19 Nisan 2024
  • İstanbul14°C
  • Diyarbakır16°C
  • Ankara16°C
  • İzmir16°C
  • Berlin7°C

ŞİDDET, TERÖR VE SOSYALİZM

Roni Margulies

07 Aralık 2011 Çarşamba 00:29

Sosyalizmin şiddet ve terörle hiçbir ilişkisi yoktur.

‘Sosyalistler iyi insanlardır, şiddet kullanmazlar’ anlamında söylemiyorum.

İyi olmayanı da vardır, şiddet kullananı da.

Ama şiddet kullanmak sosyalist topluma ulaşmanın siyasî bir yöntemi değildir ve olamaz.

‘Olmasa daha iyi olur’ demiyorum. Olamaz.

Olamaması bizzat sosyalizmin tanımından kaynaklanır.

Şöyle:

Eğer bir kişinin amacına ulaşmak için eline bir tabanca alması yeterliyse, sınıf mücadelesinin çabaları niye? Biraz barut ve bir kurşun düşmanı ortadan kaldırmak için yeterliyse, bir sınıf örgütüne ne gerek var? Bir üst düzey yetkiliyi patlamaların kükreyişi ile dehşete düşürmek mümkünse, partiye niçin ihtiyaç var? Bir kişi parlamento salonundan bakanlık sıralarına kolayca nişan alabiliyorsa, toplantılar, kitle çalışmaları ve seçimler neden?

Bireysel terör eylemleri kabul edilemez, çünkü bu eylemler kitlelerin rolünü bizzat kendi bilinçlerinde küçültür, onları güçsüzlüklerine razı eder, gözlerini ve umutlarını bir gün gelip misyonunu yerine getirecek olan bir kurtarıcıya çevirmelerine yol açar. “Eylem propagandası”nın anarşist peygamberleri, terörist eylemlerin kitleler üzerinde uyandırıcı ve canlandırıcı etkisi olacağını savunur, ama teorik değerlendirmeler ve siyasî deneyimler aksini ispatlamaktadır. Terörist eylemlerin “etkisi” ne kadar artarsa, kitlelerin dikkati o kadar bunlar üzerine odaklanır; kendi örgütlülüklerine ve kendi eğitimlerine ilgileri o kadar azalır.

Patlamanın dumanı dağıldığında, öldürülen bakanın halefi arz-ı endam eder, yaşam tekrar eski rayına oturur, kapitalist sömürü çarkı eskiden olduğu gibi döner; sadece polis baskısı daha vahşi ve arsız hale gelir. Ve sonuç olarak, ateşlenen umutların ve yapay olarak canlandırılan heyecanın yerini hayal kırıklığı ve kayıtsızlık alır.

Yukarıdaki üç paragrafı ben yazmadım. Rus devrimcisi, Kızıl Ordu’nun komutanı Leon Troçki yazmış. Hem de tam yüz yıl önce, 1911’de.

Mesele, öldürülecek olan devlet görevlilerinin yerine yenilerinin gelecek olması değil sadece. Sosyalizm açısından çok daha önemli bir sorun anlatıyor Troçki. Şiddet eylemleri, emekçi kitleleri dışlayan, kendi eylemlerine değil başkalarının kahramanlığına güvenmelerine yol açan eylemlerdir. Sosyalizme ise ancak büyük emekçi kitlelerin kendi kitlesel eylemi yoluyla ulaşılabilir.

Nereden biliyoruz bunu? Sosyalizm hakkında fikir sahibi olduğunu varsayabileceğimiz Karl Marx’tan biliyoruz. Şöyle demiş:

“Mücadelenin başarıya ulaşması için, insanların kitlesel ölçekte değişmesi gereklidir; bu değişim ise ancak pratik bir hareketin, bir devrimin içinde gerçekleşebilir. Bu devrim, sadece egemen sınıf başka türlü devrilemeyecek olduğu için değil, aynı zamanda şu nedenle de gereklidir: Deviren sınıf ancak bir devrim sürecinde kendini çağların pisliğinden temizleyebilir ve toplumu yeniden yaratabilecek bir sınıf haline gelebilir.”

Demek ki, genel grev, devrim, kitlesel mücadele süreci (yani farklı düzeylerde şu anda Mısır’da ve Yunanistan’da yaşanan süreç), sosyalizme ulaşmak açısından ‘olsa ne iyi olur’ bir süreç değil, olmazsa olmaz bir süreçtir.

Bu süreci yaşamayan bir sınıfa, kahraman öncüler, korkusuz kır/kent gerillaları, Guevaralar, Bilmemne Kurtuluş Orduları, ilerici subaylar filan tarafından sosyalizm sunulamaz. Sunulursa, o sunulan şey sosyalizm değildir.

Sosyalizmin şiddet eylemleriyle ilişkisi yoktur. Büyük kitlelerin kendi eseri olmak zorundadır.

Siyasî bir yöntem olarak şiddetle işim olmaz.

Ama ezilenlerin kullandığı şiddeti eleştirenler hakkında da yine Troçki gibi düşünüyorum:

“Terörist eylemlere karşı insan yaşamının ‘kutsal değeri’ hakkında açıklamalar yapan satılık ahlâkçılarla [biz komünistlerin] ortak hiçbir yanı yoktur. Onlar, başka durumlarda, başka ‘kutsal değerler’ adına (örneğin ‘ulusal onur’ veya monarşinin prestiji) milyonlarca insanı savaş cehennemine itmeye hazırdır. Bugün özel mülkiyeti korumak için silahsız işçiler üzerine ateş açılması emrini veren Bakan, onların ulusal kahramanıdır. Ama yarın, işsiz işçilerin çaresiz elleri bir yumruk haline geldiğinde veya bir silahı kavradığında, yine aynı adamlar bu kez şiddetin hiçbir biçiminin kabul edilemeyeceğine dair bin türlü saçmalığı dillerine dolayacaklardır.”

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.