SİLAHLANDIRMA SORUMLULUĞU
Joost Lagendijk
16 Ağustos 2014 Cumartesi 04:04
Bariz nedenlerden dolayı, ABD ve diğer Batılı ülkelerin Iraklı Kürtlere silah göndermesi çok önemli bir husus.
Washington, Irak’taki Kürt askerî güçlerine bir süredir yardım ediyordu, ama geçen hafta Kürtlerin IŞİD tarafından alt edilme tehlikesinin açık bir şekilde ortaya çıkması üzerine desteğini artırma kararı aldı. Acımasız örgütten kaynaklı soykırım tehlikesi altında bulunan Ezidiler ve diğer azınlıklarla ilgili şoke edici manşetlerden sonra diğer Batılı ülkeler de vahşeti durdurmanın en hızlı ve en etkin yolunun Iraklı Kürt birlikleri silahlandırmak olduğu sonucuna vardılar. Hassas ve karmaşık silahlı çatışmalara askerî olarak müdahil olmak konusunda her daim gönülsüz olmuş Almanya bile silah gönderimi konusundaki kısıtlayıcı kurallarını esnetmeye istekli olduğunu duyurdu.
Bu silahların dönüp dolaşıp yanlış ellere, sözgelimi PKK’nın eline geçme riski nedir? Bu silahlar Kürdistan’ın bağımsızlık dürtüsünü güçlendirecek mi? Neden şimdi Kürtlere silah gönderiliyor da daha önce hem Esed rejimiyle hem de cihatçı isyancılarla savaşan ılımlı Suriye muhalefetine gönderilmedi? Elbette her zaman silahların yanlış tarafın eline geçmesi tehlikesi mevcut. İronik bir biçimde, Kürtler ve IŞİD arasındaki askerî dengesizlik, büyük ölçüde, örgütün kaçan Irak ordusundan yüksek teknoloji ürünü ABD silahlarını ele geçirmesinin sonucu. Iraklı Kürtlerin hayatta kalabilmek için, Türkiyeli ve Suriyeli Kürtlerle birlikte bu savaşta yer aldıkları düşünüldüğünde, Erbil’e giden yardımın teorik olarak, PKK ve PKK’nın Suriye uzantısı PYD’ye yardım anlamına da geldiği ortada. Öte yandan, Kürtler arasındaki siyasî farklılıkların hâlâ epey büyük olduğunu da biliyoruz. Iraklı Kürtlerin hâlâ çok fazla anlaşmazlık içinde oldukları Türkiyeli kardeşlerine yeni Batı silahlarını vermekten herhangi bir fayda sağlayacaklarını sanmıyorum.
Kürt bağımsızlık sürecinin istenmeden hızlandırılması meselesinde ise şunu düşünüyorum: Ayrılmanın artıları ve eksileri Barzani yönetimi tarafından çok iyi biliniyor, ama şu an tehlikede olan bu değil. Iraklı Kürtlerin, çoğu silah tedarikçisinin desteklemeyeceği bağımsız bir devletin askeri payandalarını inşa etmekten ziyade, IŞİD’i yenmek ve topraklarını korumak için daha gelişmiş silahlara ihtiyacı var.
Bu da bizi en karmaşık soruyla baş başa bırakıyor: Neden önceki krizlerde değil de şimdi silahlandırma kararı alındı? İlk olarak mevcut durumun incelikleri yüzünden: Bazı Avrupa ülkelerinde Ortadoğu’daki Hıristiyan ve sair dinî azınlıkları korumak yönünde özel bir sorumluluk taşıdıkları hissiyatı söz konusu. Daha önemlisi, IŞİD saflarında savaşan Avrupa doğumlu çok sayıda gencin günün birinde geri dönecekleri ve Fransa ve diğer ülkelerde büyük sorunlara yol açacakları korkusu var. Bu açıdan bakıldığında Kürtleri daha iyi silahlandırarak örgütü püskürtmek belli bir anlam kazanıyor.
Sanırım bu silah sevkiyatları, dünyanın 1994’teki Ruanda soykırımını durdurmak ve 1995’teki Srebrenitsa katliamını önlemekteki başarısızlığından sonra geliştirilen koruma sorumluluğu (R2P- Responsibility to Protect) kavramı üzerine şiddetli bir tartışmaya da yol açacak. BM düzeyinde sayısız tartışmadan ve birkaç Güvenlik Konseyi tasarısının ardından, devletler kitlesel vahşet suçlarına karşı kendi halklarını koruyamaz olduklarında uluslararası toplumu müdahale etmeye mecbur bırakan bir norm tesis edildi. Kaddafi’nin Bingazi’de yaşayanları öldürmekle tehdit ettiği 2011’de Libya’ya askerî müdahale için R2P’ye başvuruldu. Suriye’de, benzer ya da daha kötü mezalimler dişe dokunur bir uluslararası müdahaleye yol açmadı, zira durum fazla karmaşık addedildi. Türkiye de dâhil, bazı ülkelerden gelen ağır eleştirilere rağmen, ılımlı isyancıları bile silahlandırmanın çok riskli olduğu düşünüldü.
Şimdi tanık olduğumuz durum, pekâlâ R2P’nin yeni bir yorumu olabilir: Ülkeler o veya bu sebeple soykırım ya da etnik temizliği önlemek için doğrudan müdahalede bulunamıyorsa, bir kenara çekilmeleri ya da hiçbir şey yapmamaları söz konusu değil artık. Bunun yerine, eğer koşullar izin veriyorsa, çatışmadaki taraflardan en çok güvendiklerini destekleyecek ve asıl kötüleri yenmek için o tarafa yardım edecekler. Görünen o ki R2P, yavaş yavaş R2A’ya, yani “silahlandırma sorumluluğu”na (responsibility to arm) dönüşüyor.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.