SİYASETİ KİRLETENLERE!...
Abdullah Can
08 Mayıs 2015 Cuma 17:00
Türkiye’de “daru’l-harp”, “daru’l-islâm” tartışmalarının hararetle yaşandığı dönemlerde, takdir ettiğim bir ağabeyimiz, tartışmacılara inat, yeni bir kavram geliştirmişti: “Türkiye, daru’l-acaiptir” demişti. O günden bu güne ne değişti? Birilerine göre çok şey değişmiştir, ancak bana sorarsanız, bence değişen sadece makyajdır, görüntüdür; kalp ve kafalar olduğu gibidir. Çünkü görüntü ve gösterişe meyyal bir toplumuz. Görüntüdeki kimi imar faaliyetleriyle bir “ümran” kurduğumuzu zannederiz.
Evet, bu ülkede ne “Köylü, milletin efendisidir” propagandası yerini bulmuştur, ne “Müşteri, velinimetimizdir” iltifatı karşılık bulmuştur ve ne de “Hâkimiyet, kayıtsız şartsız milletindir” sloganı gerçek olmuştur. Realite, bunların tersidir. Köylü ezilmekte, müşteri aldatılmakta, millet iradesi baypas edilmektedir. Zira egemenlerin iradesi ve tercih hakkı, bir başka iradeye hayat hakkı tanımamaktadır. Makbul söz ve muteber seçim her zaman için egemenlerindir. Meşruiyeti onlar belirlerler. Halktan sadece itaat ve teslimiyet beklenilir; bu sisteme müdahale, “siyasî şirk” telakki edilir ve boşa çıkartılır.
Bu ülkenin “daru’l-acaip”liğine bir numune de, ülke insanında oluşturulan kişilik tahribatıdır. Ne dindarı tam dindar, ne dinsizi tam dinsizdir; ne demokratı tamdır, ne de milliyetçisi... Düşünce, inanç ve eylemde tam bir fiyasko yaşanmaktadır. Denilir ya, eşek, 10 çeşit yüzme bildiği halde çok çabuk boğuluyormuş. Sebebi; bildiklerinin yarım-yamalak olmasıymış. İşte, getirtildiğimiz aşama budur; sahte ve çakma değerlerle övünmek. Övünmek, sadece övünmek... Ancak, her hâlükârda bir “mehdi” beklentisinde olmak... Tam da bir “trajikomik” hâl.
Evet, memlekete bakın; “Vatan, Millet, Sakarya” edebiyatı sökmüyor artık; beraberlikler, yapay ve kerhendir. Topluma bakın; inanç, fikir ve hedefler sayısınca parçalanmıştır. Siyasîlere bakın; savaş ve düelloya durmuşlardır; yapıcı söylemler yerine yıkıcılığı tercih etmektedirler. Ağızlardan dökülen hakaretlerin bini bir para... Küfür-tehdit salvoları; ihanet-sadakat palavraları, dindarlık-dinsizlik müsamereleri(!) ve daha nice haysiyet kırıcı hamleler, yüz kızartıcı muameleler... Meclis-meydan fark etmiyor. İşte, milleti temsil edenlerin hâl-i pürmelâli ve işte ülkenin “daru’l-acaip” panoraması...
Hazret-i Peygamber’in “Sizden kim bir münker(kötülük) görürse onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse lisanıyla düzeltsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin. Bu kadarı, imanın en zayıf mertebesidir.”(Müslim, İman, 78) hadisine iktidaen, elimizle düzeltmeye muktedir olamadığımız siyasî münkeratlara dikkat çektirmek adına, siyasîlere dilimizle bir şeyler söylememiz şart olmuştur. Hep onlar nutuk atacak değiller ya!
Ey siyaset mühendisleri! Unutmayın, gün geçtikçe kendinizle birlikte siyaseti de kirletiyorsunuz; iğrenilir hale getirtiyorsunuz. Bu hal, siyaset adına bir tükeniştir, bir dibe vuruştur. Siyaset, yönetim ve yürütmede “ehliyet” ve “liyakat”ı ifade eder; ehliyetsiz ve liyakatsiz siyasîler, yönetim ve yürütmede kaos unsurudurlar; toplumsal kıyametin sebebidirler. Onun için diyorum ki:
Ey ihtiras zebunu siyasetçiler! Ya haddinizi bilin, ya da işi ehline bırakınız. Yok, her şeye rağmen kendinizi dokunulmaz ve erişilmezliğe büründürüp bu işe vaziyet etmekte inat ederseniz, biliniz ki toplumun geleceğiyle birlikte kendi sonunuzu da hazırlamış olursunuz. Eğer tabandan gelen itirazlara, sıkı ve ciddi eleştirilere kulaklarınızı tıkayıp şakşakçılarınıza kanarsanız, biliniz ki aldanıyorsunuz; katmerli bir gaflettesiniz.
