SAKİNE CANSIZ’I KİM, NİÇİN KATLETTİ?
Günay Aslan
12 Ocak 2013 Cumartesi 08:31
Geçen Çarşamba günü öğlen saatlerinde Paris’in göbeği sayılan bir bölgede, Kürdistan’ın Jeanne d’Arc’ı; Kürt halkının gurur kaynağı Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Söylemez adındaki iki yoldaşıyla birlikte alçakça katledildi.
Kürt halkını derinden etkileyen, tarihimizin bu en önemli siyasi suikastiyle ilgili çok şey söylendi; söyleniyor, söylenecek.
Bütün zamanların asi ve güzel kadını Sakine Cansız’la 25 yıldır haklı kavgaya dair anlamlı, güzel şeyler paylaşan, onun ilgisi ve sevgisine mazhar olan, onun varlığını armağan olarak algılayan biri olarak ben de birşeyler söyledim, söylüyorum, söyleyeceğim...
Ancak, dört gündür acılı bir denizde çırpınan yüreğimin sesini bastırarak, şimdi konuşmasam sonsuza dek susacakmş gibi davranan duygularımı bir kenara koyarak, adice ve vahşice işlenmiş bu katliamın sadece siyasi boyutuyla ilgili birşeyler söyledim; söylüyorum, söyleyeceğim.
Şimdi kanayan taze bir yara olan Sara’yla (Sakine Cansız) ilgili; onun hayat içindeki yolculuğu ve haklı kavgada yürek çağlatan duruşuyla ilgili duygu ve düşüncelerimi, bana şimdi durmuş gibi görünen zamana bırakıp, suikastin siyasi boyutuyla ilgili düşüncelerimi paylaşmakla yetineceğim.
***
Suikastle ilgili olarak dört gün boyunca çok sayıda komplo teorisi üretildi.
Daha cinayet işlenir işlenmez düğmesine basılmış gibi birçok merkez birden harekete geçti.
Gülen Cemaati, AKP sözcüleri, yandaş medya, yeminli PKK düşmanı sözde Kürt aydınları ve bir kısım Fransız medyası söz birliği etmişcesineÇ ‘fail PKK’dir’ dedi.
Bunlar suikastin ‘iç infaz’ olduğunu söyledir ve aslında elbirliğiyle kendilerini ‘deşifre’ ettiler.
Halkların barış içinde birarada yaşamasından yana olan kesimlerse suikastin yeni sürece dönük bir ‘sabotaj’ olduğunu söylediler.
Bunlar da sürecin kesintiye uğramamasını talep ettiler.
Elbette suikastin arkasındaki güçleri ve niyetlerini anlamak için bazı sonuçlara ulaşmak gerekiyor.
Ne ki eldeki veriler kesin bir sonuca bu aşamada izin vermiyor.
Önce olayı aydınlatmak, sonra da çıkan sonuca uygun olarak yeni bir pozisyon almak gerekiyor.
Her şeyden önce suikastin arkasında Fransız gizli servisinin olduğu anlaşılıyor.
Kürtleri ve kurumlarını yıllardır gözetim altında tutulan Fransız gizli servisinin onayı olmadan katliamın gerçekleşeceği düşüncesi kimse inandırıcı gelmiyor. Dolayısıyla zan altındaki Fransa’nın olayı süratle aydınlatması gerekiyor. Fransa içişleri bakanı ile cumhurbaşkanının açıklamaları Fransa’nın olayı ciddiyetle takip ettiğini gösteriyor.
Beklentimiz Fransa’nın bunu bütün boyutlarıyla aydınlatmasıdır.
Öte yandan Fransa’nın hangi siyasi hesap yüzünden bu işe katıldığı konusunda ise tam bir netlik yok.
Fransa’nın PKK’yle ciddi bir çekişme içinde olduğunu Kürtlere karşı sürdürdüğü periyodik operasyonlardan biliyoruz.
Fransa-PKK gerginliğini Ortadoğu’daki gelişmelerden, özellikle de Suriye’de olup bitenden bağımsız düşünemeyiz. Fransa’nın periyodik baskınlarıyla PKK’ye dayatmada bulunduğu sır değil.
Ancak son suikast bunun ötesinde bir anlam taşıyor. Zira suikast PKK’ye açık ‘savaş ilanı’ anlamına geliyor. Bu da ister istemez başka bir gücü de gündeme getiriyor. Buradaysa birinci faili olarak Türkiye öne çıkıyor. Kürtler arasında Türk galdyosunun bu katliamı yaptığı inancı yaygın.
AKP sözcüleri ve yandaş medyanın olayı PKK’ye yıkma telaşı da bu inancı güçlendiriyor.
Çoğu Kürdistanlı suikasti İmralı’da başlayan süreçle irtibatlandırıyor. Türk gizli servisinin gerçekleştirdiğini ve dolayısıyla ortada çözüm değil, tasfiye planı olduğunu söylüyor.
Bunu yabana atmamak gerekiyor ancak, Türkiye’nin Avrupa’da siyasi suikastler düzenleyerek PKK’yi tasfiye edemeyeceği gibi, hayati çıkarlarını ve geleceğini riske edeceğini unutmamak gerekiyor.
Çiller döneminde Türkiye bunu denemek istedi fakat Avrupa’yla karşı karşıya gelmenin sonuçlarını kestiremedi. Erdoğan bunu göze aldı mı, bilemeyiz.
Eğer öyleyse herşeyin ‘sil baştan’ olacağını söyleyebiliriz.
Suikastin altından Türkiye’nin çıkması durumunda görüşmeler sona ereceği gibi Kürtler ve Türklerin birbirlerini tüketeceği yeni bir çatışma süreci başlayacaktır.
Türkiye’nin bu süreçte bunu göze alması kolay değildir.
Çünkü görüşmelerin yeniden başlaması bölgesel dengelerin değişmesiyle ilgili bir süreçtir ve bunun tersine dönmesi Kürtlerden çok Türkiye’ye zarar verecektir.
Türkiye’nin suikastteki rolünü, özellikle de iç siyasi hesapları olan Gülen Cemaati’nin dış dinamiklerle iç içe yürüyen çabalarını görmezden gelemeyiz.
Aynı şekilde gelişmekte olan Kürt-Türk ilişkilerinin rahatsız ettiği kimi ülkelerin uğursuz çabalarının olduğunu da bilmeliyiz.
Kürt ve Kürdistan sorununun çok bileşenli karmaşık bir sorun olduğu gerçeğinden hareketle önceliği Paris Suikastini aydınlatmaya vermeliyiz...
Kürdistan‘ın Jeanne d’Arc’ı; Kürt halkının gurur kaynağı Sakine Cansız’ı kavgamızda ve sevdamızda yaşatmanın yolu onun ve yoldaşlarının katillerini bulmaktan, onların kirli hesaplarını bozmaktan ve bunun hesabını sormaktan geçiyor.
Sara’ya; onun anısına, özlemlerine ve umutlarına bağlılık bunu gerektiriyor…
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.