PARMAK UÇLARIYLA RUHUMUZA DOKUNAN SANAT/ÇI
Ersin Tek
13 Kasım 2022 Pazar 19:23
‘‘Sanatçıya iki göz yetmez.’’ (Lamartin)
İnsanlığın hüviyetinde büyüyen bir boşluktur sanat. Görkemli bir andır. İçimizdeki geçmiş ile geleceğin, Âdem ile Şeytanın hesaplaşmasıdır. Bitmeyen bir kavgadır. Kayıp bir cennetin özlemidir. Ortak bir ülkü, yüce bir hedeftir. Yaratılışın taklididir. Yaratılış an’ına uzanan bir köprüdür. Gerçek ilahın gölgesidir.
Bizi hakikate biz olarak götürecek aracımızdır sanat. Her şeyden kendini çıkarabilme ve kendini yeniden yaratabilme yeteneğidir. Ruhun acı meyvesidir. Yitiriliştir. Doyumsuzluktur. Sessizliğin sesidir. Bitimsiz bir sancıdır. Huzursuzluktur. Arayıştır. İnsandaki hayal gücünün, yaratıcı ruhun göstergesidir.
Yaşamın kendisi bir sanattır. Sanatın özüdür. Belki de kötü olandan her zaman için iyi bir şey çıkarma sanatıdır yaşam. Sanatın dilinde bilinmeyen bir denklemin parçaları gibidir. Sanatçı bunun farkındalığı ve açığa vurulmasıdır.
Ali Şeraiti’nin ifade ettiği gibi: ‘‘Sanat, Allah’ın işinin devamıdır, tabiatı kendi ihtiyacı gibi süslemek, var olan şeyleri, var olması gereken şeylere çevirmektir.’’
Sanat parmak uçlarıyla ruhuna dokunduğunda, hayat uykusundan uyanmayan var mıdır?
Sanatçı, hayatın derin uykusundan uyanmış bir hâlde yitik dünyanın, mâveranın çetelesini tutan kişidir. Her zaman için kendisine güvenen biridir. Bu güveni derinliklerindeki asi ruhundan gelir ve bu güvenle üstüne üstüne yürür her güzelliğin. Hayatın kalbine bir yürüyüştür bu. Özgürdür. Sanatçı özgür olduğu sürece sanatçıdır. Özgür düşünebildiği sürece özgün işler yapabilir. Aynı zamanda sanatçı kendi varlık sebebini ve dışındaki varlığın renklerini tam anlamıyla ifade edebilmek için özgür bir mecra yaratmakla mükelleftir. Bu, onun için bir varoluş sorunudur. Kaçınılmaz bir sondur.
Sanatçı aldıklarıyla değil verdikleriyle yaşar. Mumdur. Alevdir. Kenti tamamlanmamıştır ve asla tamamlanmayacaktır. Bu yüzden coşkusu her dem taze ve diridir. Kusursuz bir hayalin bendesidir. Yaptığını kurar sanatçı. Tutumlu olmak yoktur doğasında bu anlamda. Sızılı bir yükseliş içerisindedir ve değişimin sancısını çeker sürekli olarak. Hakikatin gizine ermektir amacı. Arzunun benliğe, benliğin eyleme dönüşmüş saf hâlidir.
Sanat uzun bir serüven ve çözülmemiş bir bilmece olarak kalacak. Sanatçı, bu uzun yolun aciz ifadesi ve teslimiyetidir sadece. Sezai Karakoç’un deyişiyle: ‘‘Sanatçı, adeta, bilmediğimiz bir dünyadan, bir kaza sonucu, dünyamıza düşmüş bir yaratıktır. Yani fizik ötesi yaşantılı bir kazazede…’’
Karanlığın belirsizlik dolu gözlerinin içine bakarak sükûtu hisseden kişidir sanatçı. Yaşamın efsunlu dokunuşunu gören ve hissedendir. Varoluşun gizemli bir öpücüğüyle delirmiştir. Nefessiz ve çırılçıplak kalmıştır. Sanatı, giydiği deli gömleğidir. Herkesi, her şeyi, kendisini boykot ederek yaşar. İradenin sağlam iplerini elinde tutar sanatçı. Azap içerisindedir. Neden sorusunun suretini yaratır. Güneşsiz sabah, dilsiz gece, yağmursuz hüzündür onun kaderi. Değişmez…
‘‘Her sanatçının içinde bir şeytan vardır’’ derler. Kendisini üzen, tetikleyen, huzursuz eden bir şeytan olmalıdır bu. Aksi takdirde sanatçı üretemez. Üretemeyen sanatçının kaderi, derin bir kayboluştur. Sonsuzluğun kıyısında tükeniştir.
Sanat, kendi devrinin kanayan yarasıdır. Mahpus bir acı, özgür bir uçurumdur. Vicdanın sesi, ifade etmek isteyip de ifade edemediklerimizin çığlığıdır sanatçı. İçinde yaralı bir kişilik taşır sanatçı. Bu yaralı hâl onu bir hâlden başka bir hâle sürükler durur. Bir yazgıdır bu. Dünya ile beraber dönüp durur. Aksi halde yanar, yokluğa karışır.
Schiller’in söylediği gibi: ‘‘Çalışmayı sana arı öğretebilir. Becerilikte bir kurt sana öğretmen olabilir. Bilgiyi daha önceki insanlardan alabilirsin. Ama sanatı, yalnız kendin ortaya koyabilirsin.’’
Ruh kendisini örten ve kör eden beden kafesinden sıyrılarak, gerçeği bütün çıplaklığıyla görecektir bir gün. Sanat varoluş sancısının mücadelesi ve sanatçı da bunun en önemli taşıyıcısıdır. Bu anlamda şikâyet etmeden acı çekmeyi öğrenen ve öğreten kişidir sanatçı. Sabır yüklüdür. Sanatı çocuksudur ve asla unutmaz, herkesin gelip geçici dediği şeyleri. Katmerli bir hırs ve arzu taşır cebinde. Yaşamın zirvesinde kendi ateşini tutuşturmak vazgeçilmezidir sanatçının. Kendi kavgasını verir bir nevi. Her şeye rağmen dinginlikle doludur yüreği.
Sevgiyle yoğrulmuştur sanatçı. Aşkla bilenmiştir. Tüm benliğiyle evrenin sahibine dönmüştür. Açıktır, berraktır ya da açık olmak zorundadır. İnsanlığın berrak aynası olmak kaderidir onun. Varoluşun görünen yüzüdür. Kararan bir dünyada, başı dik duran tek ağaç, tek duygu, tek gerçektir.
Basit kusurlarımız aslında gerçekliğimizin sesidir. Sanatçı, bu sesi en iyi duyan ve duyurandır. Kusurlu ve çaresiz ruhun iyi ve kötü arasında kapana kıstırılmış bir halde olduğunu en iyi bilendir. Yeni bir çıkış yolu çizer bu nedenle. Ebediyetten ebediyete uzanan bir yol...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.