22 Kasım 2024
  • İstanbul8°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara10°C
  • İzmir17°C
  • Berlin0°C

‘ŞER BİLDİKLERİNİZ’

Nuray Mert

20 Şubat 2017 Pazartesi 10:30

‘Hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır vardır, siz bilemezsiniz, Allahbilir’ (Bakara, 216). 

Söz konusu ayet, ‘insanlardan şer ve hayır, yani iyi ve kötü arasında seçim yapmaları beklenemez’ anlamına gelmiyor, İslami inanca sahip insanlardan beklenen ‘şer’ diye düşündükleri şeylerden kaçınmak, ‘hayır’ bildiklerine yaklaşmak, uygulamaktır, seçimlerini buna göre yapmaktır. Mealde işaret edilen husus ise, şer ve hayır’ın ne olduğu konusunda nihai bilginin ancak yaratıcıda olduğudur, tam da bu nedenle insanların hayır ve şer konusunda, nihai söz söylemek, kendini bu konuda yetkili sanmak durumundan kaçınması gerektiğidir. İslami inanca göre, aksi halde ‘kibir’ söz konusu olur ve kibir ‘şirk’ten bir cüzdür. İnsanın, kendini iyi ve kötünün ne olduğu konusunda nihai karar verici yerine koyması, kendi ‘doğru’sunu dayatmak ve dahi buna dini kılıf bulmak yolunu açar, söz konusu ayet bu konuda açık bir uyarıdır. İslami inanca sahip olmayan bir insan, iyi ve kötü diye algıladığı şeyleri, çeşitli gerekçeler ile dayatma yoluna gidebilir, ama inanç sahibi biri, bunu kibre düşme tehlikesi olmadan yapamaz, Kelimetullah yapmaması gerektiğine işaret eder.

Ancak, tarih boyunca ve dahi günümüzde, İslami inanç adına dayatma, baskı yaygın bir pratiktir, zira din, kutsala gönderme yapmak suretiyle, her tür iktidar için, güçlü bir baskı aracı kılıfına sokulma aracı olarak kullanılabilir, kullanılmıştır, halen kullanılmaktadır. Türkiye’de dindar, İslamcı, muhafazakâr siyaset, halen bu pratik üzerinden yürüyor. Kendi telakkisine göre ‘şer’ olanı, hiç tereddüt etmeden tanımlayıp, diğerlerine bu tanım üzerine muamele etmekten sakınmıyor. Şimdilerde, malum, iktidar ve çevresi ‘teröristler bir şeye evet diyorsa da hayır diyorsa da her durumda, tersi doğrudur’ şeklinde akıllara seza bir mantık ile referandum kampanyası yapıyor. En fecisi, ‘hayır ve şer’ konusunda kendi analayışını nihai doğru olarak dayatmakta tereddüt etmiyor. 

Son olarak, Cumhurbaşkanı, “şerre rızanın şer olduğuna, kötülük olduğunainanıyorum. Benim için ‘evet’ ve ‘hayır’ demenin arasındaki fark bu kadara açık net ortadadır” dedi. Cumhurbaşkanı ve onun destekleyenler referandumda ‘evet’ demenin, samimiyetle hayırlı, ülkenin geleceği için iyi olduğuna inanıyor olabilir, ancak başkaları için de ‘hayırlı’ olanın ‘hayır’ demek olduğunu dikkate aldıkları sürece. Aslında referandumda ‘evet ve hayır’ kararlarının illa dini bir referansı olması gerekmemeli, bu ülkede İslami inanç sahibi olmayan pek çok insan yaşıyor, dahası inanç sahibi insanlar birbirleri ile her konuda anlaşmak zorunda değil. Ama biliyoruz ki, mevcut İslami iktidar, seküler siyasete inanmıyor. Siyasetini, kendi dini nasıl anlıyorsa o çerçevede İslami referanslara dayatmak suretiyle meşrulaştırıyor. Bu durumda, bize bir de, söz ve davranışlarını İslami inanç açısından sorgulamak hakkı doğuyor, zira mesele sadece seküler siyaset açısından antidemokratik, dayatmacı, hakkaniyetsiz olmaktan öte, kibir ve şirk konusu olabiliyor, bize bu çerçevede de tartışma alanı açıyor. 

İşte, tam da bu nedenle, seküler siyaset, inançlı veya olmayanlar için en az çatışmacı zemini temin eder. Bu durumda, birbirimizi inanç temelli yani, kendimizi Tanrı yerine koymaktan kaçınarak sorgulamak, tartışmak, uzlaşma zemini aramak mümkün olur. Laik siyaset bu nedenle, demokratik tartışma ve uzlaşmak açısından tek mümkün yoldur. 

Ülkemizin geleceği için referandumda ‘Evet’ veya ‘Hayır’ demenin doğru olduğu kanaatinde olanların birbirine benzer veya farklı pek çok gerekçesi olabilir. Ancak, İslamcı bir siyasetin, ‘Hayır bildiklerinizde şer, ŞER BİLDİKLERiNİZDE HAYIR VARDIR’ uyarısını dikkate almama, şer olanı tanımlama ve dayatma lüksü yoktur.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.