SAKİLLER KARŞISINDA TARZ
Ferhat Kentel
13 Nisan 2013 Cumartesi 08:32
Bugünlerde tam bir tevafuk eseri, çok sevdiğim insanlarla, günümüzün gündem kavramlarından birini kullanacak olursam, “âkil” ve “bilge” insanlarla ayrı ayrı çok benzer sohbetler yaşadım. Boğos Levon Zekiyan, özellikle Fransızcada bulunan “dil” (langue) ve “dil yetisi”, “ifade etme yolu, tarzı” (langage) arasındaki farka değiniyordu. Tabii ki, dilimiz ile anlatırız derdimizi; ama nasıl anlattığımız çok önemlidir. Mesela eğer “barış”tan bahsediyorsak, gerçekten barışın tarzımıza da sinmesi gerekir. Ya da eleştiri yapacaksak bile, bunu kırıp dökmeden, nefret duymadan, nefret uyandırmadan becermek; böylesine bir erdemi beslemek gerekir.
Diğer sohbet, geçtiğimiz çarşamba günü İMC-TV’de, Alev Erkilet ile birlikte yaptığımız “Güvercin Günlükleri” programında gerçekleşti. Matematikçilikten mühendisliğe, hat sanatından İslam tarihine uzanan bir yelpazede bir derya olan İrvin Cemil Schick’le birlikte programa katılan Oya Baydar söylüyordu; sırf hamaset olsun diye, sırf “politik çıkarların” o anki gereklerine uygun olsun diye kullanılan her türlü cümle bir müddet sonra, o cümleyi kullananı da kendine benzetiyor... Yani ağızdan çıkanlar, beyni ve aklı esir alıyor...
Dolayısıyla, bugünlerde “barış” diyen, “çözüme evet” diyen insanların, olağanüstü bir hassaslık göstermesi, her türlü provokatif dile, düşmanlığa sabır diliyle muhatap olması gerekiyor.
Akıl dilinin yetersizliği
Bu çok açık, ancak hiç kolay değil...
Mesela ırkçılık, yabancı düşmanlığı korkaklıktan başka bir şey değildir. Çok karmaşık toplumsal meseleleri en basit yorumuyla ele almaktır. Mesela Avrupa’da işsizliğin sebebinin göçmenler olduğunu zannetmektir. Avrupa’nın dertlerinin sebebinin Müslümanlar olduğunu zannetmek ve kolayca islamofobik olmaktır. Çünkü bunlar kolay yorumlardır; kafa çalıştırmayı gerektirmez. Ama bu tür yorumlar yaygınlaşırsa toplumdan pek de hayır gelmez.
Fakat ırkçıları, islamofobikleri “akıl”la ikna edemezsiniz. Çünkü onlar, zannettikleri düşünce kırıntılarına “tutku” ile sarılırlar. “Akıl” havada kalır onlar karşısında; tutkunun yanından teğet geçer gider. Bu yüzden onlara karşı sabırla, duygu dilini devreye sokmak gerekir.
İşte bunu becerebilenler aslında gerçekten “âkil insan” sıfatını hak ederler.
Ve mesela ben özellikle yazarken bunu çok iyi becerebilenlerden değilim. Bu ırkçıların, nefret tohumları saçanların ne kadar aptal, ne kadar zavallı bir ruha sahip olduklarını haykırmak daha kolayıma geliyor...
Mesela bir zulüm örneği olarak 28 Şubat’ın mağduru bir gazetenin içine sinmiş, aynen 28 Şubat’ın marifetleriyle donanmış, “derin devlet yazarı” kılıklı adamların karşısında sabırla “yapma etme kardeşim, bu kadar yalan söylemek, bu kadar 28 Şubatçılık yapmak günahtır, yazıktır” demek hiç kolay değil.
Bütün yazılarında, öfke içinde sağa sola küfreden bir adam, “âkil” seçildikten sonra sakinleşmişe benziyor. Ancak bu “âkil”i görmeyip, Hilâl Kaplan’a saldırmak için vesile üstüne vesile yaratan, savaş ve kan geri gelirse muhtemelen zil takıp oynayacak olan bir adamın şu dili karşısında nasıl bir “akıl” ya da “duygu” dili geliştirilebilir?
“Malum tayfanın (yani bu memleketin gerçekten demokrat âkil insanlarını kastediyor aslında FK) ortak özelliği ‘Öcalan ve PKK sevdalısı’ iken, ‘Türk’ ifadesine alerjili olmaları
(...) alttan alttan ‘Türk’ düşmanlığı yapıyor olmaları. (...) bölücü tipler bunlar.”
Sakil tetikçilerin dini imanı yok
Görünüşte “dindar” olan bu Fatih Akkaya beyefendi, memlekette savaşacak düşmanlar yaratma peşinde... Ama bu efendinin tam zıt kutbunda da görünüşte “laik” olan bir hanımefendi var; adı Yazgülü Aldoğan...
O da demokrat bir Müslüman’a, gazeteci-yazar Emine Uçak’a saldırmayı uygun görmüş. Aldoğan hanımefendi Emine Uçak’ı “âkil insanlar listesinde” ve “Apo’ya köyünde doğum günü düzenleyen derneğin başkanı” olarak göstermiş. Uçak ise, Posta gazetesine ve Yazgülü hanımefendiye bir açıklama göndererek, bu vahim hatanın düzeltilmesini istemiş; “Âkil insanlar listesinde değilim, iddia edilen dernek başkanı da değilim, Öcalan’a doğum günü de düzenlemedim” demiş. Ama bu sefer de Aldoğan hanımefendi, Emine Uçak’ın “Âkil İnsanlar arasında yer almayı kendisine ‘hakaret ve küfür’ olarak gördüğünü” iddia etmiş.
Ne yaparsınız bu durumda? Bu düşmanlık karşısında? Ne yapıp edip düşman gördüğünü yalanla dolanla yok etmeye soyunmuş bu insanlar karşısında hangi üslubu, hangi tarzı kullanabilirsiniz?
Âkil insanların bu tetikçilerin dillerini etkisiz bırakacak bir dil inşa etmeleri gerekiyor. Çünkü bu sağdan ve soldan “tetikçiler”, hayatın ve toplumun değişmesinden korku duyan insanların ihtiyaç duydukları basit ve yalan açıklamaları bıkmadan usanmadan üretmeye devam ediyorlar.
Ergenekoncu türevi bu tetikçileri belki de hiç duymamak, görmemek gerekiyor. Ama ne olursa olsun, âkil insanlara destek vermemiz gerekiyor. Ve evet belki de benim gibi insanların da bu “tetikçilere” “tetikçi” dememeyi becermemiz gerekiyor...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.