunu hakkında konuşmak mümkün olabilir mi?
Sosyal, politik, ekonomik ve kültürel açıdan tek tipçi örgütlenme biçimiyle kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti yapısal olarak esaslı bir sorun üzerine inşa olmuşken ve bu esaslı sorun bağlamında sosyal, politik, ekonomik ve kültürel değişimin en az zararla sarsıntılı geçmesi sorunun doğasına uygunken eğer mevzuyu sorunlu esaslarımızla izah etmeseydik bir AKP sorunu iddiasında bulunabilir miydik? TC’nin yapısal esaslı sorunu bağlamında anlamalı olan nedir; bir AKP sorunu olduğu mudur yoksa bizim sorunlu esaslarımızın olduğu mudur? Sorun, yapısal değişime hiç değilse teşebbüs etmiş AKP midir yoksa bu teşebbüs karşısında ekmeği elinden alınıyor gibi hırçınlaşan muhalefetin sorunlu esasları mıdır?
Tezahür ettiği politik mekân ile kendisi arasındaki tarihsel ve kültürel bağın kopuk olmasına rağmen içerisinde bulunduğu durumun bir gereği olarak “hak” talebinde bulunan Kürtlerin tarihsel iradesi PKK’yi mümkün kılmışken PKK’nin kendisini “irade” yerine koyması esaslı sorunla sorunlu esaslarımızın yer değiştirdiğini göstermez mi?
Hak talebini irade eden Kürtlerin zorunlu olarak doğurduğu tek şey bu iradenin bir politik tezahürünün olmasıdır. PKK ise bu zorunlu politik tezahürün yalnızca bir mümkünüdür. Zorunlu politik tezahür dolayısıyla bizzat PKK’nin mümkün olması, başka örgütlenmelerin de mesela, AZADİ’nin de bir mümkün olduğunu kanıtlıyor. Bu bize, hakkın tahakkuk etmesiyle mümkünlerin ya değişime uğrayacağının ya da misyonunu tamamlayıp kendisini tasfiye edeceğinin işaretini veriyor. Buna göre değişime veya tasfiyeye sorunlu esaslarıyla direnen mümkünlerin kendileri bizzat esaslı bir sorun olur! PKK’nin bunu gördüğü, paradigma değişimi kararı aldığı açıktır; fakat kendisini mümkün kılan zorunlu politik tezahür aynı zamanda onun handikabı durumunda olduğundan ikircikli bir tutuma sahip. Kurtulmak istediği şeyden beslenen bir örgütlenmenin yapacağı şeyi yapmaya, başkaca beslenme kaynağı aramaya çalışıyor. Bunun için de bir ana muhalefet kaynağına, AKP dışı kesimlerle bir şemsiye altında muhalefete yöneliyor. Ancak burada da başka bir sıkıntı, handikap bulunmaktadır; AKP dışı kesimlerin beslendiği kaynak esaslı sorunlar değil sorunlu esaslardır. Sorunlu esaslarla örgütlenmek, muhalefet yapmak elbette mümkündür; ama yol almak o kadar kolay değildir.
Zira kendisi dert olanın derde derman olması mümkün değildir!
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.