REYHANLI'NIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Özgür Mumcu
13 Mayıs 2013 Pazartesi 08:36
Reyhanlı'da meydana gelen patlama, iktidarın Suriyeli muhaliflere verdiği açık destekle yakından ilişkili.
Memleketimiz Ortadoğu’dadır ve Ortadoğu’da olan bitenin elbette yansımaları olacaktır. Suriye ile sınırımız 911 kilometre. Oradaki iç savaşın buraya tesirinin olmaması düşünülemez. Bu yansıma ve tesirin ne şekilde olacağının en önemli belirleyenlerinden biri, yürütülen dış politika.
Türkiye’nin Esad rejimine karşı savaşan muhalefete doğrudan destek verdiği açık. Geçen eylül ayında Apaydın kampındaki askeri varlık çok tartışılmıştı. O vakitler hükümet söz konusu kampın varlığını 1995 tarihli bir yönetmeliğe dayandırmıştı.
O yönetmelik hükümlerine uyulmadığı, kampın milletvekilleri tarafından ziyaret edilmesinin hukuka aykırı bir şekilde engellendiği bu köşede yer almıştı.
Daha sonra BBC’de bir haber yer aldı. Haberde Suriyeli muhaliflerin Türkiye’de bir evi bomba imalathanesine çevirdiği görülmekteydi. Bazı bomba imalathanelerinin patladığına dair CHP’li milletvekillerinin iddiaları ise basında neredeyse hiç yer bulamadı.
Özetle Türkiye, Suriyeli muhaliflere bomba imalathaneleri kurabilecek kadar geniş bir çalışma alanı vermiş, bazı savaşçılara mülteci süsüyle sahip çıkıp olanaklar sağlamıştır.
Geçen gün Reyhanlı’da meydana gelen patlama, iktidarın Suriyeli muhaliflere verdiği bu açık destekle yakından ilişkili.
Patlamanın sorumlusu Esad rejimi de olsa muhalifler de olsa vaziyet bu. Patlama Türkiye’yi savaşta muhaliflere verdiği destek sebebiyle cezalandırmak isteyen Esad rejiminin işi olabileceği gibi Türkiye’nin Suriye’ye fiilen girmesi için muhalefetin yaptığı bir kışkırtma da olabilir.
Her halükârda hükümetin Suriye politikası bu patlamada belirleyici olmuştur. İktidarın Suriyeli muhalifleri desteklemesi siyasi bir tercihtir. Esad rejimi Ortadoğu’daki birçok örneği gibi kanlı bir diktatörlüktür. Muhalefetin desteklenmesinde temel olarak bir sorun yok. Ancak bu desteğin Suriyeli muhalif silahlı güçlerin doğrudan hamisi olarak verilmesinin isabeti tartışılır.
Bu tarafların çok kirli yöntemlerle çatıştığı bir savaş. Esad rejiminin sivil katliamları bir yanda, silahlı muhalefetin kimyasal silah kullandığı iddiaları diğer yanda. BM Suriye Araştırma Komisyonu üyesi ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin eski başsavcısı Carla Del Ponte’nin geçen hafta Suriye muhalefetinin sarin gazı kullandığına ilişkin emareler ve tanıklıklar olduğunu açıklaması unutulmamalı.
Zorba Esad’a karşı durulacak diye sarin gazı kullandığı ileri sürülen bir muhalefet tarzını açıkça arkalayıp ona lojistik destek sağlamak Suriye’de çözümü engeller.
ABD ve Rusya’nın Suriye’de bir geçiş dönemi planında uzlaşmaya başladığı bir dönemde Türkiye’nin daha soğukkanlı bir siyaset izlemesi şart. Şayet çözüme gerçekten destek verilmek isteniyorsa...
Suriye konusundaki şeffaflık eksikliği ve alternatif çözüm yollarını dışlayan sert bir retoriğin bizi getirdiği yer belli.
Reyhanlı saldırısı hakkında getirilen yayın yasağı da şeffaflık eksikliğinin devam ettiğini gösteriyor. Kamuoyu tam anlamıyla bilgilenmediği zaman karar alma süreçlerini etkileyemez. Etkileyemezse de yürütülen politikalar demokratik zeminini yitirir.
Türkiye halkı kendini yönetenlerin bütün arzusuna rağmen iki Irak savaşına da girmemeyi başaracak demokratik sağduyuyu göstermeyi bildi. Bir Suriye savaşına girmemeyi de başaracaktır.
Ortak hafızamız, türkülere kadar Enver Paşacılığın hesapsız ve hırslı maceraperestliğinin neye mal olduğunu hatırlamaktadır.
Hatay’ın ve Türkiye’nin başı sağ olsun. Hatay halkının acısı da isyanı da büyük. Ancak yanlış politikaların hesabı asla bir iç savaştan kaçıp ülkemize sığınan Suriyeli mültecilerden sorulmamalıdır. Mültecilerin büyük çoğunluğunun kendi istemedikleri bir savaşta sıkışmış insanlar olduğu unutulmamalı. Aynı Reyhanlı’da ölenler ve yararlananlar gibi.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.