04 Aralık 2024
  • İstanbul8°C
  • Diyarbakır5°C
  • Ankara4°C
  • İzmir11°C
  • Berlin5°C

SORU VE SORUN

Ali Bayramoğlu

12 Ağustos 2016 Cuma 07:40

İçişleri Bakanı Efkan Ala, TV NET'te çarpıcı rakamlar veriyordu:

“Şu an itibarıyla görevden uzaklaştırılan personel sayısı 76 bin 100 civarında. Gözaltına alınan, şu anda gözaltı işlemleri devam eden 5 bin 171, tutuklu sayısı ise 16 bin 899. Adli kontrol şartıyla serbest bırakılanlar 7 bin 173, serbest bırakılanlar ise 3 bin 601 kişi… Tutuklananlardan 3 bin 83'ü polis, 7 bin 248'i asker, 2 bin 288'i hakim-savcı, 119'u mülki idare amiri, 4 bin 161'i de sivil.”

Bu rakamların büyüklüğü, kitleselliği, hata paylarını, mağdurları, ihbarları, sistemin içeriden gelen baskıyla özgürlüğü istisna, yasak ve tedbiri kural haline kılmasını, özetle olağanüstü hal koşullarını, olağanüstü önlemleri getirebilir.

Ancak aynı rakamlar devletin yaşadığı büyük varoluşsal kriz ve kuşatılmasını da göstergesi olarak ele alınabilir.

Devam edelim…

Bir emniyet müdürü, bir kaç gün önce, bir soru üzerine “temiz bir devlet dokusunu yeniden kurmak sadece bizim teşkilat için en az 5 yıl sürer” diyordu.

Milli Savunma Bakanı Fikri Işık'ın şu sözleri çarpıcıydı:

“2000 yılında askeri liselere giriş sınavını ÖSYM yapmaya başlamış. 2000 yılı ile 2014 yılı arasındaki tüm sınavların soruları çalınmış. Askeri uzmanların ve bu konuyu iyi bilen insanların bize söylediği rakam da aynı: Yüzde 95'in üzeri, mevcut okuyan öğrenciler.”

Ve FETÖ iddianamesindeki, darbe girişimiyle doğrulanan, tüm çıplaklığıyla ortaya çıkan, şu tespit şu satırlar:

“Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki FETÖ yapılanması endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Askeri disiplin ve hiyerarşinin dışında bir de örgütlü TSK cemaat yapılanması bulunmaktadır. Bu yapıyı kuranlardan tanık Kemalettin Özdemir, TSK'nın içinde en az yüzde 60 ile yüzde 80 FETÖ mensubu olduğunu anlatmıştır...”

Tasfiye, yeniden yapılanma ve normalleşme Türk siyasal sistemin önündeki en önemli işler.

Ancak yukarıdaki rakamlar, iddialar, tespitler başka bir endişeyi, başka bir sorunu akla getiriyor:

Tehlike geçti mi?

Şüphe yok, bu “soru”nun, bizzat kendisi “ürettiği tehdit-tehlike ve bunlara karşı seferberlik fikri” üzerinden “şüphe ve güvensizlik ruh hali”ni ifade eder. Siyasi katmanda güvensizlik ruh hallerinin sadakatçı bir otoriterliğin kaynağını oluşturabileceği de muhakkak. O zaman önümüzde bu tür bir risk ve sıkıntı bulunduğunu söylemek yanlış olmaz.

Ne var ki, buna rağmen, Türk siyasal sisteminin Gülen'in devletin içindeki yapılanması üzerinden karşı karşıya bulunduğu risk, darbe girişiminin gösterdiği gibi, son derece ciddidir.

Ordu yapısı örneğin, 130.000 civarında subay, astsubay mevcudu var. Bunların yarısı, bırakın yarısını yüzde 30'u Gülencilerse, bu ordunun Güneydoğu'da savaşta olduğu, bir süre önce 300 kişinin ölümüne yol açan, meclisin bombalanmasına yol açan bir darbe girişiminin ana sahnesini oluşturduğu dikkate alırsa, bunun ne demek olduğunu düşünebiliyor muyuz?

Türkiye'nin mevcudun hızlı bir şekilde düşürülmesiyle, belki emeklilerin bir kısmının geri çağrılmasıyla, operasyonel güçler üzerine kurulu bir dokuyla yeni bir askeri teşkilat yapısına ihtiyacı var, belki de...

“Reset” ihtiyacı...

Adliyenin durumu çok farklı değil...

2010'da cemaat zehrinin ilk sinyalleri geldi, sistem algılamadı.

2012'de ilk vurgunu yedi, ciddiyeti değerlendirmedi.

2013 Aralık'ta büyük bir sarsıntıyla karşılaştı, sonrasını kestiremedi.

2016'da iktidar savaşı değil, sistem gaspı hamlesiyle karşılaşıldı.

Peki yarın?

Şu anın sorusu budur.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.