ROBOSKİ VE ASKERLEŞEN SİVİLLER
Sezin Öney
09 Ocak 2014 Perşembe 07:15
Roboski’de, çoğu resmen çocuk yaşta 34 kişinin üzerine bombalar yağdırılması ile ilgili “ihmal” iddiaları hakkında “kovuşturmaya” gerek olmadığı kararını beyan eden Genelkurmay Başkanlığı Askerî Savcılığı belgesi, gözümün önünde bir çöl gibi uzayıp gidiyor.
Karar, “ısı kaynaklarından” bahsediyor; yani insanlardan...
Bazen, aynı nitelemeyle, arabalardan ve yük hayvanlarından söz ettiği de oluyor.
“Evrakta”, 28 Aralık günü yaşanan askerî haberleşme trafiği robotik bir tonda detaylandırılıyor.
En alt kıdemden en üst kademeye, konuyla ilgili askerler birbirini arıyor, durum raporu veriyor ve hareketlerinin tümü için, herkes birbirinden onay alıyor.
Kararda yazıldığına göre, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, Milli Güvenlik Kurulu toplantısındayken, “vur” emri için haritaları istiyor.
Askerî Savcılığın kararı, en “can alıcı” noktayı, yani, olan bitenden MGK toplantısı daha sürerken haberdar edilen, önüne haritalar giden Özel’e “vurma ehliyetini” verenin kim olduğu sorusunu karanlıkta bırakıyor.
Ancak, kararın sonuna doğru, Ekim 2011 tarihli “sınır ötesi operasyon tezkeresi” büyük harflerle referans gösteriliyor. Bu tezkerenin, Genelkurmay’a, “hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükümetçe belirlenecek” şekilde, yetki tanıdığına da dikkat çekiliyor.
Ardından da, bombardıman kararının alınmasına neden gösterilen “istihbarat bilgileri” sonbaharın başından, 28 Aralık gününe kadar sıralanıp, “neden” sorusuna Genelkurmay açısından yanıt veriliyor.
Tabii, “terör örgütü unsurlarının... bugüne kadar verdiği zararlar ile bundan sonra vereceği kesin olan zararlar ile orantılı olması...” gibi sebepler, yaşanan vahşete hiçbir insani açıklama getirmiyor.
Askerî Savcılığın “evrakının” sustuğu yerde, “gerçekler” sessizce dile geliyor.
Sivil karar alıcı, yani hükümetin bakış açısıyla, üst düzey bir PKK komutanının Roboski’ye doğru ilerleyen kafilede olması ihtimali, “kamuoyunu galeyana getirecek bir zafer kazanarak voleyi vurmak” fırsatı olarak yorumlanmışa benziyor.
Asker ise, son derece mekanik işleyen bir mantık zincirinde, emir komuta zinciri gereği, “görevini yapmış”.
Roboski katliamı, üç yıl önce yaşandı.
Bu üç yılda, Roboski’deki “faili meçhulün” baş “kahramanlarından” insansız hava araçları, Türkiye’de askerî hareketliliğin yoğun yaşandığı bölgelerde vızır vızır devriye gezdi.
Türkiye’de, savunma sanayiinin, “yerli malı” insansız hava araçları üretimine ilişkin her haber, medyada “düğün dernek sevinciyle” yer aldı.
“Keklik”, “Turna” gibi kuş isimleriyle “taçlandırılan” insansız hava araçlarının Türkiye’deki örnekleri, şimdilik, sadece istihbarat toplamakta kullanılıyor. Ancak, bu araçların silahlandırılmışları için de yerli üretime geçilmesi konusunda çalışmalar var.
Silahlı insansız hava araçları, Ankara’dan bir düğmeye basılmasıyla, “ısı kaynağı hedefleri” bizzat avlayabilecek.
Günü gelince de, insansız hava araçları kendi hedeflerini kendileri belirleyebilecek.
Emniyet’te de, insansız hava araçlarının “toplumsal olaylarda” kullanılması için çalışmalar var.
Urfa’da, “Hava Ceylanı” adı verilen bir insansız hava aracının, Emniyet tarafından üretimi “sevinçli” bir haber olarak verilmişti.
Türkiye bu arada, 2007 Muhtırası döneminde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin fütursuz harcama hevesine örnek olarak gösterilen, deniz aşırı harekâtlarda kullanılacak, üç milyar dolarlık “havuzlu çıkartma gemisini” 2013’te aldı.
Üç milyar doları aşkın füze savunma sistemi anlaşmasının, Çin’le yapılması da geçen yılın, çam sakızı çoban armağanlarındandı.
Dün de, Japonya kamuoyunun tepkisi sonucu bir yeni askerî marifet ortaya çıktı; Türkiye, Japonlara yaptıracağı nükleer santral vasıtasıyla uranyum zenginleştirme imkânına da sahip olacak. Yani, nükleer silahlanmaya gidebilecek.
Türkiye’nin “sivilleri”, kime karşı askerleşiyor?
Galiba, hedefi seçenler dışında herkes “ısı kaynağı”.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.