21 Kasım 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır11°C
  • Ankara14°C
  • İzmir19°C
  • Berlin1°C

SİVİL YOK Kİ VESAYETİ OLSUN

Nabi Yağcı

12 Aralık 2011 Pazartesi 08:56

Onlarca yıl etrafınızda haki renkten başka bir şey görmediyseniz renk körü olur, başka renkleri ayırt edemezsiniz. Askerî vesayetin duvarı yıkılıp da içeri biraz ışık sızınca dünyamıza nur yağdığını sanabilirsiniz. İktidara yakın medyada bazı yazarlar AK Parti’nin son seçimlerden buyana gösterdiği otoriterleşme eğilimlerini göremiyor, eleştirenleri ise iyi şeyleri görmemekle suçluyorlar. Solculuk damarlarımız kabardığı için iktidarın yaptığı iyi işleri göremiyor muşuz?

Askerle boğuşurken, AB’ye katılma hedefinde kararlı dururken, reformlar yaparken, Kürt açılımı yapmaya kaktığında, kısmi Anayasa değişikliğinde, ekonomide vs. AK Parti iktidarının olumlu adımlarını destekleyenler demek ki iyi şeyler yapıldığında görebiliyorlardı, şimdi acaba ne oldu da görme kabiliyetlerini yitirdiler? Solculuktan ise o zaman da solcuyduk şimdi de. Değişen biz miyiz yoksa AK Parti iktidarı mı?

AKP artık devlet oldu

12 Haziran seçimlerinde sandıkların açılması henüz bitmemişken, gazeteden seçim değerlendirmesi istendiği için yazı yetişsin diye kesin sonuçları bekleyemeden yorum yazmıştım. Yazımın başlığı “AK Parti artık devlet oldu” idi. Bu başlıktaki yazıma “Bu da nereden çıktı” diyen arkadaşlarım olmuştu o tarihte.

Bu yorumum aslında yeni değildi. Henüz sandığa gitmezden önce internet ortamında bana yöneltilen, “AK Parti’nin bu seçimde tek başına iktidar olup olamayacağıyla ilgili bir soruyu yanıtlarken, “Asıl önemli olanı bu değil,” demiştim; “önemli olan seçim meydanlarında otoriter-milliyetçi bir söylem tutturan AK Parti’nin bu siyasi propaganda çizgisine rağmen, kendi doğal oy sınırını yani yüzde 37’yi aşıp yüzde 45’lere varması halinde bu, durumun anlamıdır. Yüzde 45 civarında oy alırsa bunun anlamı seçimler sonrasında Türkiye’nin ve AK Parti’nin otoriter-milliyetçi bir rotaya kayacağıdır.”

Böyle baktığım için, seçim sonuçları az çok belli olduğunda “AK Parti artık devlet oldu” diye yazmıştım. O yazımda bir “ama” da vardı. “Ama,” demiştim, “bir başka mesele AK Parti’nin devlet olanaklarını hangi yönde kullanacağıdır, reformları devam ettirme mi yoksa reformlardan vazgeçme mi?” Başka deyişle bu yorumuma rağmen yine de bir açık kapı bırakmıştım.

Askerî vesayet devletinin çözülmesiyle “devletin milletinden, milletin devletine” geçme eğilimin doğduğunu da yazmıştım bir yazımda. Bunun anlamı demokrasimizde normalleşmeye geçişti. Yoksa devletle milletin kaynaşması bütünleşmesi demek değildi, bu bütünleştirme zihniyeti zaten hep varolmuş olan otoriter-milliyetçilik anlamına gelirdi, sivil demokrasi değil.

Bugün durum ne?

Dün ilân edilmiş olan Kürt açılımından, Alevi açılımından bugün söz etmemiz mümkün mü? AB’nin demokratik özgürlükler açısından Türkiye’yi eleştirmesi haksız mı? Son seçimler öncesinden bugüne cezaevlerimiz daha mı tenhalaştı? Hayır. Bu durumun adı ne?

“Sivil vesayet” mi?

O da değil. Askerî vesayetin öteki yüzü çoğunluk vesayetidir ama sivil vesayet değildir. Çoğunluk vesayeti yalnız parlamento çoğunluğundan ibaret olmayıp devlet olan çoğunluk anlamınadır. Dolayısıyla otoriter-milliyetçilik devlet milliyetçiliğidir.

Son şike yasası rezaletine bakalım; orada da bir başka derin devlet görmüyor muyuz? Devletle bütünleşmiş çeteler, serbest piyasa kurallarının işlemediği devletçi bir ticari-mali futbol sektörümüz var. Milyon dolarların aktığı dünya futbol piyasası saydamlık (ne kadar olabilirse) peşindeyken, bu küresel eğilim Türkiye’nin de kapısını çalmışken AKP-CHP-MHP devletçileri buna karşı canhıraş biçimde direniyorlar. Şike piyasasının kaynağını kurutmak yerine şikeyi devlet denetimiyle yalnızca sınırlamak istiyorlar.

Arkasında başka ne olursa olsun esas mesele bundan ibaret görünüyor.

Sivil anayasa meselemize ne oldu?

Kaç yıldır, sivil toplum örgütleri, sivil girişimler yeni ve sivil demokratik bir anayasa için Türkiye’nin dört bir yanında sayısız halk toplantıları, çalıştaylar, sempozyumlar düzenlediler, akademisyenler görüş üstüne görüş açıkladılar, anayasa yapma deneyleri üstüne uluslararası katılımlı toplantılar düzenlendi, raporlar yazıldı vs... Şu anda pek çok sivil toplum kuruluşunun kendi anayasa taslakları var.

Peki, sonuç ne?

Bu çabalar unutulup mesele Meclis’in de üstünde vesayet yetkisine sahip bir komisyona havale edildi. Komisyona katılan partilerden birisinin çekilmesi halinde Meclis’e hiçbir anayasa taslağı gelemeyecek, görüşülemeyecek. Cemil Çiçek “Bünyemize uygun yeni bir anayasa” demiş. Bu bünyenin hacmini kim tayin edecek, üç parti mi, AK Parti mi, Cemil Çiçek mi? Sivil toplum bu “bünye içinde” yok mu yoksa?

Bu koşullarda sivil anayasa bir hayaldir.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.