REAL POLİTİK VE ULUSAL ÇIKAR...
Ali Bayramoğlu
19 Aralık 2015 Cumartesi 11:14
Dış politikadaki hareketlilik ortada.
Bu konuda en önemli gelişmelerden birisi, Türkiye'nin bir süredir geleneksel duruş ve politikalarına geri eğilimi göstermesi, yüzünü hızla Batı'ya dönmesidir. Türkiye açısından bakıldığında bu durum mevcut kimi angajmanlar ve politikaların adım adım tashih edilmesine yol açıyor.
Yanı başınızda adı konmamış bir dünya savaşı yaşanıyorsa, Türkiye Kürt meselesi açısından kendi tarihinin en ciddi kalkışmasıyla karşı karşıysa, bu sorun Türkiye'yi Güney'e çekmeye başlamışsa, pek çok açıdan ittifak kartları yeniden karılıyor ve güvenlik arayışı kendisini dayatıyorsa, tashih kaçınılmazdır.
Doğu'da İran, Kuzey'de Rusya gibi iddiası büyük iki tarihsel riskin, diğer ifadeyle volkanın aktif hale geçmesi, sızan lavların Türkiye'yi tehdit etmesi, özellikle Rusya'nın Kuzey'den sonra Güney'de de fiili komşu ve sıkıntı kaynağı haline dönüşmesi, gelinen “tashih aşaması”nın muhtemel açıklayıcılarından birisi...
İran-Rusya ittifakının Suriye'de Esat'ın elini kuvvetlendirip Türkiye'yi baskı altına alacak bir güce erişmesi, Suriye'de açığa çıkan kullanıma açık Kürt siyasi enerjisi, Batı'nın daha çok IŞİD'e konsantre olması, yeni hassas dengelerin ortaya çıkmasına yol açıyor.
Türkiye'nin politikalarını gözden geçirmesi ve ittifaklarını tazelemesi bu yüzden...
Malum, AK Parti dönemi Türk dış politikasının ağırlık noktalarından birisi Arap ve İslam dünyası politikaları. Bu politikalar Türkiye'ye zaman zaman eski müttefikleriyle ters açılara sürüklemişti. İsrail'le yaşanan Gazze merkezli gerginlik, ABD'yle oluşan Mısır ve Arap baharı merkezli mesafe, Türkiye'nin İhvan, Hamas gibi hareketlere verdiği destek, Suriye'de izlediği muhalefete aktif destek politikası hem bir angajman hem bir gerginlik hattı oluşturmuştu.
Bugün Türkiye bu dengelerde doğan tehditler karşısında dış politikada yeni angajmanlarının ağırlığını görece azaltırken, yeni ilişki ve angajmanlarına geri dönüş hamleleri yapıyor.
Türkiye NATO'ya savunması açısından daha çok ihtiyaç duyduğu gibi, NATO tarafından yeni koşullarda daha çok kuşatılıyor. AB'yle canlanan ilişkiler gerek Türkiye'nin iç siyasi istikameti gerek dış politikası açısından yeniden önem ve anlam kazanmaya başlıyor. Önceki gece Davutoğlu'yla Brüksel'den dönerken gelen bir haber Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşme aşamasına gelmesi, bunun Batı'ya açılan kapıyı ifade etmesi, bu açıdan ve üçüncü yapı taşını oluşturuyor.
Türkiye-İsrail arasında karşılıklı elçi değişimi, Mavi Marmara'ya ilişkin tazminat fonu oluşturulması, bu konuda yasal yargı muafiyeti oluşturulması (muhtemelen anayasanın 90. Maddesine göre uluslararası bir anlaşmayla), enerji işbirliği uzun süredir görüşmeleri sürdürülen, bugün ise siyasi dengeler açısından elzem bir ihtiyaç haline gelen bir mutabakat çerçevesiydi. En azından hükümet ve dışişleri çevrelerinin değerlendirmesi bu yönde.
AB'ne dönecek olursak, gerek Türk dışişleri gerek hükümet çevreleri, yaşanan yakınlaşmanın konjonktürel sınırları aştığını düşünüyorlar. Avrupa açısından Türkiye'yle ilgili yeni bir perspektifin yavaş yavaş doğmaya başlaması, 31. Fasılın içerdiği, bölgeye istikrar getirme fikrini de içerecek, dış güvenlik ve savunma politikaları gibi uyum paketlerinin telaffuzu, özellikle Başbakan Davutoğlu ve bakanlık bürokrasisi tarafından altı çizilen ve önem verilen konular. Kıbrıs'a dair çözüm beklentisi, yargı faslının açılmasıyla gelebilecek reformcu rüzgar dış politik eksende ve iç siyasette bu geri dönüşün olumlu girdileridir.
Real politik, ulusal çıkar ve tarihi dokular...
Öne çıkıyorlar...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.