Ey toplum mühendisliğine soyunan siyasetçiler! Unutmayınız, her söylediğiniz söz ve icraatınız halkın hafızasına işlenmektedir; kayda geçmektedir. Halk, özellikle de sağduyulu ve temkinli kesimler, yapıp ettiklerinizi değerlendirmekte, notunuzu vermektedirler. Toplumun geleceğine dair hiç bir olumsuz tavır ve söyleminiz iyiye yorumlanmayacaktır; hüsn-ü alaka görmeyecektir. Bilakis, vicdan-ı umumide mahkûm olacaksınız. Başınıza buyruk olamazsınız; sizi seçenler, ölçüp biçmesini de bilirler...
Ey kendilerini sorumsuz ve sorgulanmaz gören siyasetçiler! Sorumluluk alanınızın genişliği kadar iyilik ve kötülüklerinizin sınırları da geniştir. İster inanın ister inanmayın; ahiretteki ceza ve mükâfatın bir numunesi de kamunun vicdanıdır; kalbidir, kafasıdır. Bunların cezası ve azabı da çok fenadır. Çarptı mı kötü çarpar ve çarptığını tarihin unutulmuşluk gayyasına atar. Böyle bir gayyanın mahkûmu olmamak adına, milyonların ve hatta milyarların mukadderatıyla oynamaya kalkışmayınız. Halkın sizlere bahşettiği imkânı yeni ama sağlam ve sağlıklı bir dünyanın inşasında kullanınız.
Ey menfaatlerini önceleyen siyasetçiler! Siyaset adına bezirgânlık yapmayınız. Unutmayınız ki, “Menfaat üzere dönen siyaset canavardır.” Dünyalıkların sırtınızda yük, kalbinizde kasvet, ruhunuzda ıstırap, ahirette azap ve ikaba dönüşmesini istemiyorsanız, kendinizle birlikte dost ve yaranlarınızın yüzlerini dünyadan çeviriniz; dünyalıklara üşüşmeyiniz. Dünyaya dalanların dünyada boğulacağını unutmayınız. İslâm ve insanlık düşmanlarının leş kargaları gibi başınıza ve sizden dolayı da başımıza üşüşmesiniz istemiyorsanız, dünyayı insanlığın ve insanî erdemlerin hizmetine sununuz.
Ey siyaseti güç ve iktidar aracı yapanlar! Sizden mütevazı olunuz; halkı tekebbür ve tereffühünüze kurban etmeyiniz. Sırtında yükseldiğiniz halkı, seçimden seçime değil, her zaman hatırlayınız. Halk, sizin sağmal inekleriniz, kurbanlık koçlarınız değildir. Onlar, sizin oy deponuz, iradesiz robotlarınız değildir. İktidar ve ihtiraslarınız uğruna birbirinizle boğuşurken, halkı ezmeyiniz. Varlık sebeplerinizin hizmetinden imtina etmeyiniz. Filler gibi tepişirken yerdeki çimlere, yani halka zarar vermeyiniz. Unutmayın, halkın ezilmişliği ve mükerrer aldanmışlığı “mukadderat” değildir; o, makûs talihini değiştirmeye de muktedirdir.
Ey siyaseti kirleten siyaset müptelaları! Meydanlarda sergilediğiniz manzara içler acısıdır; en ağır hakaretler, bel altı vuruşlar, bühtan ve karalamalar, haysiyet kırıcı aşağılamalar artık gına getirtti. Karşılıklı tezlil ve terzil hamleleriniz, siyaseti de, sizi de kirletti. Bu kirlenmişlikle halkın karşısına çıkmaktan hayâ ediniz. Ağızlardan boşalan kirli propagandalar şahsiyet kirlenmişliğine delalettir. Unutmayın, “Büyük kafalar fikirleri, orta kafalar olayları, küçük kafalar kişileri tartışır.” Siz de kendi erdemlerinizi, hizmet ve yatırımlarınızı, yapıp edeceklerinizi anlatınız; bırakınız şu tahkir ve tezyifleri. Kişinin ayinesi söyledikleri değil, işi ve icraatıdır. Tahkir üzerinden yükselenler, aşağılarda seyredenlerdir. Kirli söz gibi, aşağılık metotlar da sahiplerini batırır; böyleleri, hem halkın, hem de tarihin nazarında duçar-ı mahkûmiyettir.
