22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır5°C
  • Ankara10°C
  • İzmir17°C
  • Berlin2°C

‘SOL’ VE DİN

Murat Belge

24 Haziran 2014 Salı 09:03

Taraf’tan Tuğba Tekerek Binnaz Toprak’la uzunca bir söyleşi yapmış. Konu Ekmeleddin İhsanoğlu; İhsanoğlu’nun CHP tarafından cumhurbaşkanlığına aday gösterilmesi. Bunlar konuşulunca söz doğal olarak “din” ve “sol” ilişkisine de geliyor. 

Ekmeleddin İhsanoğlu ile tanışıklığımız vardır. Onu ben de gayet medenî, olumlu bir insan olarak bilirim. “Solcu”luğu yoktur; ama öyle gözü kara “sol düşmanı” bir kişi değildir. Çalışkan ve bilgili bir “akademik” olarak, yargıları da nesneldir. 

Ekmeleddin Bey’i aday göstermekle CHP yönetiminin neyi hedeflediğini tahmin etmek güç bir şey değil: AKP’nin göstereceği aday (Erdoğan veya bir başkası) karşısında, normal olarak AKP’ye oy verecek seçmenlerden de oy alabilecek birini çıkarmak. Bu bence isabetli bir strateji. Öte yandan, Ekmeleddin Bey’in “dezavantaj”ı, pratik siyasette hemen hemen hiç tanınmayan biri olması. Umarım bu “cumhurbaşkanlığı yarışı” iki farklı siyasî anlayışın mücadelesi olarak kalır ve “kim daha dindar ve muhafazakâr” yarışına dönüşmez. 

Ama bu yarışın muhtemel sonuçları üstüne tahminde bulunmaktan önce, genel konu, yani “sol siyaset” ve “din” ilişkisi üstüne birkaç şey söylemek istiyorum. 

Berlin Duvarı ile dünyanın değişmesinden önceki yıllardaydı; Fransız Komünist Partisi yanılmıyorsam bir “tüzük değişikliği” yapmış, partiye üye olmak için “diyalektik materyalizm”i benimsemiş olmak kuralını kaldırmıştı. 

Ne anlama geliyor bu? 

Komünist skolastisizm içinde, partiye üye olmak için “ateist” olma koşulunu iptal ediyor. Dinî inancı olan biri olarak da FKP üyesi olabilirsiniz. 

Böyle bir karar verildiğine göre, ortalıkta böyle insanlar da vardı herhalde. Hiç değilse, böyle insanların olabileceği umudu ya da beklentisi vardı. 

FKP dünyanın en katı KP’lerinden biri olduğu için de ilginçti karar. 

Sonuçlarının ne olduğunu değerlendiremedik, çünkü çok geçmeden duvar yıkıldı ve her şey değişti. 

Türkiye’de, en solda duran parti bile, tüzüğüne bu anlama gelecek bir şey yazmaktan çekinir sanıyorum. Ama burada, kendini solda görenlerin “yazısız” tüzüğünün en başında “Müslüman olmamak”la ilgili bir kural mutlaka vardır. Bunun daha kolay gözükür nedeni bu ülkede solun Kemalizm’le ilişkisidir. Kemalizm’in genel olarak dinle değil, ama İslâmiyet’le arası açıktır, çünkü çağının başka birçok aydını gibi Mustafa Kemal de pozitivistti ve İslâmiyet’i “terakki”ye (“ilerleme”ye) bir engel olarak görüyordu. Onun bu anlayışı kendini “solcu” tasavvur edenlerin çoğunda da görülür. 

Bu kadar saydam biçimde gözükmeyen bir başka neden, İslâm’ın aslında bu toplumun “doğal ideolojisi” olması olabilir. “Sol bir dünya görüşü” benimsemek, dünyanın her yerinde, varolan, statükoyu temsil eden, genel düşünce yöntemlerini derinden belirleyen egemen ideolojiye başkaldırmaktan geçer. Dünyada birçok toplumda bu tanıma en iyi uyan ideoloji, dinî ideolojidir. Türkiye’de de bu böyledir. Solcu, sosyalist, komünist vb. olanlar önce dini reddederek entelektüel yolculuklarına başlarlar. Sonra, herhangi bir nedenle bu sol dünya görüşü içinde aradığını bulamayan, hayal kırıklığına uğrayan, bundan vazgeçmek gereğini duyanlar da, kural olarak, Müslümanlığı kucaklarlar. Bu, onlar için “eve dönüş” gibi bir şeydir. O türden bir rahatlama yaratır. 

Aynı anda, hem yakınlık, hem uzaklık. Bu tuhaf konum, ister istemez, sorunlu bir ilişki yaratıyor. İki tarafın da, öbür tarafla ilişkisi sorunlu. Bir noktaya kadar bunun böyle olmasında bir kaçınılmazlık var sanırım, çünkü son analizde çok farklı temellere dayanan ve çok zaman birbiriyle rekabet eden iki ideolojiden söz ediyoruz. Ama bu kadar “diyalogsuz” olmakta sanki normal sınırları aşan bir şeyler var.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.