26 Aralık 2024
  • İstanbul10°C
  • Diyarbakır8°C
  • Ankara6°C
  • İzmir13°C
  • Berlin7°C

REFERANDUMUN KAZANANLARI…

Ersin Tek

24 Eylül 2010 Cuma 18:42

 Daha önce de söylemiştik, bu referandumun kazanları belli değil daha. Bundan sonraki süreçte doğru adımları atanlar ve cesaretli olanlar kazanacak. BDP ve AKP ilk bakışta kazançlı görünebilirler. Daha doğrusu ilk sonuçlardan sonra ortaya çıkan tablo itibariyle kârlı görünüyorlardı. Ve de kârlıydılar. Ama Hakkâri deki patlama-vahşet- işin rengini değiştirdi... Bu vahşet, sandıktan yansıyan rakamlara bakıp kendini kazanan görmenin aldatıcılığını, kimsenin elini kolunu sallayarak ahkâm kesemeyeceğini, bir şeyi değiştirmenin öyle kolay olmayacağını ve hemen iyimser olmamak gerektiğini hatırlattı. Karamsarlığım arttı diyebilirim... Ama bu saatten sonra girdiğimiz bu demokratikleşme yolundan geri dönülemeyeceğini de açıkça görmüş olduk.

Kısacası, kimse kendini kandırmamalı, gerçekçi, cesur ve dürüst olarak hareket etmedikçe, herkes her an kaybeden olabilir… Bunu unutmasın kimse!

Bu zeminde kazananlarının kim olduğunu kesin söylemek şu an için çok zor. Çünkü süreç çok değişken ve tüm hesapların birden alt üst olabileceği ve büyük kırılmaların yaşanabileceği yepyeni bir döneme giriyoruz. Radikal seçimler yapmakla karşı karşıyayız. Çok hassas ve yakıcı dengeler... Çok boyutlu düşünmek gerek bundan böyle. Ama görünen o ki, çoğunluk yine bildik kafa yapısıyla bu süreci aşmaya çalışıyor. Ve aynı şeyleri tekrarlamaya çalışacaklar da. Tabi yanlış yaparlar. Böyle yaptıkları için de sadece kaybeden olurlar o kadar…

Evet için mücadele veren tüm kesimler, tüm kimseler, sandıktan çıkan sonuçtan çok memnun bir halde. Lakin hayır için mücadele veren kesimler veya kimseler için memnun değil demek tek başına yeterli değil. Bu kimseler/kesimler için durum çok farklı. Onlar için sanki bir ölüm kalım meselesi var ortada. Onlara göre bu sonuç, kendi rant kapılarının tamamen kapanması anlamına geliyor. Gördüğümüz kadarıyla bu gidişat onların-zihinsel şartlanmalarının- aleyhine işliyor. Onlar da bunun farkında. Onun için, saldırmaktan, oyun oynamaktan, aşağılamaktan, hakaret etmekten geri durmuyorlar. Ve durmayacaklar da…

Hayır için çok farklı kesimler bir araya geldi. Hem de birbirine çok zıt görünen ve çıkarları hiç benzeşmeyen kesimlerdi bunlar. Sonuç belli olduktan hemen sonra da, bu kesimler hem kendi içindeki aykırı sesleri susturmaya, hem de birbirlerini suçlamaya, satmaya başladılar. Çok sorgulanması gereken bir vaziyet bu… Bu kafa yapılarının mâkus talihi belki…

