24 Kasım 2024
  • İstanbul5°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara1°C
  • İzmir6°C
  • Berlin4°C

SEÇİMLERE GİDİLİRSE NE OLUR?

Ali Bayramoğlu

14 Temmuz 2015 Salı 08:15

Zor bir dönemden geçiyoruz. Kürt meselesi gibi çözülmeyen kimi sorunlar, Türk siyasetinin rövanşçı gelenekleri, mecliste oluşan çoğulcu temsil görüntüsüne rağmen sistemi tıkayabilecek hususlar içeriyor.
 
Malum, mecliste 4 siyasi parti var ve Davutoğlu'nun koalisyon turları başladı.
 
Aslında bu partiler arasında birden çok fazla işbirliği ve koalisyon ihtimali, imkanı var. Ancak bugün, mecvut siyasi koşul ve tutumlar kapıyı sadece AK Parti ve CHP arasındaki bir koalisyon ihtimaline açık tutuyor.

Bu tablo bile Türkiye'deki siyasi ayrışma ve bölünmelerin derinliğine ve niteliğine işaret ediyor. İlk günden bu yana altını çiziyoruz, meclisteki 550 milletvekilinin 160'ı iki zıt ve uç partinin milletvekillerinden oluşuyor. Diğer siyasi partilerin ülke yönetimiyle bağ kurmasını istemedikleri Kürt meselesi merkezli HDP ve son dönemde tüm gücünü çözüm sürecine karşı çıkmaktan alan, tavizsiz duran, üstten konuşan Türk milliyetçisi bir siyasi parti, MHP meclis milletvekillerinin yüzde 30'unu oluşturuyor.
 
Bu tablo sadece koalisyon formülleri açısından değil, bundan sonraki dönemde meclisin işleyişi açısından da muhtemel bir blokajları akla getirmektedir.
 
Şu anda kritik virajdayız…

Ya AK Parti ve CHP arasında bir koalisyon kurulacak ya da Türkiye seçimlere gidecek…
 
Tersten başlayalım…
 
Bir uzlaşma çıkmaz ve seçimlere gidilirse ne olur?
 
Böyle bir durumda ya aynı oy dağılımı ve tablo ortaya çıkacak ya da istikrar unsurunun baskısıyla AK Parti bu kez tek başına iktidar olacaktır.
 
Yeniden bir seçim sonucunda aynı tablonun ortaya çıkması Türkiye için olabilecek en kötü senaryodur. Zira bu durum, mevcut siyasi dengeler ve kültür veri alınırsa, “yönetilemez Türkiye'' endişesine yol açacak ya da kerhen kurulacak, kırılgan, çatışma üzerine kurulu AK Parti-MHP tipi koalisyonlar üretecektir. Diğer bir ifadeyle örselenme ve dolaylı bir istikrarsızlık hayatımıza girecektir.
 
Muhtemel bir yeniden seçim sonucunda AK Parti'nin tek başına iktidara gelmesi ise kısa vadede istikrarsızlık riskini ortadan kaldırır ve bir ölçüde eski dengeler geri iade eder. Ancak sadece bir ölçüde… Zira gerçekleşmesi halinde böyle bir sonuç, AK Parti tarafından şüphe yok ki çok büyük bir başarı kabul edilir. Ve bu algı, bu seçmenin siyasi partiye yönelik tüm uyarıların, “fabrika ayarlarına dönme”, “kurumsallaşma”, “katılımcı demokrasi seslerine kulak verme” ikazlarının üzerine (kaçınılmaz bir sonuç olmamakla birlikte) hasır örtme riski doğabilir.
 
O zaman ise, farklı kesimler arası köprülerin oluşacağı, farklı siyasi partiler arası etkileşimin belirleyeceği bir siyasi akış değil, köprü gereğini bile tek gücün takdir edeceği, siyasi kararlarda yeniden egemen gücün vicdanından medet umulacağı bir kaç yılın düzeni devam eder.
 
Bu düzen ise bir süre sonra, kendisini taşıyamaz ve ilk seçimlerde çöker. Bu kez kelimenin gerçek anlamıyla AK Parti için bir erime, sistem için dolaylı değil doğrudan bir istikrarsızlık evresi başlar.
 
Bir ihtimal de tekrar tek başına iktidara gelmesi halinde AK Parti'nin tüm unsurlarının kendisine gelen uyarıları almış ve anlamış olması, söylem ve politikalarına buna göre yön verecek olmasıdır. Yani kurumlaşma, çoğulculaşma, farklı taleplere kulak verme kapılarının açılmasıdır. Ancak biliyoruz ki, hiç bir sistem ve yerleşik güç ya da aktör rekabet ve demokratik siyaset açısından mecbur kalmadıkça taviz vermez, oluşan dengeleri veri kabul kabul ederek yol almaz.
 
Şimdi başa, bugüne dönelim…
 
Yukarıdaki basit akıl yürütme bile Davutoğlu'nun dün başladığı görüşme turlarının ülke ve gelecek için ne denli kritik ve önemli olduğunu gösteriyor.
 
Sistemin, son yıllardaki demokratik kazanımları korumaya ihtiyacı var. Sistemin bazı açılardan tashihe ihtiyacı var. Yeni bir kurumsallaşmaya ihtiyaç var.
 
Tüm bunlar “farklı siyasi anlayışların” taviz vererek, en azından bir süre el ele vermesini gerektiriyor. AK Parti'nin kendine gelmesi, yeni dönemde yeniden yapılanması, CHP'nin yönetim sistemi ve sorumluluğuna dahil olmasından tutun, çözüm sürecinin devamı, ekonomik istikrar böyle bir geçişi gerektiriyor.
 
Koşullar uygun…
 
Örneğin, Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimlerden bu yana siyasi alan içine hiç bir şekilde girmiyor.
 
Mesele samimiyetle gerginlikleri düşürecek bir koalisyon ruhu oluşturmaktır.
Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.