Ey siyasiyun takımı! Bu halk sadece çalışıp üreten bir makine olmadığı gibi, sadece çoğalıp tüketen bir hayvan da değildir. Bu halk evvela insan, sonra da Müslümandır. Onların dünyaları kadar inanç ve ahiretlerini de düşünmek zorundasınız. Sadece dünyevi vaatlerle insanları kazanamazsınız; dünya ve dünyevî arpalıklar üzerinden yürütülen ilişkiler tipik bezirgânlık faaliyetleridir. Dinî siyasallaştırmak kadar, dince mukaddes bilinen argümanları metalaştırmak da dine hakarettir; dindarların dinî haklarına tecavüzdür. Din üzerinden yürütülen siyasî hamleler, dini itibarsızlaştırır, din ve dindarlara düşman üretir.
Ey siyaseti istismar ve istihmar edenler! Halkın sevip seçtiklerini değil de sizin seçip atadıklarınız sadre şifa olamazlar, geleceği inşa edemezler. Yarım doktorun candan etmesi gibi, bu atadıklarınız da dinden-imandan etmektedirler. Liyakat ve ehliyet esas alınmadığı için, bu seçtikleriniz yerleştikleri bütün mahal ve mahfillerde mesleklerini de, makamlarını da, tevdi edilen vazifelerini de istismar etmekteler, sahip oldukları erk ve imkânları heva-hevesleri, dost ve yaranları adına kullanmaktadırlar. Çilesizlerin insanî ve İslâmî kaygısı olamaz. Ama unutulmasın, halk sürü değildir; insandır, müslümandır. Olup bitenler onların malumudur...
Ey siyasî ihtiraslardan gözleri dönmüş siyasetçiler! İslâm, Kur’an, Kâbe, Tesettür gibi değerleri siyasi malzemeye ve seçim rantına tahvil etmeyiniz. Çok çirkin kaçıyor. Muaviye’nin Mushaf sayfalarını mızraklara takması gibi siz de zorlandığınız yerde Kur’an’ı manen mızraklamayınız. Bu ülkenin anayasası, yönetim biçimi, istinat ettiği esaslar, işleyişi halen Kemalizm’e istinat etmektedir; Kemalizm, bütün kaide ve kurallarıyla hükümfermadır. Buna rağmen, sistemin temadisi uğruna dinî değerleri payanda kullanmak, dinî alabora etmektir; manevî değerleri paralamaktır. Kur’an’ı, saltanat ve iktidarınıza kurban etmeyiniz.
Ey siyaset mühendisleri! Toplumu dizayn edeceğinize, doğal haline, akışına bırakınız. Dayatmalarla, ötekileştirmelerle, ben-sen kavgalarıyla yanlışlıklar düzeltilmez. Topluma sinmiş ve yutturulmuş pislikler, bozuk rejimden ve bürokratik çarpıklıklardan kaynaklanmaktadır. Önce oraları düzeltiniz. Temiz toplum için, temiz bir yönetim ve temiz yönetim için de temiz bir siyaset ön şarttır. Kirletilmiş bir siyasetle sağlam bir yönetim kurulamaz. Kirli su ile temizlik yapılamaz. Kendini düzeltmeyenler düzeltici olamazlar.
Ey siyaset tabipliği adına siyaseti katleden siyasîler! Bu toplumun mukadderatı sizde değildir; siz sadece emanetçisiniz. Gaspçılık, emanete ihanettir. Toplum gibi, değerler de emanettir; sahip çıkmak zorundasınız. Muvaffak olamadığınız yerde, emaneti ehillere iadeden imtina etmeyiniz. Etmezseniz, verenler, almasını da bilirler. Önemli olan, güzel bir seda bırakmak; minnet ve muhabbetle anılmaktır. Halkın nefret ve lanetine hedef olanlar, ilelebet kaybederler; itibarsızlaşırlar. Topluma kulluğu değil, özgür bireyliği dayatınız. Zira Allah’a karşı kulluk, kullara karşı özgürlüğü gerektirir. İki ilah inancı gibi, parçalanmışlık kulluk da şirktir.