Evet diyenleri veya hayır diyenleri kendi içinde tam anlamıyla kimse ayrıştıramaz. Bunların kimler olduğunu, niçin bu tercihlerde bulunduklarını, nasıl bir beklenti ile yaklaştıklarını, kendilerince neyi kaybettiklerini, neyi kazandıklarını nasıl düşündüklerini hiçbir sosyolojik araştırma, hiçbir anket bilemez ve belirleyemez. Bu iş o kadar kolay değil çünkü. Birden fazla girdi çıktısı var. Sadece ortalama bazı rakamlara ulaşırlar ve bunun üzerine tahminlerde, yorumlarda bulunabilirler ancak. O da ne kadar tutarsa artık. Sosyal bilimlerin kesinlikten uzak olduğunu kabul etmek gerek işte. Oysa ekranlara uzman diye çıkardıkları bazı ahmaklara bakıyorum, öyle bir konuşuyor ki, sanki her şeyi kesin biliyormuş gibi laflar, tespitler yapıyorlar ki… Üç beş kitap okuyarak, laf kalabalığı yaparak insanları ve kendilerini kandırmak için yırtınıyorlar. Tabi izlerken ne diyeceğini bilemiyor insan. O uzman dedikleri kimseler-prof, emekli, yazar vs. her kimse artık- konuşunca, sanki bu ülkede, bu dünyada değil de uzayda yaşıyormuş diye düşünebilirsiniz. Çünkü yaptıkları tespitler akla, mantığa, gerçekliğe o kadar ters ve uzak ki… 

Kazandık Diyenlerin Durumu… 

BDP cephesi referandum sonuçlarından memnun olduklarını ve hatta beklediklerinden daha üst bir başarı elde ettiklerini söylediler. Sonuçlara bakınca, boykotun BDP adına bir başarı ve BDP’nin bu ülkede-özellikle de doğu bölgesinde- görmezden gelinecek bir güç olmadığını kanıtlanmış oldu. Zaten BDP’nin boykottaki temel hedefi de buydu. AKP, CHP ve MHP dışında bir güç, bir alternatif olduğunu göstermek ve durdukları yerin farklı bir yer olduğunu göstermekti. Ve göstermiş de oldular. Onun için bu, BDP açısından bir başarı sayılabilir. Ama…

 Daha önce meclisteki anayasa maddelerinin değiştiği oylamalarda verdikleri-kendilerince sembolik- destek olmasaydı, parti kapatılmasını zorlaştıracak 8. Maddenin hali ne olacaktı? Bu ülkede darbe anayasasının zulmünü en çok çeken taraflardan biri Kürtlerdir. Bu mücadelede, bu değişim sürecinde sembolik bir vicdan olarak kalamaz Kürtler. AKP’ye olan muhalefet yüzünden, yanlışa evet, doğruya ise boykot veya hayır mı diyemezler. Ve zaten yapılan son görüşmeler de-AKP ve BDP arasındaki- gösterdi ki BDP bunun farkında ve hep söyledikleri gibi diyalogdan, çözümden yana. Ama nasıl bir çözüm? İşte bu sorunun cevabı çok uzun ve karışık… 

Bütün yaşananlardan sonra şu gerçeği daha iyi anlamak zorundayız; eğer bir yanlışlık ve haksızlık varsa bunu doğru bir şekilde izah etmekle düzeltebiliriz ancak, aksi takdirde yanlış olanın yanlış anlaşılmasından ve anlatılmasından dolayı yeni yanlışların doğmasına sebep olunacaktır. Ve böylece kaybeden hepimiz oluruz... 

BDP bu süreci iyi değerlendirmelidir. Kürtlerin bir daha oyuna gelme ve kaybetme lüksü yoktur artık. O zaman doğru stratejilerle, doğru tarafta durarak siyaset alanını genişletmelidir. AKP’ye, yalnızca kendi dediğinin olmayacağını bir kere daha hatırlatmak için yapmalı tüm bunları. BDP’nin, CHP ve MHP ile aynı tarafta olduğunu düşünmek bile Kürtler için üzüntü verici ve kafalarda soru işreti… O zaman BDP, durduğu yerin neresi olduğunu ve dışarıdan nasıl göründüğünü çok iyi bilmek zorundadır. Ve aynı zamanda, hem kendi tabanına, hem de bu ülkenin demokratik güçlerine bu durduğu yeri çok iyi izah etmek zorundadır. Tabi uygun yöntemlerle ve yapıcı/ bir dille… 

Bu kavga, Türkiye’deki tüm demokratik tarafların kavgasıdır. Herkes diğerine karşı sorumlu bir konumdadır. Bunu da en çok siyasiler düşünmeli! Yarın, kendi vicdanlarına ve bu ülkenin insanına nasıl hesap vereceklerini çok iyi düşünmeleri gerek. 

