PKK SEMPATİZANLARINI, KCK OPERASYONLARI MI DURDURDU?
Hilal Kaplan
12 Eylül 2012 Çarşamba 09:15
PKK, nerdeyse iki yıldır 'devrimci halk savaşı' adını verdiği stratejiyi hayata geçirmeye çalışıyor. Bu süre zarfında, Öcalan "Barış konseyi kurulsun" çağrısında bulundu, devletin PKK mensuplarıyla görüşmekte olduğu ses kayıtlarıyla beraber öğrenildi, Kürtçe seçmeli ders olarak devlet okullarında devletin maaşını ödediği öğretmenler tarafından öğretilecek bir dil haline geldi.
Bugün eğer 'devrimci halk savaşı'nı 'hazırol'da karşılayan bir PKK sempatizanı kitle yoksa, bunu saydığım türden adımlara ve son beş yılda bölgede gerçekleşen toplumsal ve ekonomik gelişmelere borçluyuz. Yoksa 5-6 milyona varan sempatizanı olan bir örgütün halkı ayaklandıramamasının sebebi KCK operasyonlarıyla tutuklanmış 5-6.000 kişi değildir. Eğer halk, eli silahlı PKK'lılara destek vermek isteseydi, Habur'da ya da herhangi bir Newroz'da olduğu gibi meydanları doldurur; 'devrimci halk savaşı'nın 'demokratik' bir maskeye bürünmesini sağlardı. Ancak ezici bir çoğunlukla halk, barışçıl çözüm yollarını kapatmamış bir hükümet olduğunu görüyor. Ve Habur'da olduğu gibi silahını bırakmış, barışmaya hazır bir PKK istiyor; elinde silahıyla kâh insan öldüren kâh yol kesip adam kaçıran bir PKK değil.
Lâkin sempatizan kitlenin mobilize olmaması, PKK'nın halk tabanının eridiği anlamına gelmiyor. Beytüşşebap'ta 10 asker ve 20 PKK'lının hayatını kaybettiği günün ertesinde, yine Beytüşşebap'ta askerî zırhlı araç halkın arasından geçerken yaşananlara iyi bakmak gerekiyor. Kimisi Kürtçe "şehitler ölmez" diyerek bağırıyor, kimisi askerlere kafa tutuyor, kimisi de eski, buruşmuş bir PKK bayrağını askerî araca takmaya uğraşıyor. Askerler doğru olanı yapıyor ve ölen PKK'lıların arasında belki de akrabaları olan o insanları yatıştırmaya çalışıyorlar. PKK bayrağının bağlanmasına önce izin verip, sonra ikna etmeye çabalıyorlar. Ardından bayrağı çözmeye yelteniyorlar ama en sonunda bayrağı asanın çıkarmasına da izin veriyorlar. Bu görsel anlatıyı, devletin, PKK sempatizanı kitleye nasıl yaklaşması gerektiğinin bir metaforu olarak değerlendirmek en doğrusu sanırım.
Bir yandan hak ve özgürlükler alanını, yeni anayasa tamamlanıncaya kadar askıya almayıp genişletmek, terörü önleyecek güvenlik tedbirlerini almak, herkesin evlâtlarının sağ salim eve dönebilmesi için elinden geleni ortaya koymak. Bunu becermek içinse ifrat ile tefritin arasındaki o ince çizgi üzerinde yürümeye çalışmak...
Dilipak, hakkını neden helal etsin?
28 Şubat darbesinin 'beyin' kadrosundaki isimlerin başında dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya geliyordu. Kendisinin, Ertuğrul Özkök'e verdiği röportajda sarf ettiği "Bu defa silahsız kuvvetler gereğini yapsın" sözünü Hürriyet'in manşet olarak görmesiyle 28 Şubat'ın medya eliyle kazandığı operasyonel güç bir kez daha hafızalarımıza kazınmıştı. Erkaya'nın vefâtının ardından Abdurrahman Dilipak, Erkaya'ya yönelik bir eleştiri yazısı kâleme almış, Akit ise "Hakkımızı helal etmiyoruz" manşetiyle çıkmıştı. Yazı da manşet de 28 Şubat'çılar için bugün söylenenlere kıyasla oldukça 'nazik'ti. Ancak ne hikmetse, 2009 yılında, Erkaya ailesinin açtığı manevî tazminat davası karara bağlandı. Dilipak, tam 167.000 lira ödemeye mahkûm edildi. Yılların birikimi olan evi, icra yoluyla haraç mezat satıldı.
Üzerinden 15 yıl geçtikten sonra 28 Şubat darbesi, savcılarca soruşturulmaya başlandı. Artık dönemin sorumluları yargılanacakları günü bekliyorlar. Ve böyle bir süreçte Yeni Akit de bu haksız davanın yeniden görülmesi ve "muhakemenin iadesi" için müracaat ediyor. 2012 yılında gelinen noktayı, yargının yeni deliller ışığında tekrar gözden geçirmesini talep ediyor. Salih Mirzabeyoğlu veya Yakup Köse davaları için olduğu gibi, Dilipak davası için de "28 Şubat yargı kararları iptal edilsin" demek yanlış olmaz sanırım.
Yeni Akit, nerdeyse her gün şahsımı ve diğer gazetecileri hedef gösteriyor olsa da adalete mugayir olduğuna inandığım bu davanın tekrar görülmesi ve hakkın yerini bulması için ses verme ihtiyacı duydum. 28 Şubat sürecinde Akit'i yalnız bırakan meslek örgütlerinin, geç de olsa bu sefer bir gazete ve yazarını sindirmeye yönelik bu dava sonucunun tersine çevrilmesi için gayret göstermesini diliyorum.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.