SİZİN İÇİN SEÇTİKLERİMİZ
Roni Margulies
12 Kasım 2011 Cumartesi 08:28
Hangi Atatürk rozetini takacaksınız? Karar vermek çok zor değil mi? Hele alabileceğiniz bu kadar değişik ve güzel Atatürk rozeti varken.
Sitemizde aldığınız rozetin adedi arttıkça birim fiyatı düşmektedir. Peki ya birer adet ama birden fazla modelde Atatürk rozeti almak isterseniz ne olacak?
Bunu düşünerek size bir promosyon hazırladık. Adını “Haftanın Her Gününe Ayrı Atatürk Rozeti” koyduk.
Yedi değişik Atatürk rozeti alın, alışverişi tamamlarken İNDİRİM KODLARI yazan kutunun içerisine kupon kodu olarak HAFTANINHERGUNU yazın ve rozetleri yüzde 50 indirimli alın.
Böylece her gün farklı bir Atatürk rozeti takın, her gün Atatürk’ü farklı güzel bir özelliğiyle hatırlayın, hatırlatın.
Hangi rozeti alsam, kaç farklı model alsam diye düşünürken, Hürriyet gazetesinde “Atatürk’e sonsuz sevgi” başlıklı haberi okudum:
“Ölümünün 73’üncü yılında Ulu Önder Atatürk tüm yurtta sevgi, saygı ve özlemle anıldı.. Cumhurbaşkanı Gül, Anıtkabir Özel Defteri’ne ‘Milletimizin gönlünde müstesna bir yerde yaşıyorsunuz’ diye yazdı.”
Sonra da bir Taraf okurundan gelen aşağıdaki iletiyi okudum:
“Üniversiteye başlarken, ‘Kemalistim’ veya ‘ateistim’ dediğin zaman ilişkiye girebileceğin büyükçe bir grup kız vardı. Ben ne yaptım, kumaş pantolon altına taba rengi ayakkabılarım ve üstümde eşofman üstüyle, kapkara tipimle, Kürtlüğümle, bir gün Mustafa Kemal’e ince bir dil uzattım. Vay anam, kadınlar boğuyordu beni neredeyse. Neymiş efendim, ben şimdi ülkenin en iyi üniversitesinde iki kelimeyi yan yana getirebiliyorsam, bunu Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Hazretleri’ne borçluymuşum.
Tamam, öyle olsun.
Peki, babaannem, tam Cumhuriyet çağında doğmuş bir kadın olarak, kendinden 35 yaş büyük bir adama satılıp yıllarca odanın birinde kumasının ve doğurduğu sekiz çocuğun arasında hayatını tüketmesini, hayatı boyunca araziye sıçmasını ve götünü taşla temizlemesini, tek kelime Türkçe bilmediği için hayatının felç olmasını ve Diyarbakır’a bizi ziyarete gelince ayakkabılarını sokağın başında çıkaracak kadar zavallı olmasını, bağırsak kanserinden ölmeden hemen önce bizzat benim, yüzüne konan sinekleri plastik bir sinek öldürücüyle yanaklarında ve burnunun üzerinde telef etmemi, yaşadığı 69 güzün en az 60’ında üzüm ezen ayakları bir tür mantara yakalandığı için ayak parmaklarının çürüyüp kopmasını kime borçluydu acaba?
Adı Gedra idi. Tipsiz ve Kürt olduğu ve Emine adlı Ermeni bir kadından dünyaya geldiği, babası o iki yaşındayken kafası baltayla parçalanıp katledildiği yetmezmiş gibi, ömrünün son on yılını şeker komasında kör olarak geçirdi.
Elinden tutup onu bazen Şeytan Pazarı’na götürürdüm. Mor Mardin turpunu çok severdi, turp almaya giderdik beraber. Bir gün yine pazara gittik. Turp aldık. Dönüşte yorulduk, kaldırıma oturduk. Dayanamadı demek ki, canı çok çekti. Bana Kürtçe ‘Bir tane turp ver oğlum’ dedi. Verdim. Ağzına götürdü. Geri çekti. Yiyemedi. Utandı. Dünyayı görmeyen bir kadın, sanki bütün dünyanın turpa eşermiş açları onu o an seyrediyormuş gibi utandı. Körler duygularını abartır, bilirsin. On sekiz yaşındaydım. Şimdi bile, o kadar mahcup bir yüz ifadesi gördüğümü hatırlamıyorum. Utanmaktan kaskatı kesilmişti. Alt tarafı bir iki ısırık turpu yiyemedi.
Atam, nur içinde yat. Kurduğun ülkede daha geçen yıl Engin Çeber isminde bir genç dayakla öldürüldü. Otuz gün önce de adı Uğur olan başka bir genç, terhisine beş gün kala dayak yedi, hastanede 78 gün can çekişti ve öldü. Senin yanına geldi. Sağ ol ağam, sağ ol paşam.”
Sayın Cumhurbaşkanı ile sevgili okuyucum aynı memlekette mi yaşıyor acaba?
Sayın Gül’ün sözünü ettiği “müstesna yer” neresi acaba?
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.