23 Ekim 2024
  • İstanbul12°C
  • Diyarbakır13°C
  • Ankara7°C
  • İzmir16°C
  • Berlin10°C

ŞİDDET SARMALININ HANDİKAPLARI

Fehim Işık

20 Ağustos 2011 Cumartesi 18:30

Kürt sorunu yeniden şiddet sarmalına girdi. Bu durum haliyle aktörler başta olmak üzere her kesimin söylemini etkiliyor. Bu etkilenme siyasetin söylem dışındaki diğer argümanlarına da yansıyor. Bu yeni argümanın sonucu olarak dile getirilmeye başlanan bir kanaat, bana geçmişte televizyonlara çıkarılan, gazetelerde röportajlar yapılan her Kürde dayatılan, 'Söyle bakalım, PKK terörist mi, değil mi?' söylemlerinin bir başka versiyonunun gelişmekte, geliştirilmekte olduğunu hatırlatıyor. Şimdilerde de, “Kürtler PKK korkusu nedeniyle düşüncelerini açıkça yazamıyorlar. Üzerlerinde PKK tehdidi ve baskısı var. Aslında Kürtler öyle düşünmüyorlar, ama düşündüklerine de söyleyemiyorlar,” deniliyor. Bu türden tepkileri ben de zaman zaman alıyorum.

Bu tür yaklaşımların kökeninde elbet yönlendirme amacı var. Bunu görmek mümkün. Siyaset yapan mümkün olduğunca yönlendirmeye ve etkilemeye çalışır. Siyaseten bu bir hak. Ama şiddet ve ölüm üzerine yürütülen bir siyasette bu bir hak değil, çirkefliğin daniskasıdır.

Bu türden söylemleri kendilerine malzeme edenler kendi adlarına konuşsunlar. Ama bunu Kürtler adına konuşarak yapmasınlar.

Şu çok açık: Kürtlerin eli kalem tutanlarının azımsanmayacak bir bölümü yeri geldiğinde PKK’ye en sert eleştiriyi yöneltmekten çekinmiyorlar. Kürtler kahve sohbetlerinde de, iftar sofralarında da, sivil itaatsiz cumalarda ve teravihlerde de, komşu gezmelerinde de pekala PKK’yi eleştiriyorlar, yanlışlarını söylüyorlar. Üstelik bugün daha fazla söylüyorlar; çünkü bu söylemi dile getirmenin bedeli geçmişteki kadar ağır değil. Ama dile getirilen bu eleştiriler, 'Söyle bakalım, PKK terörist mi, değil mi?' dayatmasının yeni versiyonunu savunanları, kesmiyor. Bu eleştiriler, Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşıtlık temelinde şekillenmiş bu kesimler tarafından, görülmüyor, görülmek istenmiyor. Çünkü bu eleştiriler bu kesimlerin işine yaramıyor. Sözünü ettiğim bu kesimlere göre Kürtler gece gündüz PKK'ye yüklenmeli, 'yaşanan tüm bu olayların müsebbibi PKK’dir,' demeli. Hatta mümkünse, Mehmet Metiner gibi davranıp, 'PKK terör örgütüdür,' noktasından olaylara bakmalı. Bu eleştirilerin(!) devamında da ‘Yaşa AKP! Sen bizim her şeyimizsin! Sen Kürtlerin biricik temsilcisisin!’ diye de slogan atmalı.

Bu minvalde, birilerine ‘vallah billah ben PKK’li değilim’i ispat etmek için değil, ama PKK’ye eleştirel yaklaşan Kürtler olduğunu da ifade etmek için geçmişte yazılanları bir kez daha yazmakta hiçbir beis görmüyorum. Elbet, PKK pirüpak bir örgüt değil. Gelinen noktada ciddi hataları da var, sorumlulukları da... Bunu artık sadece PKK’li olmayanlar veya PKK’ye eleştirel yaklaşanlar değil, bizzat PKK’lilerin kendisi de, onun periferinde siyaset yapan kesimler de kabul ediyor; zaman zaman da dillendiriyorlar. Ama bütün bunlara rağmen Kürt sorununun çözümü gibi ağır bir vebalin sorumluluğu altında yazanların, bu nedenle siyaset yapanların, Kürt sorununun çözümü ile daha farklı bir yaşam standardına kavuşacak mazlum Kürtlerin PKK’ye cepheden vurmalarını beklemek, Kürt aydınlarının birer Metiner versiyonu olmalarını hayal etmek ya da bu anlama gelecek dayatmalarda bulunmak, eşyanın tabiatına aykırıdır. Kürtlerin bu yaklaşımı gösterememesinin temel nedeni olarak korkuyu öne sürmek ise abesle iştigaldir.

PKK Kürt sorununun günümüze yansıyan sonucudur. Gelinen aşamada hala ve ısrarla, PKK'nin bir sonuç olduğu gerçeği göz ardı ediliyor. Kürt halkının kimliğinin red, inkar ve asimilasyonu, Kürt halkına Cumhuriyet sonrasında yönelen büyük katliamlar birçok örgütün çıkışına neden olduğu gibi PKK'nin de çıkışına neden oldu. 1938 sonrasında, yani devletin Kürtler üzerindeki egemenliğini pekiştirmesinden sonra Kuzey Kürt örgütleri içinde şiddete ilk bulaşan örgüt PKK oldu. Devlet şiddeti, işkenceler, faili meçhuller, köy boşaltmalar Kürtleri giderek PKK ile daha fazla buluşturdu, deyim yerindeyse PKK'yi Kürtlerin önemli bir bölümünün sığınağı haline getirdi. En nihayetinde bugünlere gelindi.