Ey siyasî oligarşi mensupları! Allah’ın arzındasınız; O’nun mülkünde ve hâkimiyetindesiniz. O halde, Allah’ın kulları üzerinde caka satmayınız. Bütün canlı ve cansızlar gibi, sizler de “Sünetullah” yasalarına tabisiniz. Bundan kurtulamazsınız. İlahî ve kurulu düzen hepimiz için geçerlidir; ona uymak herkesin boynuna borçtur. Müstesna değilsiniz. Olmaya çalışmak, ezilmektir; silinmektir. Bütün dönüşler Allah’adır. Hesapları gören ve düren O’dur. O’nun düzenine itaat O’na itaatin ifadesidir. Heva ve hevesini ilahlaştıranlar, düzen bozucudurlar. Düzeni bozanlar(müfsitler), O’nun olduğu kadar, insanlığın da, evrenin de düşmanıdırlar. Böylesi düşmanlardan yalnızca O değil, bütün varlık dünyası müştekidir.
Ey siyaseti etnik taassuplarıyla kirletenler! Birlik-beraberlik nutuklarınızın nesnel bir karşılığı olsun. Pratikte karşılığı olmayan hiç bir nutuk –ne kadar parlak olursa olsun– inandırıcı değildir ve olamaz. Bir tarafa olan haklar öteki taraf için de geçerli kılınmalıdır. “Türkiyelilik” ve “vatandaşlık” kavramlarının içini doldurunuz. Bu kavramları bayatlayıp servis edeceğinize, taze-taze sununuz. Sunuşta, samimi ve dürüst olunuz. Bir tarafın baş üstünde, diğerinin ayaklar altında seyrettiği bir uygulama samimiyetten ve diğerkâmlıktan uzaktır. Bir tarafın mutlak emin, diğerinin potansiyel tehlike telakki edildiği bir yönetim anlayışı olamaz. Aslî ve egemen unsur - tali ve mahkûm unsur gibi bir düalizm, siyasal ve ideolojik bir saplantıdır; insana ve insanlığa karşı saygısızlıktır; cürümdür.
Ey siyasî cambazlar! Bu ülkenin en can yakıcı ve kan kaybettiren sorunu “Kürd Sorunu”dur. Görmezlikten gelinemez. Genel sorunlarla özel sorunları karıştırmayınız. Demagojik söylemlerle sorunu ötelemeyiniz. Kan kaybeden bir hasta ile pansumanlık bir hasta aynı değildir. Bu tür değerlendirmeler, gündemi saptırmaktır. Bu sorunun olmadığını iddia etmek, gündüzde güneşi inkâr etmektir; görmezlikten gelmek, sorundan mütevellit bütün olumsuzluklara “evet” demektir. Kanı durdurmak ıslahtır, fazilettir; seyirci kalmak, teşvikte bulunmak, ifsattır, azim günahtır. Siyasî aktörler tercihlerini iyi yapmalıdırlar. Bizden söylemesi...
Milliyetçi refleksleri uyandırmak, milliyetçi seremoniler düzenlemek, milliyetçi tören, şenlik ve gösteriler yapmak, milliyetçi demeç ve mesajlar vermek, eğitim-öğretimde milliyetçiliği öncelemek bu vatana ve vatandaşlara hayır değil, şerdir; şeri körüklemektir. Karşılıklı güvenin temini farz-ı ayın iken, güveni sarsmak, birbirine muzır mahlûklar nazarıyla bakmak, hiç bir tarafın hayrına olmayacaktır; bütün tarafların mutlak zarar göreceği bir neticeyi doğuracaktır. Böyle bir neticeyi ise düşünmek dahi istemeyiz.
Hâsılı:
Ey siyaset üzerinden başarı devşirmeye çalışan siyasî kafalar! Unutmayınız, vatandaş size kayıtsız-şartsız tabi ve bey’atli değillerdir. Başarılarınızdan dolayı size ne kadar müteşekkir ve duacı iseler, siyaseti menfi amaç ve ideolojiler uğrunda kullanmanızdan da bir o kadar müşteki ve mustariptirler. İyiliklerinizi Allah’tan, fenalıklarınızı sizden bilirler. Minnet ve şükür Allah’adır.
Sizi izleyenleri izlemek zorundasınız; söylem, eylem ve yaklaşımlarınız, onların taleplerine uygun olmalıdır. İnhiraflarınızdan doğacak sonuçlardan sizler sorumlusunuz. Bizden söylemesi: Kendi düşen ağlamaz, vesselam...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.