SİZİN ÇOCUKLAR BU KEZ BAŞARAMADI
Merve Şebnem Oruç
04 Ağustos 2016 Perşembe 08:50
15 Temmuz gecesi demokrasi savunucusu ABD, kimin galip geleceğini görmek için bekledi. ABD Ankara Büyükelçiliği, vatandaşlarına yönelik yayınladığı acil durum mesajında, Fethullahçı teröristlerin başlattığı darbe girişimini, Arap Baharı'nda Arap ayaklanmaları için sıkça kullanılan 'uprising / başkaldırı' ifadesini kullanarak tanımladı. Halk darbeyi durdurduktan sonra Obama, seçilmiş hükümetin yanında durduklarını söyledi. Ama çok geçti.
Darbe girişiminin püskürtülmesinin ardından Fethullah Gülen'in Türkiye'ye iadesine ilişkin sorulara Washington'dan gelen cevaplar da dikkat çekiciydi. ABD yönetimi 'Önce delilleri görelim' türü cümlelerle durumu geçiştirir ve darbeci/teröristbaşı Gülen'in tutuklanması, göz altına alınması ya da en azından ülkeden kaçmaması için tedbir alınmasına yönelik hiçbir şey yapmazken Amerikan medyası da Gülen'e sıkça mikrofon uzatır oldu. En son CNN'de Fareed Zakaria'ya konuşan Gülen, darbe girişimini Hollywood filmine benzetti ve Erdoğan'ın yapmış olduğunu bir kez daha iddia etti. Şaka ama gerçek, darbenin ardında Gülen'e yıllardır ev sahipliği yapan ABD'nin parmak izleri olduğunu söyleyen Türkleri komplo teorileri üretmekle suçlayan Amerikan medyası, böyle bir şarlatanlığa genişçe yer ayırıyor. Gülen ise takipçilerinin sosyal medyada yaydığı diğer videolarda Türk halkıyla alay etmeye ve Türkiye'yi tehdit etmeye devam ediyor.
ABD'nin darbenin ardında olduğuna dair ortaya çıkan ipuçları bu bakımdan önemli. Özellikle Yeni Şafak gazetesinin bu yöndeki haberleri yakın takibi hak ediyor. ABD yönetimi ise bu tür haberlerden, kurulan baskıdan ve Türkiye'de yükselen anti-Amerikan söylemden oldukça rahatsız. Yetkililer iddiaları komplo teorisi olarak gördüklerini söylüyor ama açıkçası, bir şey ördek gibi yürüyorsa, ördek gibi yüzüyorsa ve ördek gibi ses çıkarıyorsa, o zaman onun bir ördek olduğu ihtimali yüksektir. Yani darbe girişiminin ardında Gülen varken, Gülen 17 yıldır ABD'de yaşıyor ve ABD Gülen'i iade etmede isteksiz görünüyorken, Gülen örgütünün tüm faaliyetleri Amerika'nın bölgedeki ajandasıyla örtüşüyorken; kimse kusura bakmasın ama Türk halkı bu girişimin ardında ABD'nin olduğunu düşünmekte bal gibi haklı.
Üstelik darbe yaptırma sicili oldukça kabarık olan ABD'nin, 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana Türkiye'nin iç ve dış meselelerine nasıl müdahale ettiği de toplumsal hafızamızda kazılı. Truman Doktrini'yle beraber Gladyo operasyonu kapsamında Türkiye'de Kontrgerilla'nın kurulması mesela? Komünizmin yayılmasını engellemek amacıyla kurulan ve Soğuk Savaş sonrası başıboş kalan bu gizli silahlı örgüt ve bulaştığı suçlar ABD'nin işi değil midir?
Ya da, ABD'yle Adana (İncirlik) askeri üssünün kurulması için anlaşma imzalanan ve Türkiye'nin NATO'ya girdiği dönemin başbakanı Adnan Menderes'in, ne Amerikan ne de NATO karşıtı olmasına rağmen, Türkiye ABD'ye çok fazla bağımlı hale geldiği için finansal alternatifler aramak amacıyla Moskova'yı ziyaret edeceği sırada 1960 darbesinin gerçekleşmesinde ABD'nin ilgisi yok mudur? O zamanlar, NATO Türkiye'ye bırakın ekonomisini düzeltmesi için kredi vermeyi, tarım ülkesi olmaktan çıkıp sanayileşmemize bile izin vermiyordu.
60'larda Kıbrıs olayları sırasında ABD Başkanı Johnson'ın İnönü'ye yazdığı mektubu hatırlayalım. Kıbrıs'a müdahil olması durumunda Türkiye'yi NATO'nun artık yanında olmayacağı imalarıyla tehdit eden Johnson'a İnönü'nün cevabı “Yeni bir dünya düzeni kurulur ve Türkiye orada yerini alır” olmuş, ancak İnönü bir yıl sonra bütçe oylamalarında çıkan kriz yüzünden istifa etmek zorunda kalmıştı.
Peki Bülent Ecevit? Kıbrıs çıkartması sonrası ABD silah ambargosuna rağmen popülaritesi tavan yapmışken erken seçime gidip daha güçlü bir hükümetle dönmek için istifa etmişti ama 200 gün boyunca hükümet kurulamadı. Koalisyonlar, sağ-sol kavgaları, kanlı çatışmalar ve kısa süre içinde 1980 darbesini yaşamadık mı? Kenan Evren ve arkadaşları kontrolü ele geçirince, bir CIA ajanının haberi ABD başkanı Jimmy Carter'a “Bizim çocuklar başardı” diye sevinçle ilettiği çokça kez yazılıp çizilmedi mi?
Turgut Özal 1983'te iktidara geldi; liberal ekonomi, reformist iç ve dış politikalarla Türkiye'yi yükselişe geçirdi ancak Kürt meselesine çözüm aradığı sıralarda şüpheli bir kalp kriziyle hayatını kaybetti. O gün GATA'da nöbetçi olan subay Mustafa Sarsılmaz'ın da Gülen örgütüyle bağlarının çıkması ve örgütün Turgut Özal'ın ölümünü de Ergenekon'la ilişkilendirmeye çalışmış olması o günlerdeki şüphelerimizi yeniden hatırlatmıyor mu?
Özal'ın vefatının ardından dokuz yıla, yedisi koalisyon sekiz hükümet ve bir post-modern darbe sığdırmış Türkiye'de kaos Ak Parti'yle durdu, ülkeye nihayet istikrar geldi ancak 1 Mart tezkeresinin reddi ABD'yle ilişkilerin yeniden gerilmesine neden oldu. O günlerde de, ABD'yle aynı fikirde olmadığı için, Türkiye'yi NATO'dan çıkaralım diyenler mi istersin, güvenilirliğini tartışan müttefikler mi dersin, bugün Suriye iç savaşı sürecinde olduğu gibi, uluslararası medyada kıyamet kopuyordu. Peki Ergenekonlar, Balyozlar? Şimdi bakınca hem 1 Mart tezkeresinin intikamı hem de bugünkü Gülenci yapılanmaya bakınca Ordu'nun tamamen Amerikan menfaatlerine uygun şekilde yeniden dizaynı değil miymiş?
Yani ABD Türkiye'de iktidarın sağcı solcu, dindar ya da seküler olmasına bakmamış; çıkarıyla örtüşmeyen herkesin kaderi aynı olmuş. ABD'nin Türkiye'ye karışması ilk değil, ama başarısız olması bir ilk. Bundan sonrası ise keskin bıçak, ve bu bıçağın üzerine düşenin biz olmamamız yıllar sonra yakaladığımız birlik hissini korumamıza bağlı.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.