24 Kasım 2024
  • İstanbul3°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara0°C
  • İzmir7°C
  • Berlin3°C

SEÇİME KATILMAK DA DARBE GİRİŞİMİ OLURSA…

Ahmet İnsel

21 Nisan 2015 Salı 09:48

Bülent Arınç’ın Bursa’da dile getirdiği değerlendirme, AKP’de yaşanan gerçeklik algısı çarpıklığının sadece Tayyip Erdoğan’ın yarattığı başkanlık rejimi tazyikiyle ilişkili olmadığını gösteriyor. Arınç’a göre, “HDP’nin tek amacı barajı geçmek” ve bu bir siyasal parti için eleştirilecek bir amaç! Anlaşılan Arınç demokrasisine göre, önüne yüzde 10 gibi dünyada eşi olmayan bir antidemokratik baraj konmuş bir siyasal partinin ilk ve bu nedenle tek amacı barajı geçmemek olmalı. Bir parti ya ilk seçimde iktidar olmalı ya da hiç seçime girmemeli!

HDP, 2007 ve 2011’de olduğu gibi, barajı aşmak için bağımsız adaylarla seçime katılsaydı, bu kez hilekârlıkla suçlayacaktı herhalde Arınç bu partiyi. Kendine hatırlatalım: 1991 seçimlerinde, üyesi olduğu Refah Partisi acaba neden Milliyetçi Çalışma Partisi ve Islahatçı Demokrasi Partisi’yle seçimlere ortak girmiş, hülle ittifakı yapmıştı? Refah Partisi’nin o zaman tek amacı barajı geçmek değil miydi?

1991’de, yanılmıyorsam kimse, bugün hükümet sözcüsünün dile getirdiği akıl almaz iddiayı aklından bile geçirmeye cüret etmemişti. Evet, Arınç’a göre, HDP’nin hedefi barajı geçerek “AK Parti’nin milletvekili sayısından çalmak! Bunu söyleyen şahıs, yüzde 10 barajı altında kalan partilerin hak ettikleri milletvekilliklerine el koymak üzerine seçim stratejisi oluşturmanın tam da çalmak fiili ile tanımlanabileceğini belli ki düşünmüyor. Ya da bu “el koyma/ çalma” fiilini kendi partisinin doğal hakkı olarak görüyor. Şecaat arz ederken sirkatin söylemek deyiminin bundan daha iyi oturduğu bir durum bulmak kolay değildir.

Sadece Arınç değil, eski Adalet Bakanı, milletvekili adayı Bekir Bozdağ da aynı telden çalıyor. Belli ki AKP açısından en büyük telaş HDP’nin barajı geçmesi. Bu nedenle artık düşünmeden konuşmaya başlamışlar. “HDP’nin seçime katılması suretiyle AK Parti’nin güçlü iktidarının, Türkiye’nin siyasi istikrarının önü kesilmek istenmektedir” buyuruyor Bozdağ. Hızını alamayıp “uluslararası çevrelerin, onların Türkiye içindeki işbirlikçilerinin” HDP’yi seçimlere sokup Türkiye’nin önünü kesmek istediklerini iddia etmeye cüret edebiliyor.

AKP hükümetinin sözcüsü bir partinin seçime girmesinin amacını başka partinin milletvekili sayısından çalmak olarak tanımlarken, aynı partinin Adalet Bakanlığı yapmış bir milletvekilinin, bir partinin seçime katılmasını, uluslararası güçlerin ve yerli işbirlikçilerinin Türkiye’ye yönelik menfur bir oyunu olarak tanımlaması iktidar partisinin zihniyet röntgeni işlevi görüyor. Bunun bir adım ötesi, “seçimlere katılarak, iktidar partisinden milletvekili çalıp, iktidarı devirmeye yönelik darbe teşebbüsü” suçlamasıyla HDP hakkında dava açılmasıdır.

Bu aşamadan çok uzak değiliz; çünkü Bekir Bozdağ HDP’yi “proje partisi” olarak tanımlıyor. Böylece, bu partinin AKP’nin Orwell’in 1984 romanında bahsettiği “yenikonuş”unu çağrıştırmaya başlayan dilinin önde gelen tabirleri olan “üst aklın”, “uluslararası lobilerin”, “paralel yapıların” projesi olduğunu ima ediyor.

İlginçtir, AKP iktidara geldiğinde onu gayri meşru ilan edenler de, “AKP’nin bir uluslararası projenin ürünü” olduğunu ifade ediyorlardı. Şimdi AKP onlarla aynı kendine demokrat ve otoriter zihniyeti paylaştığını bir kez daha açıkça gösteriyor.

AKP’nin fiili başkanı da, adını vermeden HDP’yi “terör örgütünün temsilcisi konumundaki parti” olarak nitelediğine göre, ortada seçime katılarak darbeye teşebbüs eden terör örgütü işbirlikçisi bir yapı var demektir. Arınç, HDP’nin “ideolojisi gereği örgüt adına” barajı geçme teşebbüsünde bulunduğunu söylerken, tam bunu kastetmiyor mu?

İnsana Zaytung haberi okuyorum hissi veren bu sözler, sadece AKP yönetiminin seçim sonuçlarından duyduğu telaş ve akıl tutulmasıyla izah edilemez. AKP’nin, siyasi istikrar adı altında sunduğu çoğunlukçu otoriter demokrasi ve başkancı rejim arzusu da bu zihniyetin yansımalarıdır.

Bugün Türkiye’de bir siyasal partinin seçime girmesini milletvekili çalmak olarak tanımlayan, ama başkalarının aldığı oylara el koyarak mutlak iktidar olmayı meşru bir hak olarak gören bir zihniyet var iktidarda. Türkçede bu zihniyeti çok güzel tarif eden bir tabir vardır: Hem suçlu hem güçlü!

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.