27 Aralık 2024
  • İstanbul5°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara4°C
  • İzmir8°C
  • Berlin2°C

RAKKA’YI BIRAK, TAHRAN’A BAK

Amberin Zaman

26 Şubat 2017 Pazar 00:05

Pentagon 28 Şubat günü başkan Trump’a IŞİD ile mücadele konusunda nihai önerilerini sunacak. Akabinde ak koyun kara koyun belli olacak. ABD Rakka operasyonu için Suriyeli Kürtlerle mi yola devam edecek, yoksa Türkiye’nin önerileri doğrultusunda Özgür Suriye Ordusu ile birlikte mi hareket edecek?

Türkiye’nin önerdiği plan basına sızdığı kadarıyla az çok biliniyor. Ya Akçakale’nin karşısında bulunan ve YPG denetiminde bulunan Tel Abyad üzerinden, ki bunun için YPG’nin rızası gerekiyor, ya da El Bab üzerinden 100 kilometreyi aşkın bir yol kat ederek ve Suriye ordusuyla çatışmayı göze alarak Rakka’ya gidilecek. Her iki önerinin de pek gerçekçi olmadığını anlamak için askeri deha olmaya gerek yok.

Son iki yıldır Türkiye hep kalabalık Suriyeli muhalif ordusu kurmaktan bahsediyor ve resmi kaynaklardan edinilen bilgiye göre halihazırda Hatay’da Serinyol 12’inci Jandarma Eğitim Alay Komutanlığında eğitimleri sürüyor.

Ama gelin görün ki ortada hala ikna edici sayı ve kabiliyette bir güç yok. YPG’nin Suriye Demokratik Güçleri adı altında topladığı Sünni Arap savaşçılarının sayısı daha yüksek. Üstelik Türkiye’nin eğittiği unsurlar arasında radikal unsurların yer aldığına dair ciddi kaygılar bulunuyor.

Buna rağmen, sırf Türkiye’yi hoş tutmak ve karşılıklı güvensizliği giderebilmek adına olsa dahi, an itibarıyla ABD’li askeri yetkililer Türk mevkidaşlarıyla birlikte harıl harıl Türkiye’nin en geç 27 Şubat’a kadar ABD tarafına teslim etmesi gereken ‘YPG’ye alternatif’ plan üzerinde çalışıyorlar.

Ama neticede Trump yönetiminin de YPG ile yola devam edeceğine neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. Bunu Türkiye de görebiliyor. Ve TSK’nın Rakka’ya gitme noktasında gönüllü olup olmadığı konusunda ciddi şüpheler var. Ankara’nın ABD’yi Rakka üzerinden bilinçli şekilde sıkıştırmaya devam etmesinin nedeni iç siyaset. İktidar Suriye’deki başarısızlıklarını ABD’nin üzerine yıkarak, referandum öncesi olası eleştirilerin önünü alıyor; milliyetçiliği köpürtüyor.

Aynı zamanda ABD’den başka tavizler koparmaya bakıyor. Örneğin, PKK’ya karşı işbirliği ve Gülen’in iadesi konusunda.

ABD Genelkurmay başkanı Dunford, epeydir ABD’nin Rakka için takviye güç yollaması gerekebileceğini dillendiriyor. Bunun için Rojava’daki mevcut dört Koalisyon üssüne ilave altyapı oluşturulması gerekiyor. Böylece ABD’nin ‘hafif’ diye tabir edilen ‘ayak izi’ derinleşebilir.

Washington’da en hararetli tartışma ise bunun ötesine gidip ABD’nin Irak’ta yaptığı gibi yerel konseyler ve benzeri idari yapılar kurma işine bulaşıp bulaşmaması etrafında dönüyor. Buradaki amaç Irak’ta olduğu gibi ulus inşası değil, idari boşluğu doldurarak IŞİD’in geri dönmesini engellemek.

Dışişleri Bakanlığı ise kısıtlı müdahaleden yana. Rakka özgürleştikten sonra kentin temel ihtiyaçlarının sağlanmasına yardımcı olmalı. Elektrik ve su yeniden bağlanmalı ve halkın temel gıda ihtiyaçlarını giderecek fırınlar vs. açılmalı, ama bu kadar. Çünkü ortam güvenlik açısından çok riskli. Lojistik olarak da tam bir kabus. PYD’yi güçlendirecek herhangi bir hamleye ne Türkiye ne de Barzani yönetimi destek olmayacağı için Rakka’nın yeniden inşası için gereken malzemeler nereden gelecek? Rakka’ya yeni hava alanı kurulup taşınır da, nereden? Bunlar soruluyor.

Pentagon ise Rakka’da istikrarlı bir düzen kurulana dek ABD’nin idari yapılanmaya el atmasından yana. Ulusal Güvenlik Konseyi’nde yer alan asker ve istihbarat kökenli albaylar Derek Harvey ve yardımcısı Joel Rayburn gibi şahinler ise ayrı bir havada. Güvenilir bir kaynağın ifadesiyle “Haritaya baktıklarında Irak ve Suriye arasındaki sınırları görmüyorlar. Irak’tan  Suriye’nin kalbine uzanan Cezire dedikleri istikrara kavuşturulması gereken  Sünni yoğunluklu bir alan görüyorlar. Ve varsa yoksa İran tehdidi.”

Başka bir ifadeyle Trump yönetiminin Ortadoğu politikası bir yandan IŞİD odaklı olmaya sürerken, Obama’dan farklı olarak İran’la mücadele üzerine kurulmaya aday. Bunun Suriye’deki tezahürü Rusların İran’la ilişkilerini zayıflatmak üzere bir işbirliği yoluna gitmek. Irak’ta ise Ayetullah Sistani gibi Şii figürler dahil İran’ın artan nüfuzundan rahatsızlık duyan unsurları güçlendirmek. Suudi Dışişleri Bakanı Adil Cübeyir’in bugünkü tarihi nitelikteki Bağdat ziyareti —2003’den beri ilk kez bakanlık düzeyinde bir Suudlu bakanı Irak’a ayak basıyor— bu çerçevede değerlendirilmeli. Özetle görünen o ki Trump yönetiminin desteğini edinmenin yolu İran’a karşı işbirliğinden geçecek.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.