PKK NİYE ACİLCİ OLDU?
Etyen Mahçupyan
21 Kasım 2013 Perşembe 08:45
Son dönemde PKK/BDP yöneticileri ‘hemen bir şeyler yapılmazsa çok kötü şeyler olacak’ mesajı vermekteler.
Öte yandan sürecin devam ettiğini, devlet çatışmayı tercih etmedikçe bitmeyeceğini de vurgulamaktalar. Burada garip bir durum var. Her şeyden önce böylesine ‘acilci’ bir tavrı sürekli öne sürmek bir süre sonra verilen mesajı yıpratır ve anlamsızlaştırır. Çünkü aslında işin pek de acillik gerektiren bir konumda olmadığını ima eder. Acilci tavır zamana yayıldığında bir siyasi uyarıyı değil, psikolojik ihtiyacı ifade etmeye başlar ve toplum tarafından da öyle algılanır. İkincisi eğer örgütün beklediği siyasi adımlar hemen atılmasa bile, örgüt açısından çözüm sürecinin devam ettirilmesine yönelik bir irade söz konusuysa, bunun kesilme ihtimali de yok demektir. Çünkü KCK açıklamaları, sürecin durmasını devletin savaşa meyletmesi durumu ile irtibatlandırıyor. Oysa aynı açıklamalar AKP’nin bir oyalama taktiği izlediğini, çözümü zamana yaydığını ve bunun iktidarın işine geldiğini de söylüyor. Eğer bu tespit doğru ise, hükümet kendi işine gelen bir süreci bozup da yeniden savaş ortamına dönmeyi neden istesin?
Açıktır ki AKP iktidarı açısından Kürt meselesinin ‘ideal’ çözümü bu çözümün içeriğinden çok zamanlaması ile ilgili. AKP için önemli olan çözüm merhalelerinin oy kaybettirmeyip, aksine toplumsal desteği tahkim etmesi. Bu ise çözümü ideolojik analizlere tabi tutmayı anlamsız kılıyor, çünkü bugün ideolojik olarak kabul edilemez olan yarın kabul edilebilir hale geliyor. Dolayısıyla hükümet açısından ‘doğru’ siyaset, hangi reformun yapılıp yapılamayacağından ziyade hangi reformun ‘ne zaman’ yapılacağı… Bunun basit anlamı da sürecin PKK’nın tasvip etmediği ölçüde zamana yayılması. Bu stratejinin Kürt cenahında çok makbul bulunduğu söylenemez. Hatta birçok Kürt için, son Demokratikleşme Paketi gibi adımlar bir tür ‘alay etme’ anlamına geliyor. Ancak herhalde hiçbir Kürt AKP’nin bu konuya yaklaşımının doğru ‘yönde’ olduğuna kolayca itiraz edemez. Hükümeti yavaşlıkla veya duyarsızlıkla suçlamak mümkün, ama çözüme ‘karşı’ olduğunu öne sürmek epeyce abes olur. Kürt coğrafyasında hemen herkes örneğin son paketin Kürtler için küçük, oysa ‘Türkler’ için büyük bir adım olduğunun farkında.
Dolayısıyla hükümetin kendi temposunda ama (Barzani/Perwer ziyaretinin de vurguladığı üzere) doğru yönde hareket ediyor olması PKK’yı siyaseten sıkıştırıyor. Neredeyse örgütün AKP’nin çözüme karşı olmasını istemesini bile hayal edebiliriz. Çünkü hiç olmazsa böyle bir durumda PKK’nın siyaset alanı genişleyecek ve savaş gerçekçi bir tehdide dönüşebilecekti. Ne var ki iktidar böyle bir hata yapmıyor ve gelecekte de yapmayacak. O nedenle PKK’nın tehdit içeren söyleminin etkisi de giderek azalacak. Şu an sergilenen acilci tutumun nedenini anlamak zor değil, ama bunun devamı doğrudan Kürt siyasetine zarar verecek, pazarlık gücünü azaltacaktır.
Bugün PKK’nın önünde kabaca iki yol gözüküyor… Biri daha uzun vadeli ve mütevazı hedefler üzerinden bir ‘Türkiye siyaseti’ oluşturmak ve nihai taleplerinden feragat etmeden adım adım oraya yaklaşmak. Toplum da AKP de buna hazır. Bu ‘yavaşlık’ PKK’yı toplumun geneli nezdinde meşru kılarken, ayrılıkçılık korkusunu gömecek ve demokratik özerklikten kastedilenin bir ‘birliktelik’ tasavvuru olduğunu da gözler önüne serecektir. Çözüm sürecinde yola çıkılırken vurgulanan kazan/kazan mantığı böylece tarihsel açıdan çok kısa bir sürede hayata geçebilir. Ancak PKK’nın önünde bir başka yol daha var: Rojava’da kalıcı bir yönetim oluşturma şansını üretip, buradan gelen gücü Türkiye karşısında bir pazarlık avantajına çevirmek. Buna paralel olarak Ortadoğu’da İran ve İsrail gibi aktörlerle dirsek temasını geliştirerek Türkiye’yi sıkıştırmak ve böylece Kürtlerin hak ve özgürlüklerini tek hamlede almak. Bu hayalin son dönemde bir bulut gibi Kürt siyasetini sardığını gözlemliyoruz. Söz konusu ‘proje’ öyle sunuluyor ki bundan Türkiye kesinlikle zararlı çıkarken, Kürtler her halükarda kazançlı oluyorlar. Ne var ki kendini Ortadoğu bataklığına sokacak bir PKK’nın geleceği hiç de sanıldığı kadar parlak olmayabilir. Böyle bir yeni strateji ve koalisyon alternatifini öne sürerek AKP’yi etkileyeceğini ve sıkıştıracağını sanmak da hayal kırıklığı yaratacak sonuçlara doğru sürüklenmeyi ima edebilir.
Türkiye’nin ve Kürtlerin PKK’nın basiretine ihtiyacı var. Hükümetin reformlarda hızlanmasını ve Kürtlerin haklarının ötesinde doğrudan örgütün taleplerini karşılamasını istemek meşru... Yeter ki bu talepler siyasi yöntem ve tercihlere yansırken meşruiyet üretmeyi sürdürsün.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.