21 Kasım 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır11°C
  • Ankara14°C
  • İzmir19°C
  • Berlin1°C

SİYASET GÜCÜNÜ NERDEN ALMALI?

Ayhan Bilgen

05 Eylül 2011 Pazartesi 10:46

Siyasetin bürokratik vesayet karşısındaki çaresizliğinden yakındığımız dönem geride kalmış gibi gözüküyor. Türkiye gibi dış dinamiklerin iç dinamikleri kolay tetiklediği ülkelerde değişim analizlerinde, her zaman ihtiyat payı bırakmak gerekir. İhtiyatlı değerlendirmeler yapmayı, askeri vesayetten medet uman bir tutum olarak görmek büyük haksızlıktır.

Siyasal iktidar, bu değişim sürecinde gücünü değerler savunusundaki kararlılığından alıyorsa toplumsal irade farklı şekillenir. Kaba çoğunlukçu gücün, ilke ve değer tanımayan, siyasal ahlakı ayak bağı gibi gören, başarıyı pragmatik pozisyon almaya endeksleyen yaklaşımı insanlık için ciddi tehditler oluşturmuştur. Azınlık diktası ile çoğunluk baskısı arasında tercih yapmayı demokrasi mücadelesi sananlar kendi hayal kırıklıklarının faturasını peşlerinden gidenlere de ödetirler.

Füze kalkanı olarak tarif edilen radar sistemlerine Doğu Avrupa ülkeleri dahil kimse topraklarını açmak istemedi. İçinden geçtikleri ekonomik darboğaz ve yoğun baskı bile bu riski göze almak için ikna edici olmadı. NATO’nun yeni tehdit algısına karşı kendi safında rol yüklemesi en anlamlı ülkelerden birisi olan Türkiye, coğrafi konumunu güce çevirme palavrası ile bu işe razı edildi.

İran gibi ülkeler ve El Kaide gibi örgütlerin Türkiye topraklarını doğrudan hedef ülke seçmesine neden olabilecek bu tercih, elbette kısa dönemde siyasal iktidarın elini güçlendirecektir. Askeri vesayet sorununu, oturma düzeni ve protokol sırasına indirgeyerek algılayan siyasal aklın, böylesi bir askeri tehdit karşısında, ne derece sivil halkın lehine politikalar geliştirme iradesi sergileyeceğini hep birlikte göreceğiz. Afganistan bu açıdan yeterince ipucu veriyor aslında.

Kürt sorunundan kaynaklı güvenlik kaygılarını gidermek için, önce bu sürece direnecek aktörleri tasfiye edip, sonra “federasyon havucu” uzatmayı bile tartışanlar buna uygun siyasi aktörler bulabileceklerinden de son derece eminler. 28 Şubat süreci ve hemen ardından gelen iktidar imkanlarının Kürtler için de ibret verici bir örnek teşkil edeceğini düşünüyorlar. Değerleri bir tarafa bırakan uzlaşma ve işbirliklerinin, her türlü kapıyı açacağına tıpkı İslami çevreler gibi Kürtleri de inandırabileceklerini varsayıyorlar.

Böyle bir dönemde BDP üzerinden anayasa hazırlık sürecine katılım daveti son derece dikkatli ele alınmalıdır. Elbette daha özgürlükçü bir anayasa yolunda her türlü imkanı değerlendirmek gerekir. Ama halk katılımını SMS gönderme yolu ile sağlamaya çalışan bir katılımcılık algısının, Kürtlerin katılımı için neyi öngörebileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.

Top çevirme süresi dolduğunda değiştirilmesi göze alınan ve alınmayan maddeler netleşmeye başlayacaktır. Bu konudaki sınırların zorlanma düzeyinin sadece katılan aktörlere bağlı olarak şekillenmeyeceğini ifade etmeye gerek yok sanıyorum.

Silahın Ortadoğu siyasetindeki ağırlığının azalmak bir yana gün geçtikçe yükseliyor olduğunun farkında bir iktidar var Türkiye’de. Güçlü ordu, uyumlu ordu, sadece iç politikada değil dış politikada da önemli bir avantaj olarak görülüyor. Kürt siyasetine bu yeniden dizayn döneminde nasıl bir rol verilmek istendiğini birkaç ay içinde göreceğiz. Sadece tepki verme ve savunma yapmanın yetmediği görülmektedir. Bu durumda ya Türkiye siyasetini şekillendiren pozisyona kavuşulacak ya da kendi değerlerini inkara dayalı akreditasyon için kapı aralanacak.

Tıpkı Türkiye siyaseti gibi Kürt siyaseti için de en önemli handikap, profesyonelleşmenin ortaya çıkartacağı yozlaşmadır. Türkiye siyasetinde bedel ödemek, değerlere bağlı olmanın bir parçasıdır ama güvencesi değildir.