21 Kasım 2024
  • İstanbul11°C
  • Diyarbakır13°C
  • Ankara14°C
  • İzmir21°C
  • Berlin3°C

ŞEMDİNLİ'DEN ULUDERE'YE: FARKINDALIK YARATMAK

Ali Akel

24 Mayıs 2012 Perşembe 07:14

Geçtiğimiz bir yıl içinde Türkiye, Predator almak için Amerika'dan kaç kez talepte bulundu dersiniz?..

Hatırladığım ve bildiğim kadarıyla Eylül 2011'den bu yana, dokuz ayda yedi kez Amerika'nın kapısını çaldı Türkiye.

BM Genel Kurul çalışmaları çerçevesinde 20 Eylül 2011'de ABD Başkanı Obama ile görüşmesi sonrası basın toplantısında Başbakan Erdoğan, "Bizim, PKK ile mücadeleye yönelik olarak kendilerine verdiğimiz bir talepler listesi var" diyordu.

Listenin en önemli kalemi kuşkusuz Predator'lerdi...

Erdoğan, "Predator'ler noktasında öyle zannediyorum ki sıkıntı olmayacak, Predator hususunu çözmeye çalışacaklar" diye ekliyordu.

Erdoğan "sıkıntı olmayacak" diyordu ama, görüşme sırasında Obama'nın, satışa karşı olmadığını ancak Kongre'nin aşılması gerektiğini söylediği biliniyordu.

Listede yedinci sırada olanı ikinci sıraya alalım.

Bundan dokuz ay sonra Chicago'da, geçtiğimiz pazartesi günü (21 Mayıs) NATO Zirvesi sırasında ABD Başkanı Obama ile biraraya gelen Cumhurbaşkanı Gül, aynı talebi tekrarladı. Aldığı cevap aynıydı. New York'ta, Kongre engeli off the record dile getirilmişti. Chicago'da ABD yönetimi daha açık olmayı tercih etti anlaşılan. New York'ta off the record olan bizzat Cumhurbaşkanı Gül'ün, "Bu taleplerimizi tekrarladım. Aslında yönetimin tavrı olumludur. Kongre'yi iknaya uğraşıyorlar" sözleriyle on the record hale geldi.

Başbakan'ın "sıkıntı olmayacak" dediği alım sıkıntı olmaya devam ediyor...

Predator talebi, Ekim 2011 sonlarına doğru Savunma Bakan Yardımcısı Alexander Vershbow'un Ankara ziyareti, Aralık 2011'de Washington'da yapılan temaslar, Ocak 2012'de, birkaç gün önce Kamu Güvenliği Müsteşarlığı görevinden ayrılan Murat Özçelik'in ve en son Gül'den önce de 10 Mayıs'ta Washington'da temaslarda bulunan Genelkurmay Başkanı Necdet Özel'in görüştüğü temel konular arasındaydı.

6 Kasım 2012'de yapılacak ABD Başkanlık seçimlerine kadar yedi değil 17 kez daha bu talep tekrarlansa, cevap değişmeyecektir. Obama kazanırsa, talep muhtemelen daha güçlü bir şekilde dile gelecektir. Seçilemez ise yeni bir durum ortaya çıkacak.

Amerikan yönetiminin satışı istediği ve prensipte onayladığı kısmını bir kenara bırakalım. Türkiye'nin dokuz ayda yedi kez Predator için Amerika'nın kapısını çalmasının sebep olduğu 'kulak tırmalaması'nı da bir kenara bırakalım.

Amacım, Türkiye'nin Predator talep çetelesini tutmak değil...

Predator'lerin karşılaması beklenen ihtiyaç ve bu ihtiyacı ne kadar giderebileceği konusu bir kenara... Söz konusu sorunun giderilmesi için Predator'ler gerçekten doğru 'araçlar' mı diye baktığınızda çok daha sıkıntılı bir durum ortaya çıkıyor.

Hakkını teslim etmek gerekiyor: Başbakan Erdoğan, Kürt meselesinin çözümünde seleflerine göre çok daha siyasi bir duruş sergiledi ve adımlar attı. Kanın gövdeyi götürdüğü sırada ve kimsenin Kürt kelimesini ağzına alamadığı bir dönemde merhum Turgut Özal'ın, "Gerekirse federasyon da tartışılmalı" dediğinin hakkını da vermek gerekiyor.

Kimse, Kürt var mıdır, diye sormuyor artık; "inkarı bitirdik" diyor örneğin Erdoğan. Ortada bir TRT Şeş, sisli bir açılım, daha da önemlisi 'Oslo' var...

TRT Şeş devlet açısından evet büyük bir adımdı, ancak Kürtler için artık çok da bir anlam ifade etmiyordu... Yıllardır çanaklarla, uydularla onlarca Kürt kanalı izleniyordu.

Kürt meselesinin çözümünde, başta Oslo gelmek üzere, büyük siyasi cesaret gerektiren adımlar attı Tayyip Erdoğan. Ama meselenin çözümünde, özellikle Kürtler açısından farkındalık yaratacak noktalara bir türlü çekemedi. Farkındalık yaratacak, çözüme ivme kazandıracak adımlarından geri duruldu.

Tayyip Erdoğan'ın Ağustos 2005'de Diyarbakır'daki konuşmasında, "Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunu olarak öncelikle benim sorunum" diyerek farkındalık yaratmıştı aslında.

Erdoğan, en büyük farkındalığı 9 Kasım 2005'te Şemdinli'de Umut Kitabevi'nin bombalanması sonrası ortaya koymuştu. Hakkari, Şemdinli ve Yüksekova'da protestolar devam ederken, 20 Kasım sabahı Şemdinli'de ortaya çıkan Başbakan Erdoğan, oradan Yüksekova'ya ve Hakkari'ye giderek herkesi sadece şaşırtmamış, meselenin çözümüne ilişkin farkındalık yaratmıştı.

Ayakları sallanan bir masa ya da sandalyenin üzerine çıkarak Şemdinlilere konuşmuştu Erdoğan. Yüksekova'da, cenazeler gömülürken Belediye Başkanı Salih Yıldız ile Erdoğan arasında geçen şu diyalogu unutmak mümkün mü:

Yıldız: Sayın Başbakanım, cenazelerin üzerinden uçakların sorti yapması çok hoş olmadı. Kırgınlık yarattı. Halk rahatsız oldu. Keşke olmasaydı.

Erdoğan: Cenazeler sırasında uçakların alçaktan uçmasından ben de rahatsız oldum. Konuyu araştırıyorum. Cenazelerin sarı-kırmızı-yeşil bayraklarla örtülmesi de hoş değildi.

Yıldız: Olayların etkisiyle halk öfkeliydi. Bayrakların sarılmaması konusunda çok fazla bir şey yapamadık.

Erdoğan: Münferit olaylar karşısında birlikte duralım.

Yıldız: Bu konuda çözüm Avrupa'da değil. Kesinlikle Ankara'da Başbakanım.

Hakkari'de de şunları söylemişti Erdoğan: "Biliniz ki, yanlışlar varsa biz kesinlikle idari olarak bunun takipçisiyiz. Ama sizinle elele vermemiz lazım."

Dün, Şemdinli'de böyleydi. Süreç ağır aksak yürüdüyse de Ocak 2012 başlarında olayın failleri 'iyi çocuk' Ali Kaya, Özcan İldeniz ve Veysel Ateş 39 yıl 10'ar ay ceza aldılar.

Pekiyi ya bugün? Ya Uludere?

(Devam edeceğiz...)

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.