23 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara10°C
  • İzmir19°C
  • Berlin1°C

PKK ÖLDÜRÜRKEN TÜRKİYE'NİN GELECEĞİ...

Ali Bayramoğlu

21 Eylül 2012 Cuma 07:18

PKK saldırılarıyla, terör vuruşlarıyla, izlediği ölümcül stratejiyle bu toplumun tüm sinir hücrelerine temas ediyor.

Ovacık'ta Cumhuriyet Savcısı'nın bir PKK'lı tarafından hedef alınması bunun son örneklerinden birisi.

Sivilleri hedef alma, güvenlik güçlerinin servis otobüslerine, ailerine saldırılar, enselerine kurşun sıkılan mühendisler, pusuya düşürülen savcılar...

Bunların hepsinin anlamı şu:

PKK tam bir savaş stratejisi izliyor...

Bu strateji sadece dağlarla, silahların at koşturduğu alanlarla sınırlı değil.

PKK ülkeye adım adım egemen olan savaş ortamını daha yukarı çekmek ve alanını mümkün olduğu kadar genişletmek istiyor.

Kendisine yönelecek reaksiyonlardan beslenmek, bu reaksiyonlarla bölgedeki milliyetçiliği körüklemek, bunun üzerinden yıllardır peşinden koştuğu ama bir türlü sonuç alamadığı halk ayaklanmasının zeminin hazırlamak arayışı içinde bu örgüt.

Açıktır ki, sıkılan her kurşun, yiten her can bu sorununun hallini daha da zorlaştırıyor. Bu tür toplumsal ve siyasal sorunların siyasi araçlarla çözülemeyeceğine yönelik inançsızlık keskinleşmeye başlıyor. Bu inanç sadece Kürt meselesiyle sınırlı durmuyor, o noktadan tüm Türkiye'ye yayılıyor. Demokrasinin ana eksenleri, demokrasi-siyaset arasındaki bağları tahrip ediyor.

Bu noktada altı çizilmesi gereken husus şudur:

Bu terör ve şiddet dalgaları toplumda öfke, düşmanlık tohumlar ekerler.

PKK'nın tutturduğu bu yol yeni bir Türk-Kürt husumetine kapı açacak niteliktedir. Bu tür husumet tohumlarının ekilmesinin izlerinin yıllarca silinmediğini, bu tür husumetlerin sorun içinde yeni sorunlar ürettiği pek çok başka örneği bakarak görmek mümkündür.

Başbakan geçtiğimiz günlerde bir kaç ay içinde 500 kişinin hayatını kaybettiğinden söz etti.

Bu bir istatistikten ibaret değil...

Binlerce insanın evine ateş düşmesi, içine alev düşmesi demek...

Siyasi iktidarın siyasi konudaki terdirginliklerini, eksikliklerini, otoriter dilini her zaman eleştirdik ve eleştiriyoruz.

Ancak açıktır ki, şiddetin sorumluluğu, mevcut siyaset koşulları ne denli dar olursa olsun Kürt siyasi hareketine aittir.

Şiddet yoluyla, terör aracıyla, savaş üzerinden Kürt siyasi hareketi bölgeyi, Türkiye'yi ve Kürtleri ateşe atıyor.

Bu hareketin istediği her neyse, siyasi egemenlik, muhatap alınmak, özerklik, bunları elde etmenin asli yolu siyasettir.

Şiddet ise başka bir varoluş biçimine, başka arayışa işaret ediyor.

Kabul etmek gerekir ki, şiddetin ve terörün öümcül, baskıcı, boğucu etkileri sadece devlet memurları, rastgele hedef alınan anonim sivil halk üzerinde olmuyor.

Doğrudan doğruya bölgedeki Kürtler üzerine oluyor...

Örgüt modeli bir toplum, merkeziyetçi bir baskı, Stalinist bir doku...

Şiddet bunları üretiyor...

Bunları vaadediyor...

Büşra Erdal'a not:Önceki gün bir TESEV raporunun sunulduğu ve moderatörlüğünü yaptığım bir toplantının sonunda Zaman gazetesi muhabiri Büşra Erdal bana bir soru yöneltti. Sorusunu yanıtladıktan sonra, kendisine yönelik bir tepkimi topluluk önünde ölçüsüz bir biçimde dışa vurdum. Geçmişten gelen hakkaniyet hissimi korumakla birlikte ya da tepkimin nedenleri veya içerik olarak haklılığım haksızlığım bir yana, bunların ötesinde Erdal'ı rencide etmiş oldum. Kendisinden yine kamu önünde öfkeli davranışımdan ve kullandığım dilden ötürü özür diliyorum.

Ancak bu konudaki özellikle belli çevrelerden gelen, kimi husumetleri dışa vuran yorumlardaki türlü fırsatçılığı ve türlü çarpıtmaları ilgiyle izlediğimi de belirtmek istiyorum.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.