21 Kasım 2024
  • İstanbul13°C
  • Diyarbakır15°C
  • Ankara17°C
  • İzmir21°C
  • Berlin3°C

SIRA, ZULMEDENLERİN TANIKLIĞINDA

Leyla İpekçi

17 Aralık 2011 Cumartesi 00:23

Ne çok ağladık. Birlikte. Ayrı ayrı. Kızı 19 yıl önce Tunceli'de kaçırılarak öldürülen gözü yaşlı babanın fotoğrafları vardı gazetelerde. Hıdır Öztürk'ün. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu'nda yaşadıklarını anlatmış. "Cesedi parçalanmış, gözleri çıkarılmış, kulakları kesilmiş bir evladın babası olarak buradayım." diyerek başlamış konuşmasına.

Öldürüldükten iki ay sonra kimsesizler mezarlığında bulmuş kızının cesedini. Uzun uzun baktım fotoğrafına. Sağ elini kalbine götürmüş, gözyaşlarını içine akıta akıta konuşuyordu önündeki mikrofona. Beyaz gömleğinin düğmeleri ilikliydi boğazına dek. Dudaklarının titrediğini sanki görebiliyordum. Kaşları aşağı doğruydu. Saçı çoktan ağarmıştı. 

Hıdır babanın evladından on yıl kadar önce, yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren'in de ölüm yıldönümüydü aynı gün. Ak saçlı Şadan annenin fotoğrafı aynı sayfada buluşmuştu acılı babayla. Acıyı taşımaktan yorgun düşmüş yüzünde alçakgönüllü bir kabullenilmişlik vardı. Sözleri çoktan tükenmişti Şadan Hanım'ın. Ama işte bu kederli yüzleri aynı sayfada olduğu gibi aynı adalet komisyonunda buluşturacak bir umut belirdi bugün. Onlar, acılarını kendilerine bile söyleyemezken, yıllar sonra artık hepimiz onu dillendirmeye başladık. Onların içlerine gömdükleri sözleri hep birlikte diriltiyoruz. 

Bu kolay olmuyor yine de. Her an bir engelle karşılaşıyoruz. Susurluk'un özel harekâtçılarına tahliye kararı veren nöbetçi mahkemeyle mesela. Adalet bekçileriyle alay ediyor gözümüzün içine baka baka. Hrant Dink'i valilikte 'uyaran' görevliler için (Dalan'a kaç diyenin de onlar olduğu söyleniyor) açılan soruşturma da yine zamanaşımı gerekçesiyle kapanabiliyor hâlâ. 

Yılmıyoruz. Çünkü acıda zamanaşımı yok, biliyoruz içten içe. Hıdır baba gibi vicdanına bakan, eli kalbinde konuşan herkes, vicdanda zamanaşımı olmadığını biliyor. O yüzden yıllar sonraya, bugünlere kaldı sözgelimi 12 Eylül cuntasının Meclis'teki Dersim dilekçelerini yok ettiğini öğrenmek. Ve yine bugünlere kaldı Aygün'ün sözleriyle Tunceli'yi göçe zorlayan 1994'deki mantık ile 35'lerdekinin aynı olduğunu idrak etmek. 

Hıdır babanın kızının hunharca katledilmesi de hiçbir zulmün geçmediğini, 38'lerden 90'lı yıllara, bugünden yarına devam ettiğini, hepimizin aynı zulmün içinde debelendiğimizi gösteren sonsuzuncu tanıklık olarak çıktı karşımıza. Bugünlere taşınan zorbalıkların üzerini örtmeye çalışanların sığındığı en 'hukukî' gerekçe zamanaşımı kavramı oldu hep. Daha ziyade kamu görevlilerini aklamak için kullanılan bir gerekçeydi bu topraklarda. Katliamlarda, işkencelerde, gözaltında yargısız infaza uğratanları adalete teslim etmemek için... 

Hıdır baba, Şadan anne gibi bütün yaslı ana-babaların gözyaşında biriken yıllar, şimdi artık saklı gerçekleri bütün yalınlığıyla yansıtmaya başladı. Bir örnek de, yine geçtiğimiz günlerde Meclis'te İnsan Hakları İnceleme Komisyonu'nun dinlediği Kalender Şahin'in tanıklığı. Kardeşinin PKK tarafından kaybedildiğini iddia ederek, on yıllardır onun izini sürdüğünü, örgütün en üst düzeyine bile başvurduğunu anlatmış. 

Olayların peşine düştüğü için örgüt tarafından tehdit edildiğini belirtiyor: "Kardeşimin ne çocukluğunu, ne gençliğini, ne mezar taşını görebildim." diyor. Giderek öldürmek için çığlık atanlarla yaşatmak için çığlık atanları ayırt edecek hale geldik hep birlikte. Hıdır baba'ların, Şadan ana'ların, Kalender ağabey'lerin mağduriyet tanıklıklarıyla bir yere kadar vardık. Sıra zalimlerin tanıklığında. Onları çağırıyor tarih. 

Ve Selma Batmaz, böyle bir dönemde çıkıyor karşımıza. Kürt davasına yıllarca hizmet ettiğini olanca çarpıcı hikâyesiyle kayda geçirirken, örgütünün infazlarını eleştiren Batmaz, "Yüreğimin sesine kulak verdim ve vicdanım daha fazla sessiz kalmama izin vermedi." diyor verdiği söyleşilerde. Aldığı tehditlere rağmen, öldürmekten değil yaşatmaktan yana belli ki. Hakikat hareket halinde. Evet, şimdi yeni tanıklıklar bekliyoruz. Mazlumlar bir süredir konuşuyor, bizi birbirimizin acısıyla, yasıyla buluşturuyorlar. Gözyaşlarının zamanaşımı yok. O yüzden sıra zulmü yapanların tanıklığında artık. 

Dersim'de, Çorum'da, Maraş'ta, 90'ların Güneydoğu'sundaki faili meçhullerde, 80 öncesi sokak çatışmalarında, işkencelerde, gözaltında kayıplarda, 6-7 Eylül'de, Balyoz'da fişleyen, suikast krokisi yapan, tehdit eden, çatıştıran, provoke eden, operasyon yöneten, işkence eden, yargısız infaz eden, katleden, azmettiren tüm zorbaları veya onların yaptıklarını aktaracak tanıkları çağıralım şimdi. 

Onları isimleriyle cisimleriyle sansasyona bulaştırmaktan ziyade, anlatacaklarıyla adaletin tecellisine yardımcı olmalarını, vicdanlarının üzerindeki kalın örtüleri atmalarını sağlayalım. Geleceği hep birlikte inşa edebilmek umuduyla.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.