SİLAHLAŞAN KALEMLER...
Abdullah Can
05 Şubat 2014 Çarşamba 22:53
Urfa’da bir hikâye anlatılır; birbirine düşman iki aile varmış. Bu iki aile, araya giren bölge ileri gelenlerinin arabuluculuğuyla barışmışlar. Ancak, her iki ailenin de ortak düşmanlığından nemalanan bir diğer aile, onların barışmasından rahatsız olmuş, arayı bozmak için fırsatlar kollamış. Nihayet, bir harman mevsiminde, bunların köy meydanına istif edilmiş ve dövülmeyi bekleyen buğdaylarını yakmaya karar vermiş. Bu habis niyete vakıf olan barışık aileler, pusuya yatmış; kundakçıyı gözetlemişler. Harmanı tam ateşe verecekken, birden çullanıp kıskıvrak yakalamışlar; adalete teslim etmişler.
Kısadan hisse olsun diye anlattım bu hikâyeyi... Peki, neyi anlatmak istiyorum bu hikâyeyle?
Efendim, yazar-akademisyen olan İhsan Dağı’nın bir yazısını okudum. Yazı, 04.01.2014 tarihli Zaman gazetesinde “Otoriterleşen Bir Türkiye’de Kürtler Özgür Olabilir mi?” başlığını taşıyor. İçerik, bana göre tam bir fecaat. Tahrikçiliği ve silahlı kalkışmayı çağrıştıran bu yazı beni dehşete düşürdü. Kendi kendime dedim: Prof. unvanlı bir akademisyen, binlerce öğrenciye ders veren, ufuk açan; İslâmî rahle tedrisinden geçmiş, güngörmüş ve hoşgörüyü şiar edinmiş bir bilenimiz şiddete davetiye yazıları yazarsa, acaba cahil, bağnaz, kin ve nefrete odaklı, ufuksuz, iradesiz ve İslâmî terbiyeden mahrum yığınlardan ne bekleyebiliriz?
İhsan Dağı Bey, adı geçen yazısında, Kürt siyasî hareketinin iktidara verdiği destekten, Öcalan ve Bayık’ın Hükümetle aynı paralelde konuştuğuna değiniyor; Devletin otoriterleşmesinden, zorba ve hukuksuzluğundan bahsediyor; AKP’nin eski model ulusalcu komplo teorilerine savrulduğuna vurgu yapıyor; Kürt siyasal hareketini ya saf, ya da başka bir stratejik aklın güdümünde olduğunu söylüyor; PKK-BDP’nin fırsat kolladığını ve krizleri isyan ve meşruiyete tahvil edebileceği izlenimini veriyor; Kürtlerle Türklerin aynı gemide olup kurban edilmeleri durumunda akıbetin aynı olacağını ve derken Nuray Mert üzerinden iktidarın şantajcı olup nihayette yargıya hükmedip hapishaneleri boşaltacağından kaygı duyuyor. En son ifadesinde ise, PKK’nin düşmanlarını, yani Cemaati yiyerek canavarlaşan Devlet’in açlığa tahammül edemeyeceğini, yeni kurbanların (Kürt siyasal hareketi dâhil) peşine takılacağını ve yiyeceğini düşünüyor ya da kurguluyor.
Ana hatlarıyla yazı bu minvaldedir. Elbette herkesin yorum hakkı var ve yapmalıdır. Yapıcı olmak kaydıyla, farklı yorumlar, farklı bakış açıları, farklı mecralar, farklı ufuklar... Hepsi de iyi ve geliştiricidir. Niyet okumak gibi bir niyetim yok; ama satır aralarını okuduğum İhsan Dağı’nın mezkûr yazısı, bana göre Kürt siyasal hareketine adeta şu mesajı içeriyor; “Siz iradesi rehin alınmış ve bağımlı hale getirtilmiş bir mahkûmun mahkûmu olmamalısınız. Sizin de bir iradeniz var ve bu iradeyi ortaya koyabilmelisiniz. Bu hükümet sizleri oyalıyor ve asla Kürt sorununu çözemez, daha doğrusu çözmez. Gittikçe eli güçlenen ve otoriterleşen bir devlet aygıtı, nihayette düşmanlarınız gibi sizi de bitirecektir... Daha ne duruyorsunuz!”
Ne hikmetse, bu arkadaş ve emsalleri, son zamanlarda muhaliflerini hep üçüncü şahıslar üzerinden vurmayı ve yıpratmayı bir taktik haline getirtmişlerdir. Mesela Nuray Mert üzerinden yapılan hamle gibi... Hoşgörüden, uzlaşmadan, yatıştırıcıcılıktan uzak bir kulvarda seyretmek, hamleler geliştirmek kime ne gibi faydalar sağlayabilir ki? Bırakın faydayı, bu gün ve yarın için kamu vicdanınca mahkûm olma cesaretine (!) nasıl tevessül edebiliyorlar?
