ROJAVA SAVAŞLARI VE HEWLÊR KONFERANSI
Günay Aslan
24 Temmuz 2013 Çarşamba 05:05
Geçen Cuma gününden bu yana peş peşe çok önemli gelişmeler yaşandı.
Cuma sabahı El Nusra Cephesi özgürlüğün birinci yılını kutlamaya hazırlanan Rojava’ya saldırdı.
Ağır silahlarla yapılan saldırının hedefinde kuzeyden Qamişlo ve Êfrîn’i güneyden ise Musul ve Hasake‘yi Halep’e bağlayan stratejik bölge vardı. Saldırıya uğrayan Serêkaniyê bu bölgenin kilidi konumundaydı. Dolayısıyla burayı ele geçiren rakiplerine sürekliliği olan bir stratejik üstünlük sağlayacaktı.
Bu nedenle burada günler süren şiddetli çatışmalar yaşandı. YPG’nin sergilediği kahramanca direniş sayesinde El Nusra Serêkaniyê ve çevresinde ağır bir yenilgi aldı ancak, bu iş burada duracağa benzemiyor.
Qamişlo’yu Êfrîn’i, Musul ve Hasake’yi Halep’e; Halep’i de Antep’e bağlayan (Halep Antep'e 100, Şam'a 350 km) bu stratejik alanı elde tutmak isteyen El Kaide ve uzantıları ilk fırsatta yeniden saldıracaklardır.
Gidişat savaşın kaldığı yerden devam edeceğine işaret ediyor. Uzun süreli bir savaşa hazırlıklı olmak gerekiyor. Tabii burada Türkiye‘nin tutumu önem kazanıyor. Ankara şimdilik Kürtlerin kendi ülkelerinde egemen olmalarına, onun deyimiyle ‘de facto durum yaratmalarına‘ izin vermeyeceğini söylüyor.
Türkiye‘nin gelişmelere askeri güçle müdahale edip etmeyeceğiyse bilinmiyor. Gerçi iç ve dış koşullar askeri müdahaleye izin vermiyor ancak, Kürdistan‘ın güneyden batıya doğru yükseliyor olması onu etkiliyor.
Elbette Türkiye hem Barzani’yle olan stratejik işbirliği hem de İmralı’da başlatılan çözüm süreci üzerinden gelişmelerin içinde de yer alıyor. Çözüm süreci ile Rojava devriminin iç içe geçtiğini ve Türkiye‘nin alacağı tavrın buna endeksli olacağını görmek gerekiyor.
Kaldı ki Türkiye’nin, PKK Lideri Öcalan’ın önerdiği ‘stratejik Kürt-Türk ittifakı‘ amacını paylaştığı gözleniyor. Süreç bu temel üzerinde yürüyor. Dolayısıyla çözüm sürecinin ilerlemesiyle birlikte Türkiye’nin Batı Kürdistan’la gerçekçi bir diyalog kuracağını ve uzlaşma arayacağını beklemek gerekiyor.
Aynı şekilde çözüm sürecine destek veren PYD‘nin izlediği siyasetin bunu kolaylaştırdığını görmek gerekiyor. Burada ama, çözüm sürecinin akibetinin ne olacağı sorusu önem kazanıyor.
Zira, YPG ile El Nusra arasında Serêkaniyê’de çatışmaların başladığı Cuma günü, KCK Eşbakanlığı’ndan gelen ‘son uyarı‘ açıklaması yürekleri ağza getirdi.
Açıklamada Öcalan’ın sağlık sorunlarına duyarlı davranılmaması, BDP-Öcalan görüşmesinin yapılmamış olması ve Rojava‘ya yöneli saldırıların son bulmaması nedeniyl‚ ‘sürecin tartışmaya açıldığı‘ yazıyordu.
Aynı gün Adalet Bakanlığı’ndan jet hızıyla bir açıklama geldi.
Bakanlık, "Öcalan’ın genel sağlık durumunda herhangi bir olumsuzluk söz konusu değildir" diyordu. Kürt tarafı açıklamayı olumlu ancak yetersiz buldu.
Cuma günü ayrıca BDP heyetinin İmralı’ya gideceği bilgisi de verildi ve Pazar günü beklenen görüşme gerçekleşti.
Normalde BDP heyetinin on gün kadar öncesinden adaya gitmesi gerekiyordu. Çünkü, varılan mutabakata göre Öcalan-BDP görüşmeleri düzenli olarak ve 15 günde bir yapılacaktı.
Ayrıca Haziran’dan başlayarak farklı heyetler de İmralı’da görüşmeler yapacaklardı. Ne var ki mutabakata rağmen hükümet siyasal konjoktürdeki dalgalanmalara göre davrandı ve işi ağırdan aldı. Atılması gereken adımları zamanında atmadı. Atmayınca da KCK‘den ‘uyarı‘ aldı.
Son gelişmelerin gösterdiği gibi hükümet sürecin kopmasına izin vermiyor. Zorlansa da sürecin devamı amacıyla çeşitli dinamikleri harekete geçirebiliyor. İçeride ve dışarıda sürecin devamından yana bir yol izliyor.
Pazar günü Mesud Barzani’den gelen tarihi açıklamayı da bu eksende değerlendirmek gerekiyor.
1 Haziran günü gazetemizde Murat Karayılan ile Mesud Barzani‘nin görüştüklerini açıklamış, görüşmede ulusal konferansın kısa sürede toplanması kararının alındığını yazmıştım.
Kandil’deki görüşmemizde Karayılan, epeydir ısrar etmelerine rağmen Türkiye’nin tepkileri yüzünden Güneyli siyasi güçlerin ulusal konferansın toplanmasına sıcak bakmadıklarını söylemiş, "ancak, çözüm süreci başlayınca tutumları değişti" diye de eklemişti.
Dolayısıyla Barzani’nin Öcalan ve Mam Celal adına yaptığı ulusal konferans çağrısının çözüm sürecinin bir sonucu olduğunu görmek gerekiyor.
Mesud Barzani’nin Öcalan’ın konferans önerisini sahiplenmesi Güneyin Türkiye’yle başlattığı stratejik işbirliğinden bağımsız değildir. Öcalan’ın bölgesel Kürt-Türk ittifakı hedefinin güneyli Kürtler tarafından paylaşıldığını gösteriyor.
Bu durum Hewlêr konferansı sonrası Ortadoğu'daki güç dengelerin değişeceğine, Kürt-Türk ilişkilerinin güçleneceğine işaret ediyor.
Konferansı hazırlaması amacıyla oluşturulan komisyon bu günlerde hem konferansın gündemi hem de Kürdistan’ın dört parçasından ve diasporadan konferansa katılacak olan delegeleriyle ilgili hummalı bir çalışma yürütüyor. Çalışmaların kısa sürede tamamlanması ve kamuoyuna açıklanması bekleniyor.
Yangın yerine dönmüş Ortadoğu’da Kürtlerin birleşmeleri ve bölge halklarıyla eşitlik ve özgürlük zeminde yeni bir gelecek inşa etmeleri açısından Hewlêr’de konferansının önemi anlatmakla bitecek gibi görünmüyor…
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.