21 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara15°C
  • İzmir19°C
  • Berlin0°C

SINIFSAL DEĞİŞİMLER

Murat Belge

13 Mayıs 2014 Salı 08:57

Türkiye’nin siyaset hayatında “vesayet” diye andığımız dönemin gerilemesinde dış konjonktür kadar iç koşulların da payı olduğu kanısındayım. “İç koşul” deyince, bundan öncelikle anlaşılması gereken şey, eski “devletçi” sistemin kendini tüketmiş olması. Ama bu da izole bir olay değil. Bütün arızalarıyla bir devletçi sistem vardı, çünkü bazı ihtiyaçlara cevap veriyordu. Bu ihtiyaçlar ortadan kalktı; çünkü burjuvazi genel olarak güçlendi. Yani bir yandan yaygınlaştı; bir yandan derinleşti. Kendi varolsa da etkilerini siyaset alanına uzatamayan arkaik taşra burjuvazisi şimdi ciddi bir olgu olarak ortada. Gümrük Birliği sonrasında Avrupa ile ciddi ilişkiler kurmuş durumda. Ama Cumhuriyet’in erken dönemlerinde “tekelci devlet kapitalizmi” dediğimiz yöntemle oluşan ve bugün artık “büyük burjuvazi” diyebileceğimiz kesim de güçlendi ve siyasî yapı karşısında görece özerk konumunu edindi. Onun da o yapı üzerinde etkileri var (şu dönemde muhalefet etme biçimini alıyor, daha doğrusu o biçimi almak zorunda bırakılıyor). 

Bütün bu gelişmelerde ne yazık ki Türkiye solunun payı asgaride kaldı.

Evet, en azından Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana devlet ülkenin “kapitalizm yoluyla” kalkınması kararını vermiş durumda ve bu kararından herhangi bir sapma olmasına izin vermedi. “Misyon” buysa, “sol”un burada işi yok, diyebilirsiniz. Bu doğru değil. “Sol”un her durumda bir “işi” vardır. Böyle bir süreçte temel işlevi de “ekonomik”ten çok “politik”ti. “Feasible” bir sosyalizm programını sürekli gözönünde tutarken, demokrasinin genişlemesini temel alan bir muhalefet yapabilirdi ve yapmalıydı. Ama kendini “Türkiye solu” içinde bir parça olarak tanımlayan akımların, çizgilerin hepsinin zihnî yapısında kapitalizmden önce emperyalizm vardı. Halen de öyle. “Demokrasi”den bu grupların anladığı şeyse, genel olarak, 30’lu yıllara, tek-parti dönemine dönmekti. Yani, TSK içindeki cuntacılıkla örtüşen bir ideoloji. Dolayısıyla burada yerine getirilen iş “demokrasi” kavramının altüst edilmesinden başka bir şey olamadı. 

Bu koşullarda burjuvazi de kendi ölçüleri içinde daha “demokratik” olmayı öğrenmesi yolunda bir baskıya uğramadı. Özellikle de “orta burjuvazi”, “taşra burjuvazisi”. Bunlar zaten muhafazakâr bir ideoloji içinde doğmuş, onu sorgulamak gereğini duymamış, onunla halli hamur olarak palazlanmış bir kesimdir. Türkiye’de “büyük burjuvazi/ küçük burjuvazi” diye bir ayrım yapıldığında, bu iki kesim arasındaki farklılık bir “büyük/ küçük” sorunu, bir “nicelik” sorunu değildir. Kültürel, ideolojik, yani daha çok üstyapıya bağlı, gene de son derece önemli farklar, niteliksel ayrımlar vardır. Bunları belki son analizde bir “rekabet” dürtüsüne indirgeyebilirsiniz. Şüphesiz bu da vardır, ama bu bir “indirgemecilik” olur. Siyaset dediğimiz şey de, sahiden “siyaset” olacaksa, “genelleme”yle, “indirgeme”yle olmaz. 

Büyük burjuvazi öteden beri “mektep-medrese” görmüştür. Avrupa Birliği’ne girmek gibi sorunlarla tanışıp bunun da “demokrasi” gerektirdiğini görünce şaşkınlığa filan kapılmadı, neyin ne olduğunu hemen anladı. Bunda kendisi için bir sakınca olmadığını görebiliyordu. Sorun, “AB benim için daha çok kazanç mı, değil mi?” kararını vermekti. “Kazanç” diyorsan, her işin bir usulü var; bu da, “demokrasiyi kabul etme”yi gerektiriyor. 

Taşra burjuvazisinin bu konuda bu derece bir esneklik edinmiş olduğunu sanmıyorum. Tayyip Erdoğan’ın “çoğunlukçu bir rejim” kurma konusunda gösterdiği pervasızlığın kısmen de buraya dayandığı kanısındayım. Bu pervasızlık herhalde orada da birilerini tedirgin etmeye başlamıştır. Ama muhafazakârlıkta ve ataerkillikte kimseden geri kalmayacak olan bu kesimde bu endişe, “Yahu, bu adam kavga etmedik kimse bırakmadı. Bunun sonunda bizim iş ilişkilerimiz bozulmaz mı? Bu gerginlik nereye varacak?” şeklini alıyordur, diye tahmin ediyorum. “Yahu, bu kurulan düzende demokrasinin ‘d’sine yer yok. Böyle bir rejimde nasıl yaşanır?” diyenlerin çoğunluk olmasına daha epey uzun zaman var.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.