PARTİLERİN ÇÖZÜM SÜRECİ POLİTİKALARI
Tarhan Erdem
06 Mayıs 2013 Pazartesi 04:55
Çözüm süreci ile AKP karşıtlığı farklıdır; vakit geçmiş değil, partiler doğru politikayı tabanlarında göreceklerdir.
Geçen sonbahardan bu yana ortaya çıkan çalışmaları Başbakan ‘Çözüm Süreci’ olarak adlandırdı.
Başbakan son aylarda aşağıdaki iki görüşü, değişik biçimde söylüyor:
Önce, “Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır”la başladı, hafta sonunda da açıkça, “Gelinen noktada Kürt sorunu yoktur. Kürt vatandaşlarımızın sorunu vardır” dedi. Herhalde gerçekten, “Kürt sorunu yoktur” demek istemiyordu.
“Masanın bir tarafında Abdullah Öcalan, diğer tarafında Erdoğan var, Türkiye bölünüyor” diyerek propaganda yapan muhalefet sözcülerine Erdoğan hafta sonunda cevap verdi: “İşte çıkmış şunu söylüyorlar: Pazarlık yapılıyormuş; tamamen yalandır. Al-ver süreci varmış; kuyruklu yalandır. Terör örgütü bu süreçte meşruiyet kazanacakmış; bu da yalandır. Hiçbir kardeşim bu yalanlara inanmasın, aldanmasın.”
Siyaset adamları sık sık bir parçasını söyleyerek gerçeğin bütününü açıkça söylemekten çekinir, üstünü örterler. Başbakan’ın “Kürt sorunu yoktur” ve “görüşme yapılıyormuş, tamamen yalandır” benzeri sözleri de olsa olsa ‘gerçeğin sadece bir parçasıdır’.
Sade yurttaş, gerçeğin bir parçası yerine tümünü öğrenmek ister gibi konuşuyor, ancak bu sürecin hepsini ‘bir kişiden’ başkası bilebilir miydi? Bir aydır, katıldığım Âkil İnsanlar Heyeti çalışmaları sırasında, sade yurttaşların görüşlerini dinleyip öğrenmek ilk işimiz oldu. Halkımızın, her zaman şaşırtan soğukkanlı ve önyargısız değerlendirmesi kolaylıkla görülüyordu. Muhalefet partilerine oy verdiğini, hatta örgütünde çalıştığını belirtip Kürt sorunu ve demokratikleşmeyi parti ayrımcılığının parçası saymayan gençlerle, yaşlılarla, kadınlar bu konuyu partisinin siyasetinden farklı yere koyuyordu. İnsanların partisi başka, Kürt meselesi başkaydı!
Bu çoğunluk kuşkularını, isteklerini, değerlendirmelerini açıkça dile getiriyordu. Sorularını açıkça söyleyen ve karşı görüşleri dinleyenler, çözüm sürecine karşı çıkmıyor, başarı yolunun taşlarını görmek ve temizlemek istiyorlardı. Onlar “Kürtlerle bizim bir sorunumuz yoktu” demiyor, eşit vatandaşlığın kuruluş sorunlarını anlamaya ve anlatmaya çalışıyorlardı.
Bu büyük çoğunluk dışında, her yerde küçük azınlıkla da karşılaştık.
Gittiğimiz yerlerde ‘Çözüme Karşı olanlar’ın sözcülerini dinledik; muhalefet partilerinin il başkanlarıyla konuşma fırsatı aradık, karşı gösteri yapanların heyecanlarını anlamaya çalıştık. Görüşmeden çok ‘dinledik’, konuşmamız gürültüyle, fiili tecavüzle engellendi!
Bunlar, kendilerini saklamak için, “Biz de istiyoruz kimse ölmesin, her gün bir tabut gelmesini kim ister?” deyip ekliyorlardı: “Kimse ölmesin ama şehitler ne olacak? Çocuk katiline ne verildi? Türk ordusu mağlup mu oldu barış yapılıyor? PKK’ya iş bulunacak mı? Türk bayrağıyla ne meseleniz var?”
Bu soruların tanımladığı kişilerin her yerde bulunması beklenmeyen bir şey değil; çok dar alandakileri etkilerler, sonuç aldıkları görülmemiştir. Beklemediğim, Meclis’te grubu bulunan iki büyük muhalefet partisinin il örgütlerinde böylelerinin bulunabilmesidir!
Afyonkarahisar’da iki muhalefet partisi, iktidar partisine veya büyük bir sivil toplum örgütüne karşı değil, ‘Âkil Adamlara karşı güçbirliği’ kurduklarını biz gelmeden iki gün önce açıkladılar! Yerel internet sitelerinde güçbirliğini açıkladıkları basın toplantısı fotoğraflarını gördüğümde şaşırdım; iki muhalefet partisi, ‘bu millete verecekleri hiçbir şeyi olmayan âkil adamlara karşı gürbirliği yaptıklarını’ açıklıyorlardı.
Kendine güvensizliğin dışavurumuydu aslında ilan ettikleri! Son seçimde il çevresinde, 150 bine yakın (yüzde 35) oy almış MHP ve CHP, demokratikleşme ve Kürt meselesinin çözümünü halkla tartışmak için dolaşan, sekiz kişilik gruba karşı, genel merkezlerinin onayı olmadan, birleşebiliyorlardı!
Yazımın başına döneyim: Demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü, ülkemizin öncelikli sorunudur; hükümet çözüm için herhalde dört beş aşamalı bir anlaşmayı yürütmektedir, muhatabı Kürt halkının saydığı ve güvendiği kişidir. Halk anlaşmanın bütününü, bir maddesini bile bilmeden tartışmak istemektedir, tartışmaktadır, tartışmaya katıldıkça mutluluğunu çevresiyle paylaşmaktadır.
Bu tartışma ile Ak Parti karşıtlığı ayrı konulardır; bunları birlikte düşünmek ve konuşmak siyasetin işi olmamalıydı. Vakit geçmiş değil, partiler tabanlarına bakarlarsa doğru politikayı göreceklerdir.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.