‘SINIR ÖTESİ’NDE YOLLAR TUZAKLI
Kadri Gürsel
24 Ekim 2011 Pazartesi 11:44
Genelkurmay Başkanlığı’nın Irak topraklarında kapsamlı bir sınır ötesi harekât yapıldığına dair Türk medyasının verdiği haberleri yalanladığı geçen cuma, bir rastlantı eseri ABD Başkanı Obama da Amerikan birliklerinin 2011 sonu itibarı ile Irak’tan tamamen çekilmiş olacaklarını açıkladı.
Bu iki durumla ilgili açıklamaların aynı güne denk gelmesi bir rastlantı olsa da, Türk ordusunun PKK tarafından Irak’a çekilip çekilmemesiyle, ABD’nin Irak’tan çekilmesi arasında hiç de rastlantısal olmayan bir rabıta mevcuttur.
2008’in son günlerinde yürürlüğe giren anlaşma uyarınca, Amerikan birliklerinin Irak’tan bu yılın sonunda bütünüyle çekilmesi zaten öngörülmekteydi.
Neticede, 1 Ocak 2012’de Kürt bölgesi dâhil bütün Irak’taki ABD askerinin mevcudu, Bağdat’taki ABD Büyükelçiliği’ni korumakla görevli birkaç yüz deniz piyadesinden ibaret olacak.
Vaziyet, askerlerinin çekilmesiyle birlikte Irak üzerindeki Amerikan vesayet ve nüfuzunun da 1 Ocak 2012’den itibaren kuvvetten bir hayli düşmüş olacağını ilan ediyor.
İçtenliksiz açılımlar
2008’de pişirilip 2009’da servis edilen “Kürt açılımı” işte tam bu bağlamda Irak’taki istikrarın korunmasını amaçlıyordu.
O zamanlar, ABD çekildikten sonra Irak’taki Araplar ve Kürtlerin yeniden kapışmalarını ve neticede ülkenin tamamen parçalanmasını önlemek için Türkiye’nin dengeleyici bir rol oynaması öngörülmüştü. Bu rolü oynayabilmesi için Türkiye’nin Irak Kürtleriyle ilişkilerini normalleştirmesi gerekiyordu. Bunun da olabilmesi Türkiye’deki Kürt sorununun çözüm yoluna sokulmasını emrediyordu ki Türk ordusu PKK’nın kışkırtmaları sonucunda ikide bir Irak’a girmek zorunda kalmasın, Kürt yönetiminin otoritesini tehdit etmesin, bölgedeki istikrar bu yüzden bozulmasın...
Velhasıl “Kürt açılımı” Türkiye’ye dışarıdan açılmış bir fırsat penceresiydi.
2009’daki AKP iktidarı, kendisini askerle karşı karşıya getiren güç mücadelesi koşullarında, aslında hiç hesabında yok iken “Kürt açılımı”nı önünde buldu ve bundan istifade etti. Tabii yanında bir de “Ermeni açılımı” olmak suretiyle... 2009-2010 dönemi açılımlar yapılırmış gibi yapılarak geçilirken, bunun karşılığında alınan dış siyasi ve moral destek, askeri vesayetin dize getirilmesine çok yardımcı oldu. AKP iktidarı eski merkez medyayı da sözde açılım paravanının ardında boğazlayıverdi ve bu “ses kesici” faktör nedeniyle ameliyat sırasında yükselen feryatlar o dönemde Batı’dan pek duyulmadı.
AKP iktidarı açılımları kendi sorunlarını halletmek için kullandığı için bu açılımların gerçek sorunları, yani Kürt ve Ermeni sorunu bugün daha da karmaşık hale gelmiştir.
Türk ordusunu bugün yine bilmem kaçıncı kez Irak’a az ya da çok girmek mecburiyeti ile karşı karşıya bırakan durumun arka planında bu gerçek yatar.
‘Ah 90’lı yıllar’ deseniz de...
Mamafih şartlar militarist seçeneğin tatbiki açısından 90’lı yıllara göre hayli elverişsizdir.
O zaman Saddam karşısında Irak Kürtleri varlıklarını Çekiç Güç’e ev sahipliği yapan Türkiye’ye borçlu olduklarından, Türk ordusu ne zaman isterse PKK için Irak’a girebilmekteydi. 2003’te 1 Mart tezkeresinin reddi ile Türkiye kendisini Irak denkleminin dışına attı. O gün bu gündür Türkiye sınır ötesi stratejik operasyon yapamıyor. Bugün yine enlemesine boylamasına ve uzun süreliğine girebilir tabii kuzey Irak’a... Ama öngörülemeyecek büyüklükte diplomatik, siyasi ve ahlaki bedeller ödemeyi de göze almak koşuluyla yapabilir bunu...
Bu arada, 2012 ve sonrasında Irak’ta bir Kürt-Arap çatışması çıkar ve Türkiye Iraklı Kürtlerin hamiliğini bir daha üstlenirse, 90’lı yıllarınkine benzer koşullar belki yeniden oluşabilir.
90’larda PKK’ya karşı savaşında Türkiye, örgütü değişik düzeylerde destekleyen Suriye ve İran’ı İsrail ile dengeliyordu. Artık bunların hiçbirini bir diğerine karşı dengeleyemiyor, çünkü bu üçüyle de derinden kavgalı. Ve bu üçü de PKK’yı kullanmaya müsait. İşte Başbakanımız tıpkı selefleri gibi, PKK’nın hasım komşuların taşeronluğunu yaptığını ima eden demeçler veriyor.
90’larda Türkiye insan haklarını pek de takmayan bir “sert güç” ülkesiydi. Bugün PKK’yla mücadelesinde insan hakları ve özgürlükleri takmamak hususunda 90’lara döner ise dünya sahnesinde kaybedeceği o kadar çok şey var ki...
Çareyi sınırın ötesinde değil berisinde, 90’larda değil bugünde arayalım.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.