PROTOKOL DEVLETİ
Aslı Aydıntaşbaş
04 Mayıs 2015 Pazartesi 07:46
Sanırım şu konuda hemfikiriz; Barack Obama hâlihazırda gezegenin en güçlü, kudretli insanlarından biri sayılır.
Obama, daha önceki ABD başkanları gibi, dış seyahatlere Washington yakınlarındaki Andrews hava üssünden kalkan Air Force One uçağıyla gider. Peki, hiç merak ettiniz mi, Obama’yı uğurlamaya ya da karşılamaya kim gider? Washington valisi? Emniyet müdürü? Belediye başkanı? ABD Genelkurmay Başkanı? Kabine?
Hiçbiri. Obama, daha önceki ABD başkanları gibi, uçağın kalkış saatinde ekibi, yardımcıları, fotoğrafçısı, korumaları ve özel kalemiyle havaalanına gider ve büyük bir protokol beklemeden uçağına binip gideceği yere doğru yola koyulur. Zaten muhtemelen ABD başkanının aklına bile gelmez bu insanların günlük yoğun programlarını bırakıp havaalanına gelmeleri...
Aynı şekilde Almanya’da Angela Merkel, Paris’de François Hollande da kendi programına göre saati gelince özel kalemi, ekibi ve korumalarıyla havaalanına gidip uçağına biner. Örnekleri uzatabilirim.
Peki, bizde bu işler nasıl olur biliyor musunuz? Saat kaç olursa olsun, Cumhurbaşkanı ne zaman uçağa binecek olsa, Ankara valisi, belediye başkanı ve emniyet müdürü, sayısız bakan ve bazen de milletvekilleriyle Ankara’da havaalanında “uğurlamaya” gider. Örneğin cumhurbaşkanı İstanbul’a mı geliyor? Aynı şekilde İstanbul’da da emniyet müdürü, vali ve belediye başkanı cumhurbaşkanını karşılamaya gider.
Aynı prosedür, Başbakan Ahmet Davutoğlu için de uygulanır. Rutin olarak Ankara’dan İstanbul’daki evine gidiyor olsa bile, tam kadro bakan, vali, emniyet havaalanına gider, İstanbul’da da muadilleri karşılar.
Böylece, normalde 17 milyonluk bir megapolde bir emniyet müdürü ya da belediye başkanının başını kaşıyacak vakti olmaması gerekirken, başbakan ve cumhurbaşkanı karşılamaları ve uğurlamaları arasında bazen günün 4’er saat trafikte geçer. (Birinin Sabiha Gökçen, diğerinin Yeşilköy’e indiği senaryoları anlatmak bile istemiyorum.)
İstanbul trafiğini ve bu iki ismin İstanbul-Ankara arasında ne sıklıkta mekik dokuduğunu düşünürseniz, bu protokol sevdasının ne büyük bir zaman israfı ve işgücü kaybı olduğunu daha iyi anlarsınız.
Bütün bunları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hafta sonu Batman ve Diyarbakır’da yaptığı konuşmalarda belediye başkanlarının kendisini karşılamayışına sitem edişinden sonra yazmaya karar verdim.
Tabii orada Erdoğan’ın eleştirdiği siyasi bir tavır var. Ama bana sorarsanız zaten Türkiye’de liderler bu abartılı protokollerden vazgeçip Batı demokrasilerindeki gibi daha az debdebeli bir seyahat düzenine geçmeli. Normal koşullarda İstanbul ya da Ankara’da bütün mülki amirlerin işi gücü bırakıp tam kadro protokolde hazır bulunması yanlış. Büyük israf. Tam tersine belediye başkanı, vali ya da emniyet müdürüne “Senin işin gücün mü yok ki vatandaşa hizmet etmen gereken zamanı havaalanlarında harcıyorsun?” diye sitem etmeli.
Ama Erdoğan’a katıldığım bir nokta var. Türkiye sahiden “motoru tekleyen, kaportası dökülen, her tarafından ses gelen” saçma bir devlet yapısını korumaya çalışıyor. YÖK’üyle, asık suratlı resimler çektiren MGK’sıyla, orta yaşlı ve bıyıklı erkeklerden oluşan o kalabalık genel kurul salonlarıyla 2015 yılının Türkiye’si, ”her tarafı dökülen ve yakıtı da bitmek üzere olan bir sistemle yoluna devam etmeye çalışıyor.” Olmaz. Soğuk Savaş koşullarında dizayn edilmiş bir devlet yapısı, hala ısrarla 1970’lerden kalma bir Orta Doğu parodisi olarak yoluna devam etmeye çalışıyor. Komik kaçıyor.
Tabii çözüm, daha fazla protokol, daha çok liderlik kültü, daha da şatafatlı güç gösterileri değil. Bu trajikomik tablodan tek çıkış, daha fazla demokrasi.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.