SİYASÎ KRİZ
Murat Belge
31 Ağustos 2012 Cuma 06:16
Adı sık sık değişse de başında Necmettin Erbakan’ın bulunması keyfiyeti hiç değişmeyen parti, tarihi boyunca, AKP’nin ulaştığı oy oranlarına yaklaşamadı. Bunu 2002’de ilk AKP zaferinden sonra da yazmıştım. Erbakan tipi bir dinî muhafazakârlığın sınırları üç aşağı beş yukarı belli oluyordu. AKP zaten bunları aşarak kurulmuştu ve oy sınırlarını da aştığı görünüyordu. Bunu, Türkiye’de halkın “şeriatçı” vb. adlarla nitelediğimiz türden bir İslâmcılık anlayışını benimsemediğinin “askerî-bürokratik” değil, doğrudan doğruya “toplumsal” güvencesi gibi gördüğümü yazmıştım o zamanlar.
Bugün (perşembe) TarafAKP ile CHP’nin yeni anketlere göre gerileme içinde olduğunu manşetleştirmiş. AKP için “sekiz puanlık” bir gerilemeden söz ediyor. Anketi yapan kuruluşun adı Andy-Ar imiş (bildiğim bir kuruluş değil, çünkü zaten tanıdığım bir alan değil): referandumda ve son seçimlerde doğru tahminde bulunmuş.
Andy-Ar’ı bilmiyorum ama gene Müslüman eğilimli bazı araştırma şirketlerinin kamuoyu yoklama etkinliklerinden haberim olmuştu. Onlar da aynı kapıya çıkıyordu. Erdoğan’ın 2011 seçimlerinin başında benimsediği ve bugün de devam ettirdiği yeni politika oy kaybettirmeye başladı, ve bu süreç de böyle devam edecek.
Daha önce yapılan anketlerle ilgili bana arkadaşların anlattığı şuydu: “Şimdi seçim yapılsa AKP gene en yüksek oranı tutturur; gene yüzde 40’ın üstünde bir oy alır. Ancak, şimdiye kadar ‘Oyunu kime vereceksin’ sorusuna karşı ‘Tabii ki AKP’ye’ diyenler, şimdi, ‘Ne yapayım? AKP’den başka oy verecek parti yok ki!’ demeye başladılar. Yani çaresizlikten veriyorlar.”
Bu bana anlamlı görünmüştü. Andy-Ar da şimdi aynı sonuca varmış belli ki, çünkü ortada bir de “yeni parti” konusu var: yüzde 60’ın üstünde insan, yeni bir partiye ihtiyaç olduğunu söylemiş.
AKP ile birlikte CHP de düşüşte olduğu için bu oranın böyle çıkması normal. Aynı zamanda haklı.
Haklı da, ne olacak? Çünkü, “Peki, o parti nedir? Nasıl bir şey olmalıdır” diye sorunca, bunun cevabında benzer bir konsensus bulunabileceğini pek sanmıyorum.
Ama, partinin niteliklerini saptamanın güçlükleri bir yana, onları saptadığımızda, onlara uyum içinde politik pratik içine girecek kadroların bulunması daha da güç görünüyor. Türkiye’nin “çok-partili parlamenter” sistemi, tarihi boyunca, “ilkeli” siyaset yapan kadro üretmedi. Üretebildiklerini de onar yılda gelip vuran askerî darbeler götürdü, eledi. Hele 12 Eylül’den sonra, politik pratik büsbütün rant paylaşma boğuşmasına dönüştü ve kirlendi.
“Siyasette boşluk var” sözü sık sık (ve türlü türlü kelimelerle) telaffuz ediliyor. Telaffuz edildiğinde akla ilk gelen şey, “sol”un eksikliği oluyor. Bu doğru: bütün askerî darbelerin bu amacı en kolay gerçekleşeni oldu; sol silindi. Toplumsal bir alternatif olmaktan çıktı, ama öncelikle, “sol” olmaktan çıktı.
Bunu habire yazıp söylüyoruz da, peki, “sağ” ne oldu? Hani, “ortanın sağı” diyebileceğimiz, “liberal sağ” diyebileceğimiz, öyle bir “sağ” var mı?
Öyle bir “sağ”ın hiç olmadığı söylenebilir. Ama DP- AP- ANAP çizgisi bizim Türkiye ölçülerinde bir “ılımlı sağ çizgi” olarak kabul edilebilir hiç değilse “ılımlı”ların “ılımsız”ları denetleyebildiği bir “sağ”. AKP bu mu? Bence değil ve oraya yaklaşmış olsa da hızla uzaklaşıyor.
Yani kriz derin; aşmak için gerekli araçların nerede saklı olduğunu da bilen yok.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.