Dikkat ediyorum, Kürtlerden yeni bir kalkışmayı dört gözle bekleyen kimi çevreler, adeta Öcalan’a ve ona sadık Kürt siyasal örgütlenmelerine veryansınlarda bulunuyorlar, –nisbî de olsa– sağlanmış bir sükûneti bozmak adına kalemlerini sivriltip duruyorlar. Anlaşılan, bunlar Kürtleri saf ve budala yerine koyuyorlar ve Kürtleri savaş ve kavgacılığa kurgulanmış bir tabiatta görüyorlar. Beyler, umutlarınız kursaklarınızda kalacaktır. Boşuna kurcalamayınız; Kürtler artık kararını vermiştir: En kötü bir barış, en çetin bir savaştan daha hayırlıdır.
Evinde, bürosunda, işyerinde yumuşak koltuklarına gömülüp bir eli yağda bir eli balda olanlar, Kürt meselesini kaşımasınlar; kaşımamalıdırlar. Maaş ve malvarlıklarıyla şımarmış mütrefinler; kendi iktidar ve saltanatlarını her şeyin fevkinde gören toplum mühendisleri Kürt siyasetine yön vermesinler; vermemelidirler. Kürtler artık kendilerini tanımışlardır; muhataplarını, kimlerle birlikte olacaklarını, kimlere karşı duracaklarını, ne yaptıklarını, ne yapacaklarını, nasıl bir rota çizdiklerini, çizeceklerini o toplum mühendislerine ihtiyaç bırakmayacak olgunluğa erişmişlerdir; akıl hocalığına ihtiyaçları yoktur! Bu güne kadar hiç bir bedel ödememiş, hiç bir acı çekmemiş, yokluk, sefalet, ezilmişlik görmemiş, babasızlık, annesizlik, kimsesizlik nedir yaşamamış kimseler, kalkıp Kürtleri yeni bir felaketin içine sürmesinler! Barış süreci, onların özlemiydi, kavuştular; kardeşlik onların hayat felsefesiydi, gerçekleşti. Kansız ve acısız bir yaşam onların rüyasıydı, şimdi fiilen yaşıyorlar; yaşayacaklar inşallah...
“Gayr-ı meşru bir yol ile bir maksada yürüyenler, galiben maksadının aksiyle ceza görürler ve gayr-ı meşru bir muhabbetin neticesi de mahbubunun gaddarane adavetidir.” sözü, toplum mühendislerinin yüzüne savrulan bir şamardır. Kürtlerin hedefi barış ve kardeşliktir; bu hedef meşrudur, hayatîdir ve zaruridir. Savaş, kan ve viranelik en son ve tıkanmanın yaşandığı dönemlerin mahsulüdür ve çözümsüzlüğe götürür. Mensubu olduğumuz medeniyet, dâhilde kin, husumet ve düşmanlığı değil, barış, huzur ve sükûneti öğütler. Mensubu olduğumuz dinin diğer bir anlamı “barış” ve “emniyet”tir. Barış ve emniyet düşmanları yakamızdan düşmelidirler. Savaşa ve kaosa odaklanmış çevreler, hayır ve imar adına bu topluma katkı sağlayamazlar; böylelerin tüm icraatları şer ve yıkım hesabına geçer. Ancak, onların şerleri kalıcı, Kürt ve Türk halkının da saflıkları daimi değildir.
Herkes gibi, Kürtlerin de bir iradesi vardır ve bu iradelerini barıştan yana belirlemişlerdir. Karşı iradelerle varılan mutabakat, sonucu belirlemede önemlidir ve görülen o ki, sonuca doğru gidilmektedir. Bu sonuç her iki irade için de bir son olmayıp, sonsuzluğa kanat açmaktır. Şeytanın dostları her zaman olmuş ve olacaklar da. Ama mütekabil iradelerce belirlenmiş bu barış ve kardeşlik projesini iptal edemeyeceklerdir. Bu proje, en az bir yıldır kansız ve gözyaşsız bir zemin ve ortamı hazırlamış durumdadır. Bu zemin, her kesimin özlediği ve yıllardır dört gözle beklediği bir zemindir. Bu münbit ve hayattar zeminde, kaderlerini birleştiren aynı mazlum coğrafyanın bütün mazlum evlatlarına bir umut ve aydınlık bahşedecektir. Umudumuzun ve aydınlıkların can düşmanları, bütün hırpalamalarına rağmen bu yöndeki irademizi bozamayacaklardır. Bizi teslim-i silaha zorlayanlar, nihayette bütün mermilerini heder edecekler, ama kazanan hak ve haklılar olacaktır.
Perde öyle yırtılmıştır ki, bütün oyun, entrika ve kumpaslar gün yüzüne çıkmıştır. Maskeler öyle inmiş ki, bütün şeytanî yüzler ve şirretlikler ortaya dökülmüştür. Uyanan halkımız, kimin dostane, kimin hainane yaklaşımlar içinde olduğunu net ve berrak olarak görmektedir. Herkes ve her odak, bundan böyle halkı değil, kendini kontrol etmelidir. Zira hamle sırası, bundan böyle yeryüzü mazlumlarınındır. Vesselam...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.