23 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara10°C
  • İzmir19°C
  • Berlin1°C

PKK AYGÜN’Ü NEDEN HEDEF SEÇTİ?

Ruşen Çakır

16 Ağustos 2012 Perşembe 07:17

Önceki gece CHP Dersim Milletvekili Hüseyin Aygün’ün serbest bırakıldıktan sonra CNN Türk canlı yayınında Enver Aysever’e anlattıklarını çoğu kişi gibi ben de büyük bir heyecanla dinledim. Aygün’ün iki günlük mağduriyetin ardından serinkanlı bir şekilde ve ısrarla barış mesajları vermesi tek kelimeyle takdiri hak ediyor. Aygün’ün duruşu, iyice umutsuzluğa düştüğümüz şu günlerde hâlâ bir şeylerin yapılabileceği, yapılması gerektiğini bizlere gösteriyor.

Aygün’ün ilk açıklamalarını dinledikten sonra, gazeteye yollamış olduğum ve dün yayınlanan “Ne misafir edildi, ne alıkonuldu; kaçırıldı” başlıklı yazımı tekrar okudum; bir süre tereddüt ettikten sonra herhangi bir değişiklik yapmamaya karar verdim. Tereddüt ettim çünkü Aygün’ün yaptığı ilk açıklamalar, bir yanda onun danışıklı bir şekilde PKK tarafından misafir edildiğini, diğer yanda PKK’nın kötüniyetli olmadığını, bir kaçırma değil “alıkoyma”nın söz konusu olduğunu ileri sürenler tarafından haklı çıktıklarının kanıtı olarak görüldü, gösterildi.

Hem Alevi, hem solcu hem Dersimli

Yazımı değiştirmedim çünkü Aygün’ün kaçırıldığına inanmaya devam ediyorum. Üstelik bazılarının iddia ettiği gibi bu kaçırma olayının “yerel unsurlar”ın kendiliğinden bir eylemi değil PKK’nın merkezi kararı sonucu gerçekleştiği kanısındayım. Öyle ki, PKK’nın hedefinin Aygün’ü belli bir süre rehin tutmak olduğunu, ancak içerden ve dışardan gelen yoğun tepkiler nedeniyle eylemi istemeye istemeye 48 saat içinde sonlandırmak durumunda kaldığını düşünüyorum.

Neden böyle düşündüğümü dünkü yazımda kısaca belirtmiştim. Bugün gerekçelerimi ayrıntılandırmak istiyorum:

1) PKK, 1990’lı yılların başından itibaren yükselişe geçen Alevi hareketini hep kendisine yönelik bir devlet komplosu olarak algıladı. Kürt Alevilerinde etnik değil de kültürel-dinsel kimliğin öne çık(arıl)masını doğrudan Kürt siyasi hareketini bölmeye; Türk Alevilerinin kimliklerine sahip çıkmalarını da Türk milliyetçiliğinin yeniden inşa etmeye yönelik hareketler olarak gördü. Dolayısıyla bir süredir gerilemeye yüz tutmuş olan Alevi hareketine belli bir canlılık getiren, özellikle de Kürt Alevileri nezdinde popülerliği iyice artan Hüseyin Aygün’ün PKK’nın hedefinde olması şaşırtıcı değildir. Nitekim gerek PKK tarafından yapılan ilk açıklamalarda, gerekse örgüte yakın yayın organlarında yapılan bazı yorumlarda Aygün bir “dost”tan çok “düşman”, en azından “işbirlikçi şüphelisi” olarak görüldü;

2) Aygün’ün Dersimli olması ve Dersim katliamı konusunda partisiyle sorun yaşama pahasına da olsa çok açık ve net tavır almış olması da kaçırılmasında etkili olmuştur. Şöyle ki devlete karşı silahlı başkaladırı geleneğinin çok güçlü olmasına rağmen PKK uzun bir süre Dersim’de örgütlenmekte hayli zorlandı. Yaklaşık 10 yıldır buraya yerleşmiş gözüken örgütün hâlâ ciddi sorunları olduğunu, son genel seçimlerde iki milletvekilinin ikisini de CHP’nin kazanmasıyla görmüştük. Kamer Genç fenomenini bir kenara bırakacak olursak, ikinci sıradan seçilmiş olan Aygün’ün hem seçim bölgesinde, hem ülke genelinde, özellikle insan hakları, Alevi sorunu ve Kürt sorunu gibi hassas konularda sergilediği başarılı performansın PKK’nın hoşuna gitmediği açıktır;

3) Bugüne kadar çok sayıda güvenlik görevlisi, memur ve vatandaş kaçırmış olan, bunların büyük kısmını hâlâ elinde tutan PKK’nın bir milletvekili kaçırarak çok geniş bir propaganda imkanı yakalamış olduğu muhakkak. Ancak Aygün’ün kaçırılmasına hiç beklemedikleri yerlerden çok güçlü tepkiler gelmiş olması, bu eylemin örgütün aleyhine sonuçlar doğurmasına yol açtı. Bu açıdan bakıldığında “misafir edildi” veya “alıkonuldu” gibi kaçırma olayını küçümsemeye yönelik değerlendirmelerin PKK’nın işine gelmiş olduğunu söyleyebiliriz.

Özetle hem Kürt, hem Alevi, hem sosyalist olan Aygün, PKK çizgisinde olmadan da barış yolunda etkili bir şekilde mücadele edilebileceğini gösterdiği için hedef oldu. Dolayısıyla PKK’nın bu eylemi doğrudan parlamenter demokrasiye ve barışa yönelik bir saldırıdır ve 48 saat içinde bitmiş olması yapılanın yanlış olduğu gerçeğinin üstünü asla örtemez.

Bitirirken şu iki noktayı vurgulayalım:

1) Bir yanda BDP ile CHP arasında ilişkiler son derece olumlu gelişirken PKK’nın, ana muhalefet partisinin bölgedeki iki milletvekiline bile tahammül edememesi son derece anlamlıdır.

2) CHP’nin böylesine kritik bir olay karşısında bile tek vücut olamaması da son derece anlamlıdır. Bazı CHP’lilerin Aygün’ün ilk açıklamalarındaki barış vurgusunu bilinçli bir şekilde geri plana itmeye çalışmaları yüzünden “her işte bir hayır vardır” sözü bu durumda geçerli olmayabilir.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.