Artık siz görseniz de, görmeseniz de PKK, Kürtlere karşı uygulanan katliamların, sindirmelerin, yok etmelerin karşıtıdır ve bu haksızlıkların giderilmesi için de ağır bedeller ödemiş bir örgüttür. En azından Kürtlerin geniş bir kesimi içindeki PKK algısı, budur. Dolayısıyla PKK’ye, PKK’li olmasa bile ‘Kürt gözüyle’ bakanların algısı ile bugünlerde ‘terör uzmanı’ kesilen ve bazılarının AKP’ye ‘terör danışmanlığı’ yaptığı da açık olan kalemşorların algısının bir olmasını beklemeyin.

Bu belirlemelerden sonra bir başka noktaya da kısaca dikkat çekmek istiyorum.

AKP'ye dönük dile getirilen, Kürtlerin red, inkar ve asimilasyonunu sonlandırdığı yönündeki yaklaşımlar da bugünlerde geniş bir biçimde yazılıyor, çiziliyor. Yukarıda dile getirdiğim yaklaşımın akabinde, özellikle bu günlerde 'Niçin AKP'nin yaptıklarını görmüyorsunuz? Red, inkar ve asimilasyonu bitirmedi mi?' serzenişleri geliyor. Özellikle dindar ve mutedeyin insanlarımız arasında bu yaklaşımlar giderek yaygınlaşıyor.

AKP'nin yaptıkları var; onun geçmiş tüm hükümetlerden farklı bir tutum içinde olduğu açık. Ama yaptıklarını niçin yaptıkları da, doğrusu ancak bugünlerde daha net okunmaya başlandı.

AKP Kemalizm’le sorunlu dindar Türk insanının partisi olarak kuruldu. Milli Görüş gömleğini değiştirerek sahneye çıksa bile, aynı zeminden beslenmiş bir AKP, bu gömlekten kolay kolay kurtulamıyor ve iktidarını pekiştirince bir kez daha görüldü ki kurtulamadı da.

Kemalizm’in üç 'öcü'sünden biri dindar kesimlerdi. Kemalizm; Kürt sorunu, komünizm ve dindarlık alanlarında faşizan, baskıcı ve katıydı. Kemalizm bu katılıklar üzerinde inşa ettiği Cumhuriyet'le, trenini 80 yıl yürüttü. Tarık Ziya Ekinci’nin dediği gibi, “Komünizm sorunu SSCB’nin yıkılmasıyla çözüldü. Kürtler dağa çıktı, dindarlar iktidara geldi.”

AKP iktidara geldiğinde, Refahyol iktidarının deneyimi yaşanmıştı. Geçmişi iyi okuyan, yönetim deneyimi olan AKP kadroları, özellikle de Başbakan, iktidarlarını kendi argümanları üzerinden değil, ancak Avrupa kriterleri üzerinden şekillendirebileceklerini iyi gördüler. Bu politikaların yaşama geçmesinde de Avrupalı ve Türkiyeli demokratların yanı sıra ‘Kürtler’ de iyi bir müttefik olabilirdi. AB'yi arkasına alan, liberal demokratların önemli bir bölümünü inandıran ‘sosyal demokrat’ makyajlı AKP, kendisini birincil derecede ilgilendiren, belki de kendisini iktidara getiren temel argümanlardan biri olan 'türban (başörtüsü) sorununu' hala bile çözememişken, Kürt ve Alevi çalıştaylarıyla, muhafazakar dindar kesimi birinci derecede ilgilendiren sorunlar dışındaki kendi ilgi alanına en uzak olan sorunları çözmekle(!) işe girişti. Bugün geriye dönüp baktığımızda, geçmişte birçok Kürdün de iyi niyetle değerlendirdiği bu yaklaşımın samimi olmadığını artık daha net görebiliyoruz.

AKP ancak demokrat bir kimlik ile dış dünyanın yoğun desteğini alabilirdi. Muhafazakar dindar ve Türkçü bir kimlik, bu desteği ona sunmazdı. Öyle de oldu. ‘Demokrat’ kimliği ile destekleri topladı; iktidarını pekiştirdikten sonra gelip dayandığı sınırda da muhafazakar dindar ve nispeten Türkçü kimliğine yeniden büründü.

AKP artık Kürtler, Aleviler ya da muhafazakar kesimi ilgilendiren sorunlar dışındaki tüm sorunlarda, 'Yapacaklarımı yaptım, benden bu kadar,' noktasındadır. Bu noktaya karşı çıkan her kesimde doğal olarak AKP’nin hedefindedir.

Hiç unutmayalım; AKP’nin denediklerinin tümü bu ülkede denenmiş ve ters tepmiş siyasetlerdir. Bu ülkede denenmeyen tek şey, bir dönem AKP’nin de yapmaya çalıştığı politikadır; yani ‘diyalog ve müzakere’ politikasıdır.

Elbet, ülkenin yeniden içine girdiği şiddet sarmalından kurtulmasında PKK’nin de sorumlulukları vardır. PKK, silahsızlanmaya doğru gidecek, şiddeti bir bütün olarak ortadan kaldıracak bir politikayı benimsemeli, açık zemindeki siyaset mekanizmalarını bu anlamda geçmişten fazla önemsemeli ve özellikle BDP’nin bağımsız siyaset yapabilmesi için onu dolaylı da olsa yönetmekten vazgeçmeli, BDP’nin önünü açmalıdır.

Sürecin normalleşmesinde herkesin sorumluluğu var. Ancak en büyük sorumluluk AKP ve PKK’nindir.

Onlar isterlerse bu ülkeyi ‘rezil’ de ederler, ‘vezir’ de...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.