AKP cephesine gelince, AKP de sandıktan çıkan sonuçtan memnun bir halde. Hatta sonucun açıklandığı ilk anlarda ‘bu bir demokrasi bayramı’ deyiverdiler. Umarız dedikleri gibi, bu sonuç demokratikleşmenin kapılarını sonuna kadar açar. En büyük dileğimiz bu zaten. Artık bu kadarı da olsun. Yeter bu kadar… Bu ülke insanı çok acı çekti. AKP’liler böyle ümitvar konuştular da, bazı şeyleri öyle konuşmakla olmuyor tabi. Bunun farkına varmamış gibiler. Onlar dâhil olmak üzere herkes kabul eder ki, AKP’nin hataları, günahları çok. Saymakla bitmez. Tabi bütün bu hatalar, ortadaki bazı doğruları hiçe saymak, küçümsemek, başka yerlere çekmek için de bir neden olamaz. 

AKP, bu değişim sürecini iyi yönetemediği gibi, diğer kesimleri de tam anlamıyla sürece dâhil etmeyi başaramamıştır. Kendi bildiğini okumuş, kendi bildiğinin en doğru olduğuna inanıp, dışardan gelecek eleştirileri ve doğrulara kapılarını kapatmıştır çoğu kez. Onun için de, biz herkesten öneri bekledik lafları pek samimi gelmiyor. Doğru değil zaten. Akılsızca davrandıklarını kabul etmiyorlar. Aksi her savunma ahmaklığın alameti olur... AKP, bu ülkenin geleceğini bir nevi tehlikeye atmıştır. Çünkü derin yapılar kendi hedeflerine varmak için, her yolu mubah görüyor ve hepimiz onlar için birer kurbanlık koyunuz. Yakın geçmiş bunun şahididir. AKP şunu çok iyi bilmek zorundadır ki; Bu saatten sonra eski politikalara, eski yöntemlere, eski söylemlere geri dönüş yapmak demek, bu ülke insanını cehennemin kapısına bırakmak anlamına gelecektir. Ama ne yazık ki, hükümetin bazı söylemleri ve yaptırımları, her an bunu yapacak gibi görünüyor. Çünkü AKP’nin kendi içinde de bir takım pürüzler var. Ve bu durum da ülke insanında kaygı ve panik yaratıyor. Sonra... Ülkeyi karıştırmak isteyen güçler bunu çok iyi biliyor ve bundan yararlanmak için de her fırsatı deniyorlar. Yapılan propagandalar, provokasyonlar meydanda, herkes görüyor…

Kendileri dahil hepimizi ve özlemini çektiğimiz eşit, adil, özgür bir geleceği ateşe atacak yollara girmemeli AKP. Diyaloga ve uzlaşmaya sonuna kadar el vermeli. Yoksa daha önceki siyasilerin akıbetine uğramaya razı olurlar. Ve hatta bu saatten sonra, eskilerden daha beter olur halleri, bunu iyi düşünmeleri gerek. 

Dünyayı çekilmez kılan insanların başında, kraldan çok kralcı geçinen yalakalar gelir. AKP kendi içindeki yalakaları, ırkçı kafaları temizlemeli veya en azından susturmalıdır. Bugüne kadar, korkak ve kaypak bir siyasetle işi yürütmeye çalıştılar hep ama olmadı, olamazdı… Çünkü karşısındakiler her şeyi göze almış kimseler; Gerekirse bu ülkeyi toptan ateşe verecek kadar gözü dönmüş bir zihniyet... Ve galiba bu zihniyetin çoğu AKP’nin içine sızmış gibi. Kim bilir, belki de hep vardı, onun için süreç buraya geldi? 

Sözün özü; Bu ülkenin siyasetçisi de, halkı da, aydını da, askeri de, siyasetten korkar bir durumdadır. İşlerin bu hale gelmesinin temelinde de bu korku var hep. Bu korkunun uzun ve derin bir geçmişi var. Ama bugün şartlar değişmiştir. Bu griliği, bu kafa karışıklığını birazcık çözmek ve mutlu, huzurlu bir geleceğin bir resmini çıkarmak için elimizde imkânlar var. Tabi ki sil baştan düşünmeliyiz çoğu şeyi... Korkunun ecele faydası yok…

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.